A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined index: HTTP_ACCEPT_LANGUAGE

Filename: core/Public_Controller.php

Line Number: 89

Backtrace:

File: /var/www/html/application/core/Public_Controller.php
Line: 89
Function: _error_handler

File: /var/www/html/application/core/Public_Controller.php
Line: 51
Function: language_control

File: /var/www/html/index.php
Line: 282
Function: require_once

İSTANBUL KAZILARI: MARMARAY-METRO PROJELERİ VE ARKEOLOJİK KURTARMA KAZILARININ ŞEHİR TARİHİNE KATKILARI | Büyük İstanbul Tarihi

İSTANBUL KAZILARI: MARMARAY-METRO PROJELERİ VE ARKEOLOJİK KURTARMA KAZILARININ ŞEHİR TARİHİNE KATKILARI

İstanbul’un yaşam kalitesini yükseltmek, sakinlerini çağdaş ulaşım araçlarıyla buluşturmak, sahip olduğu kültür varlıklarını kentsel yaşama katarak kente değer kazandırmak gibi amaçlarla son on yıldır sürdürülen projeler, İstanbul’un tarihî geçmişi hakkında oldukça değerli, özgün ve şaşırtıcı bilgilere ulaşmamızı sağlamıştır. İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından şehrin muhtelif bölgelerinde yapılan arkeolojik kurtarma kazılarında ele geçen somut bulgular, birçoğu efsanelere dayalı olan İstanbul tarihiyle ilgili bilgileri önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu değişime neden olan en önemli çalışmalar, Marmaray-Metro projelerinin Yenikapı, Sirkeci ve Üsküdar istasyon alanlarında gerçekleşmiştir. Bu yazıda, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü başkanlığında 2004 yılında başlatılan kazılar ile bu kazılardaki bulgular ele alınacak ve bunların İstanbul tarihine katkıları üzerinde durulacaktır.

YENİKAPI KURTARMA KAZILARI

Marmaray ve Metro istasyonlarının buluşacağı, 58.000 m2’lik alanda, iki ayrı kurum tarafından finansmanı sağlanan Yenikapı Kurtarma Kazıları (Resim 1), 2004 yılında başlamıştır. Yenikapı’da kuzeyden denize doğru uzanan Namık Kemal Caddesi ile bu caddenin doğusundaki Mustafa Kemal Caddesi arasında kalan, güneyi tren yoluyla sınırlanan bölge, her iki projenin ortak istasyon alanı olarak tasarlanmıştır. Marmaray istasyon alanı dört, Metro istasyon alanı bir bölge kabul edilmiş ve arkeolojik kurtarma kazıları böylece beş bölgede gerçekleştirilmiştir.

Marmaray 1. Bölge’de yapılan kazılarda açığa çıkartılan, Cumhuriyet ve Osmanlı dönemlerine ait kültür dolgularının altında ve günümüz deniz seviyesinin -1 m kotunda çok sayıda işlenmiş ahşap ve halat parçaları bulunması üzerine, bu alandaki çalışmaların genişletilmesine karar verilmiştir. Yapılan kurtarma kazılarında, Konstantinopolis’in IV ile XI. yüzyıllardaki en büyük ticari ulaşım merkezi olan ve kurucusunun adı ile anılan Theodosios Limanı’nın büyük bir bölümü açığa çıkartılmıştır. Bu liman dolgusunun tabanı içinde, günümüz deniz düzleminin -6,30 m altında tarihöncesi dönemlere ait bir kültür katı tespit edilmiştir. Çanak Çömlekli Neolitik Dönem’e ait çanak çömlek ağırlıklı buluntular, kent tarihi açısından olduğu kadar bölgenin tarihöncesi dönemleri ile ilgili araştırmalar için de büyük önem taşımaktadır.1

Yenikapı’da deniz düzleminin 3 m üstünde başlayan kazılar, yer yer 10-10,5 m düzleminde bölgenin jeolojik yapısı olan Miyosen tabakasına inilerek tamamlanmış; yaklaşık 13,50 m kalınlığındaki kültür dolgusu içinde Osmanlı, Bizans ve Neolitik dönemlere ait taşınır ve taşınmaz kültür kalıntıları tespit edilmiştir.

Osmanlı Dönemi

1- Yenikapı kazı alanının havadan görünümü (Orhan Durgut)

Yenikapı’da 1. Bölge’nin güneyinde sürdürülen kazılarda, kısmen çamur harç, kısmen horasan harç, daha sonraki dönemlerde de çimento harç kullanılarak, düzgün olmayan taşlarla örülmüş, birçok mekândan oluşan ve Osmanlı dönemine tarihlenen bir yapı grubu ile bunun doğu ucunda yer alan ve muhtemelen XX. yüzyıla ait bir sarnıç açığa çıkartılmıştır. Bu yapı grubunun en altında ise doğu-batı yönünde, yassı taşlarla düzgün döşenmiş, genişliği 1,40 m olan ve muhtemelen XVI-XVII. yüzyıla tarihlenen, Osmanlı yolunun 10 m’lik bölümü tespit edilmiştir. Osmanlı kültür katı içinde sürdürülen kazılarda, üst kotlardaki yapılar nedeniyle yer yer bozulmuş, taş duvarları ahşaplarla destekli muhtemelen XVIII. yüzyıla ait iki bostan kuyusu ve çok sayıda su kuyuları bulunmuştur. Osmanlı döneminde inşa edilmiş bu yapılardan çıkan ilaç şişeleri, lavman betimli şişe kapağı ve bronz İsa heykelciği nedeniyle, bunların eczacılık veya kimya ile ilgili üretim yapan ve Hristiyanlar tarafından işletilen atölyeler olması gerekir2 (Resim 2, 3, 4, 5). Yüzeyden itibaren yaklaşık 4 m kültür dolgusu içinde ele geçen ve XVI-XIX. yüzyıllar arasına tarihlenen seramik, maden cam vb. buluntular ile diğer mimari kalıntılar, bölgenin Osmanlı döneminde iskân alanı olmayıp bostan olarak kullanıldığını göstermiştir.

Bizans Dönemi ve Theodosius Limanı

İstanbul’un çekirdeğini oluşturan Byzantion kentinin kuruluşu ile ilgili birçok söylence bulunmakla birlikte, yaygın kanaat, şehrin MÖ VII. yüzyılın ilk yarısında, karşı kıyıdaki Khalkedon’dan (Kadıköy) sonra kurulduğu yönündedir. I. Konstantinos zamanında burası bir başkent olarak yeniden imar edildiğinde hızla gelişmiştir. Byzantion’a 330 yılında Konstantinopolis ismi verildiğinde, Haliç’te kuzey tarafları surlarla kaplı, yalnızca batıdan dar bir girişi bulunan Prosforion ve Neorion isimlerinde yan yana iki liman bulunmaktaydı. İmparatorluğun başkenti IV. yüzyılda büyüdükçe Marmara kıyısına iki liman daha eklenmiştir. Bu limanlara, inşa edildikleri dönemlerin imparatorları Iulianos ve I. Theodosios’un isimleri verilmiştir.

2- Osmanlı Dönemi mimari kalıntılar

Bizans İmparatorluğu’nun en önemli limanlarından olan Theodosios Limanı, kentin Propontis’e (Marmara Denizi) bakan kıyısında, o zamanlar kıyıya hayli derin bir girinti yapan koyda kurulmuştu.3 Limanın doğu ucunda olduğu bilinen Horrea Theodosiana gibi ambar binalarının varlığı, burasının İskenderiye’den veya başka yerlerden gelen gemilerin taşıdığı tahılın ve diğer maddelerin boşaltıldığı oldukça büyük bir ticari liman olduğuna işaret etmektedir.

3- Bostan kuyusu

4-İlaç şişesi

5-İlaç şişesi

Likos (Bayrampaşa) Deresi’nin ağzında bulunan derin koy, büyük olasılıkla İmparator I. Theodosios (379-395) zamanında güney tarafına, batıdan doğuya doğru uzanan bir mendirek inşa edilmesiyle kurulmuştur. Limanın Bizans dönemindeki adı ve kuruluşu ile ilgili farklı görüşler vardır. Bir görüşe göre, Eleutherios Limanı’nın Theodosios Limanı ile aynı yerde bulunduğu, Theodosios Limanı’nın öncülü olduğu ve I. Konstantinos döneminde kurulduğu belirtilirken; diğer bir görüş ise Eleutherios Limanı’nın daha doğuda aranması gerektiği yönündedir4 (Resim 6).

6- Tarihî yarımada haritası (Milingen)

IV. yüzyıldan VII. yüzyıla kadar aktif olarak kullanılan liman, Mısır’ın 641 yılında Arapların eline geçmesi ile buradan gelen tahıl sevkiyatının sona ermesi sonucunda işlevinin önemli bir bölümünü yitirmiştir. Kazılarda ele geçen ve IV-VII. yüzyıllara tarihlenen Doğu Akdeniz Mısır amforaları ile IV-VII. yüzyıllara tarihlenen Filistin kökenli amforaların sayıca fazla olması, buna karşın VII ve VIII. yüzyıla ait buluntuların azlığı bu görüşü desteklemektedir.5 Ancak suyunu bu limana boşaltan Likos Deresi’nin getirdiği mil ve molozlarla batıdan itibaren dolmaya başlayan limanın doğusu bir süre daha kullanılmış, liman XI. yüzyıla kadar küçük gemiler ve balıkçı teknelerinin uğradığı bir liman olmaya devam etmiştir. XII. yüzyılın sonlarından itibaren tamamına yakın bir kısmının dolmasından sonra liman, sadece kıyı denizciliği yapan balıkçı ve küçük nakliye gemileri tarafından kullanılmıştır. Sonraki süreçte iyice dolan limana XIII. yüzyılın ikinci yarısında deri tabaklama işi yapan Yahudiler yerleştirilmiş; İstanbul’un fethinden sonra ise liman tamamen doldurularak karaya katılmış ve bostan alanı olarak tahsis edilmiştir.6 Tarihsel kalıntıları incelemek amacıyla XVI. yüzyılın ortalarında İstanbul’a gelen gezgin Petrus Gyllius (Pierre Gilles, d. 1490-ö. 1555), Theodosios Limanı hakkında şunları yazmaktadır:

7- Taş rıhtım

Theodosios Limanı, günümüzde Blanka denilen bostanların içindeydi, her yanda duvarla çevriliydi ve yedinci tepenin eteklerinde uzanan Marmara kıyı düzlüğünde yer alıyordu. Limanın ağzı doğuya bakıyordu, bu yönden batıya doğru bir rıhtım uzanıyordu. Şimdi bunların üstünde, benim adımlarımla -adımlarımı yürürken saymaktayım- altı yüz adım uzunluğunda ve on iki ayak genişliğinde surlar vardır… Rıhtıma ve yerin konumuna bakarak, eski limanın çevresinin bir mili aştığını keşfettim. Limanın, gemilerin hâlâ girebileceği ağzında, her yanı denizle ve taş kalıntılarıyla çevrili olarak kule, günümüzde de görülebilir... Liman doldurulmuş, geniş bostanlara yeşillik ekilmiş, çok az sayıda da arbor (ağaç: gemi direği) dikilmiştir. Ağaçlardan, Fabius’un dediği gibi, yelken değil meyve sarkar; bostanlar, içlerinde yer alan kuşkusuz eski limanın kalıntılar olan suyu tükenmez çeşmelerden sulanırlar.7

Sultan III. Mustafa döneminde (1757-1774) Laleli Camii inşaatından çıkan molozla doldurulan liman alanı Rum ve Ermeni vatandaşlara satılmış; surlarının bir kısmı ise XIX. yüzyılda demiryolu inşaatı sırasında yıkılmıştır. Liman sahası XX. yüzyılda sahil yolunun yapımı ile günümüzdeki görünümünü kazanmıştır.

Liman, gezginlerin notlarında da belirtildiği gibi büyük bir dalgakıranla korunmaktaydı. Batıda Davutpaşa İskelesi’nden başlayan dalgakıran doğu ve kuzeydoğu istikametinde kıvrılarak uzanmaktaydı. Günümüzde 100 Ada olarak adlandırılan ve iç limanı oluşturan batı kesimdeki 2. Bölge’de sürdürülen kazılarda, deniz surları, büyük taş bloklardan inşa edilmiş rıhtım, dalgakıranın başlangıç bölümü ve liman surlarının bir kısmı açığa çıkartılmıştır. Kuzey-güney yönünde uzanan rıhtım taşları üzerine açılmış dikdörtgen deliklerin, gemilerin bağlanmasında kullanıldığı sanılmaktadır. Mevcut uzunluğu 25 m, genişliği 2,80 m olan rıhtım, kum zemin üzerine oturtulmuştur.8 Rıhtımın önünde doğuya doğru derinleşen deniz tabanında ise 30 civarında taş çapa bulunmuştur (Resim 7, 8, 9).

Bizans liman şehirlerinde ticaretin yoğun olduğu pazar yerlerine giden yol, liman içindeki rıhtım ve iskelelerden başlamaktaydı. Theodosios Limanı içinde de iki adet taş iskele ile çok sayıda ahşap iskele kazıkları tespit edilmiştir. Limanın doğusunda bulunan, 43,5 m’lik kısmı açığa çıkartılan ahşap iskele kazıkları, gemilerin bu alanda yükleme boşaltma yaptığına işaret etmektedir.

8- Taş çapa

Sahil surlarının inşa özelliği ve Likos Deresi’nin ağzındaki mendirek, liman alanının büyüklüğü ve biçimi hakkında fikir vermektedir. Burası Yenikapı’daki Marmaray-Metro kazıları sonrasında, bütün antik limanlar arasında en iyi belgelenen liman olmuştur. Arkeolojik bulgular, limanın yazılı belgelerin yansıttığından çok daha uzun bir geçmişe sahip olduğunu göstermektedir. Taş iskele ve çevresindeki surlar Theodosios dönemi (IV. yüzyılın sonları) yapı tarzına işaret etse de, daha eski yapıların kalıntılarının üzerine inşa edildiği muhakkaktır.

Theodosius Limanı ve Batık Gemiler

9- Taş çapa

Yenikapı Liman alanı içinde sürdürülen arkeolojik sondaj kazılarında, yaklaşık -1 m derinlikte halat ve ahşap kalıntılar ortaya çıkması üzerine genişletilen kazılar neticesinde, V-XI. yüzyıllar arasına tarihlenen, çeşitli tip ve boyutta 37 batık gemi kalıntısı açığa çıkartılmıştır. Bunlar dünyanın en geniş Orta Çağ batık gemi koleksiyonu olarak kabul edilmektedir. Şehrin en büyük ticaret merkezlerinden biri olan Theodosios Limanı, muhtemelen Likos Deresi’nin sebep olduğu sedimantasyon sonucu işlevini yitirip karaya katılması sonucu günümüze ulaşabilmiştir. Tekne kalıntıları, Bizans dönemi gemi tipolojisi, gemi yapım teknolojisi ve bu teknolojilerin evrimine ilişkin önemli bilgiler sunmaktadır.

10- Ahşap mutfak kapları

11- Ahşap takunya

12- Pişmiş toprak mutfak kapları

13- Isıtma kabı

14- Tarak

Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda antik tekneler su altı kazılarında ele geçmiş iken, Yenikapı Kazılarında söz konusu teknelerin karada bulunmuş olması, bu konudaki yaygın bir kanaatin değişmesine yol açmıştır. Bu büyük çelişki üzerine konunun uzmanları bulunup alana davet edilmiştir. Limanda bulunan 37 gemi kalıntısının, arkeolojik kazıları ve ilk belgeleme çalışmaları yapıldıktan sonra, konservasyonları ve rekonstrüksiyonları yapılmak üzere ilgili kurumlara teslim edilmiştir. Ancak bu gemileri belgelemek, yerlerinden kaldırmak, hamurlaşmaya yüz tutmuş ahşapların konservasyonunu yapmak son derece zor olmuştur. Teknelerin 33’ünden 32’sinin konservasyon ve rekonstrüksiyon işlemleri, İstanbul Üniversitesi Taşınabilir Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü’nce “Yenikapı Batıkları Projesi” kapsamında yürütülmektedir. 37 tekneden 4’ünün işlemleri ise Bodrum Sualtı Arkeoloji Enstitüsü’nce yürütülmektedir.9

Bu batıklar üzerinde çalışan araştırmacılar, değişik yüzyıllara tarihlendirilen batıkların liman içinde bulunması hakkında farklı görüşler ileri sürmekte, gemilerin kuvvetli bir fırtına veya tsunami gibi doğal bir felaket sonucu limanda batmış olabileceğini belirtmektedirler. En çok savunulan görüşlerden birisi de, bazı teknelerin miadını doldurdukları için limanda terk edilmiş olabileceğidir. Konu üzerinde çalışan bilim insanları, kazı alanı içinde saptanan 9 stratigrafik kesitten 4 numaralı sediment istifinde, 553 yılında meydana gelen deprem ve bunun ardından oluşan tsunami dalgalarının etkilerinin saptandığını ifade etmektedirler.10 Bunun yanında yaz aylarında Marmara Denizi’nde ansızın patlayan ve “kaçak” olarak adlandırılan lodosun, teknelerin batmasına neden olabileceği de düşünülmektedir.11 Söz konusu fırtınada batmış gemilerin üzerinde kalın bir deniz kumu katmanı oluşmuştur. Biriken bu dolgu, limanın dolmasına neden olmakla birlikte, liman içinde batan gemilerin korunarak günümüze ulaşmasını sağlamıştır. Bu hızlı gömülme sonucu oluşan anoksik ortam, batıklara ek olarak, makara, palanga, halat, halat tokası gibi gemi donanımlarını; tarak, deri sandalet, hasır sepet, ahşap tabak gibi günlük kullanım eşyalarını; amfora, taş ve demir çapa gibi organik ve inorganik çok sayıda eseri de günümüze ulaştırmıştır (Resim 10, 11, 12, 13, 14). Limanda ayrıca, dağınık vaziyette birçok gemiye ait batık parçaları ve daha erken dönemlere ait buluntular ele geçmiştir.

Liman tabanındaki taş dolgu üstünde MÖ VI-IV. yüzyıllara tarihlenen Arkaik, Klasik ve Erken Hellenistik dönemlere ait çok sayıda amfora ve eserin bulunması, Theodosios Limanı’nın Bizans öncesinde, Karadeniz kıyısında kurulmuş koloni kentleri ile Ege Bölgesi’ndeki diğer şehir devletleri arasında ticari amaçlı seyreden teknelerin kötü hava koşullarında derin ve korunaklı bir koy olan bu alanı kullandıklarını düşündürmektedir.

15- Yenikapı liman kazılarında ortaya çıkarılan bir gemi kalıntısı

16- Yenikapı liman kazılarında ortaya çıkarılan bir gemi kalıntısı

Yenikapı Liman Kazılarında bugüne kadar gün ışığına çıkartılan 37 batık, Erken ve Orta Bizans dönemine tarihlenmektedir. Bu batıklar, büyük bir gemi koleksiyonu oluşturmalarının yanı sıra oldukça iyi korunarak tanımlanabilir bir durumda günümüze ulaşmaları nedeniyle de önem taşırlar. Bunların ahşap elemanlarının özgün durumda bulunması, orijinal gövde biçimleri, döşek ve posta kavislerini izleyebilme imkânı sunmuştur. Gemilerin çoğunun karina ve küpeştelerine kadar yükselen kaplama tahtaları, bu gemiler üzerinde çalışmalar sürdüren araştırmacıların, gemi tasarımları ve yapım teknikleri hakkında detaylı bilgi edinmelerini sağlamaktadır.

Bizanslı yazarlar gemileri naus, ploion, ksylon, bolkas, karabion şeklinde adlandırmışlar, fakat gemilerin özellikleri hakkında ayrıntıya girmemişlerdir. Yakın bölgeler arası yapılan kıyı denizciliğinde, erzak sevkiyatı ağırlıklı olarak sandalia, agrarion, kondurai ismi verilen küçük yelkenlilerle gerçekleştirilmiştir. Uzak bölgelerle yapılan ticarette strongylos ve pampbylos adlı gemiler; donanmada ise dromon, kbelandion pampbylon ve kbelandion ousiakon denilen ince uzun gemiler kullanılmıştır.12

Yenikapı batıkları “yuvarlak gemi” diye bilinen yük gemilerinin yanı sıra, kıyı denizciliğini yapan orta ve küçük boyutlardaki gemiler ve balıkçı kayıkları olmak üzere değişik örnekleri içermektedir. Ayrıca çok nadir bulunan ve “uzun gemi” olarak adlandırılan çektiri tipi 5 kürekli gemi de mevcuttur.

Çektiriler, bu tipin Bizans dönemine tarihlenen ilk örnekleridir. Kazılarda bulunan örnekler iyi korunmuş olmaları nedeniyle, sualtı arkeologlarının, Bizans döneminde kürekli gemilerin nasıl inşa edildiği ve kürekçilerin gemiye ne düzende oturduğu konusunu anlamalarını sağlamıştır. Yenikapı çektirilerinin ne amaçla kullanıldığı henüz kesin olarak bilinmemektedir. Bunlar hafif, ama ustaca yapılmış gemiler olmaları sebebiyle ağır yük tekneleri olarak kullanışlı değildir. Ayrıca çektirilerde yaklaşık 25 çifte kürek bulunduğu için, uzmanlar, bu kadar kürekçinin hafif yük taşıma amacıyla yapılan bir çektiri için çok fazla geldiğini, bu nedenle söz konusu teknelerin, keşif amaçlı hafif ve hızlı savaş gemileri olarak kullanıldıklarını ifade etmektedirler. Yapım özellikleri de bu fikri desteklemektedir. Ancak donanma gemilerinin ticari bir liman olan Theodosios Limanı’nda neden bulundukları sorusu henüz cevap bulamamıştır13 (Resim 15).

Yenikapı Kurtarma Kazılarında bulunan, çeşitli boyutlardaki ticaret gemileri veya yük gemileri limanda yürütülen günlük faaliyetler hakkında fikir vermektedir. Ele geçen batıklar boyutlarına göre sınıflandırılmıştır. Buna göre, boyu 8-9 m arasında olanlar, kıyı denizciliği yapan küçük yük ya da balıkçı tekneleri; 10-12 m arasında olanlar, orta büyüklükteki yük gemileri; 19-20 m olanlar ise büyük yük gemileridir14. Limanda ele geçen batıklardan dördünün içinde, taşıdıkları yükün bir kısmı da bulunmuştur. Bunlar YK 1, YK 3, YK 12 ve YK 35 şeklinde numaralandırılmıştır.

YK 1 (Yenikapı 1) numaralı tekne küçük bir ticaret gemisi olup son derece sağlam ve sert ahşaplı Türk meşesi olarak da bilinen saçlı meşeden imal edilmiştir. Teknenin omurgası, tek bir döşek ve bir de geminin sancak tarafının sintine dönümünden başlayıp küpeşteye kadar olan orta kısmından oluşmaktadır. Teknenin taşıdığı yük ile tekne içinde bulunan iki demir çapa, bunun terk edilmediğini, bilakis limanda demirli iken battığını göstermektedir. Zira terk edilmiş bir teknede yükün ve dönemi için çok kıymetli olan çapaların bırakılmayacağı gerçektir. Gemi, amforalardan oluşan yük ile limana gelmiştir ve fırtına kopunca şiddetli dalgalar gemiyi batırmıştır. Orijinal uzunluğu 10 m tahmin edilen batığın tespit edilen kısmı 6,5 m olup, X. yüzyıla tarihlenmektedir. Marmara Denizi ile Konstantinopolis arasında yük taşıyan, ancak ilerleyen ömrünün sonlarında revizyondan geçirilerek daha fazla yük taşımaya zorlanan kıyı taşımacılığında kullanılan tipik küçük bir gemidir. Geminin Latin yelkenli tek bir direği bulunduğu ve sancakla iskele kıç omuzluğunda yer alan birer dümen küreği ile idare edildiği belirtilmektedir15.

YK 1’in yakınında bulunan YK 3 numaralı batık, orta boy bir yük gemisidir. Mevcut uzunluğu 9,12, karinasının geniş yeri 2,28 m’dir. Geminin tam boyunun yaklaşık 18, karinasının da yaklaşık 6 m olduğu düşünülmektedir. 6 numaralı sediment istifi içinde, 0,69 m kotunda bulunan gemi, IX-X. yüzyıla tarihlenmektedir. Omurga, iskele tarafında 11 sıra kaplama tahtası, bir kuşak, 29 eğri ve eğrilerle bağlantılı 13 posta, geminin ambar kaplamalarını oluşturan sekiz sıra faraş tahtasından oluşmaktadır. Omurgadan iskele tarafındaki ilk kuşak tahtasına kadar korunan geminin sancak tarafı tamamen yok olmuştur. Ambarın içini oluşturan faraş tahtalarının üzerinde özgün durumda (insitu) tuğla kırıkları ve harç kalıntıları bulunmuştur16.

YK 12 numaralı ticaret teknesi, taşıdığı yükün özgün/insitu durumda bulunması nedeniyle Yenikapı batıkları arasında ayrı bir öneme sahiptir. Batığın içinde, sağlam durumda çok sayıda amfora ve kırık amfora parçaları tespit edilmiştir. Kıç tarafına yakın bir noktada, muhtemelen kaptana ait günlük kullanım eşyalarının bulunduğu bir bölme tespit edilmiştir. Bölmede pişmiş topraktan mamul maltız, testi, çömlek, bardak, geminin taşıdığı amforalardan farklı iki adet küçük amfora ve hasır bir sepet içinde kiraz çekirdekleri bulunmuştur. Batık iskele ve sancak karinası günümüze sağlam biçimde ulaşmıştır. Korunan uzunluğu 6,2 m, karinasının en geniş yeri 1,90 m’dir. Özgün boyu yaklaşık 8 m, karina genişliği de 2,5 m olarak belirlenmiştir. IX. yüzyıla tarihlenen ticaret gemisi, küçük bir baş üstü ve kıç üstüne sahip güvertesi, tek direkli ve yan yelken donanımı ile hareket eden, düz bir karinaya sahip kıyı denizciliği yapan küçük bir yük gemisidir. Kiraz çekirdekleri ve günlük yaşamla ilgili diğer buluntular, geminin bir yaz fırtınası ile battığını düşündürmektedir17 (Resim 16).

17- Kargosu ile birlikte bulunan Yenikapı 35 Batığı

Liman içinde yüküyle batan dördüncü tekne, YK 35 numaralı batıktır. Bu teknenin iç kaplamaları üzerinde, yan yana ve sırt sırta dizilerek istiflenmiş, tüm ve tümlenebilecek farklı tiplerde toplam 127 adet Kırım tipi amfora bulunmuştur. Amforaların bazıları sarmal hâle getirilmiş halatlar içerisine oturtulmuş, seyir esnasında birbirlerine çarpıp kırılmamaları için aralarına bitki yaprakları konulmuştur. İlk tespitler sonucu geminin IV-V. yüzyıla ait, yelkenli açık deniz ticaret gemisi olduğu belirlenmiş ve gemi belgelenerek kaldırılmıştır. Bu dokümantasyon, bir gemiyi oluşturan elemanların birbiriyle ilişkisinin belirlenmesinin yanı sıra, geminin daha sonra yeniden bir araya getirilip sergilenebilmesi için de çok önemlidir (Resim 17).

18- Yenikapı 100 Ada Bölgesi kazı çalışmaları

Yenikapı 100 Ada Kazı Çalışmaları

Limanın batısında yer alan 2. Bölge veya “100 Ada” olarak isimlendirilen bölge ile doğusunda bulunan 3. Bölge’de yapılan kazılarda açığa çıkartılan mimari kalıntılar, liman hakkında önemli bilgiler sunmaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi, bu alanda kalın ve sık kazıklardan yapılmış ve 43,5 m’lik kısmı kazılar sırasında tespit edilen iskelenin orta kısmında yer alan geniş bölümün, gemilerin yanaştığı, yükleme-boşaltma alanı olduğu düşünülmektedir. Kazıklardan alınan örnekler üzerinde yapılan dendrokronoloji analizleri, iskelenin 527-610 tarihleri arasında kullanımda kaldığını ve 539 ile 591 yıllarında onarım geçirdiğini göstermiştir.18 İskelenin hemen doğusunda bulunan tekne, iskelenin kullanım amacı hakkında bilgi vermektedir. İskelenin batısında bulunan ve iskeleye çapraz olarak, kuzey-güney yönünde uzanan ve 25,5 m’si tespit edilebilen, iki sıra iri taş bloklardan inşa edilmiş rıhtım 2,80 m genişliğindedir. Rıhtımın güneyinde, ufak taşlardan horasan harçla örülmüş kütle, mendireğin limana bakan iç kısmını oluşturmaktadır. Horasan harcın yapısına bakıldığında Theodosios surundan önce inşa edildiği anlaşılan ve IV. yüzyıla tarihlenen mendirek, dibe doğru daha iri taşlarla ana kaya üzerine oturtulmuştur. Üstü düzgün bir platform şeklinde olan mendireğin denize bakan güneybatı yönü, düzgün kesme taşlarla tek sıra hâlinde inşa edilmiştir. Mendireğin üstünde yer alan Theodosios surlarının, doğu-batı yönünde uzanan ahşap hatıllar üzerine oturduğu, surun altındaki hatıl yuvalarından anlaşılmaktadır. Limanın batı sınırını oluşturan kesme taş ve tuğla sıralarıyla almaşık olarak inşa edilen Theodosios surlarının bir bölümü açığa çıkartılmıştır. Güneybatı yönündeki surlar, köşe yaparak doğu yönünde devam etmektedir. Köşenin hemen altında, 4,40 m genişliğinde düzgün kesme taş ve horasan harç örgülü bir duvarın batıya doğru devam eden 54 m’lik bölümü takip edilmiş ve duvar çevresinde I. Konstantinos dönemine (324-337) ait bronz sikkeler bulunmuştur. Gerek duvarın örgü tekniği gerekse sikkeler, duvarın IV. yüzyılda inşa edildiğini ve Konstantinos suruna ait olabileceğini düşündürmektedir. Ancak duvarın proje dışında kalan devamı takip edilemediğinden bu görüş kesinleşememiştir.19 Surun çevresinde yapılacak kazılar konuya açıklık getirecektir (Resim 18).

19- Limanda bulunan at iskeleti

Bu alanda açığa çıkartılan önemli mimari kalıntılardan biri de, içinde bulunan bol miktardaki kandilden dolayı IV. yüzyıla tarihlendirilen ve 11 m’lik bölümü kazılan tonozlu tuğla yapıdır. 1,80 m yükseklikte, 1,60 m genişlikte, alt kısmı kesme taşlarla, üst kısmı ise tuğla ile örgülü tonozlu yapının, atık su kanalı olarak kullanılmış olabileceği düşünülmektedir. Güneyden kuzeye doğru uzanan bu kanalın üzerinde yaklaşık 12,30x8,40 m boyutlarında kare planlı, tabanı horasan harçlı şapla sıvalı, taban kenarları pahlı bir yapı mevcuttur. Liman depoları olarak kullanıldığı düşünülen bu yapının kuzeyinde benzer iki yapı kalıntısı yer almaktadır. Yer yer korunan duvar yüksekliği 2,60 m olup mekân içine iki taş basamakla inilmektedir. Duvar örgü tekniği ve kullanılan damgalı tuğlalar bu mekânı VI. yüzyıla tarihlendirmektedir. Bunun batı bitişiğindeki yapı da aynı özelliklere sahiptir.

Ayrıca bu bölgede 3,50 x 1,20 m boyutlarında dörtgen planlı, dört odadan oluşan, üzeri balık pulu şeklinde tonoz örtülü hipojenin (mezar odası) odalarından birine ait tonoz örtü günümüze gelebilmiştir. Temel seviyesinde ele geçen buluntular ve taş üzeri gizli tuğla örgü duvar teknikleri, yapıyı XII. yüzyıla tarihlemektedir. Mezar odalarında dağılmış hâlde insan kemikleri ve kafatası parçaları bulunmuştur. Hipoje çevresinde 11 mezar ile mezarlardan birinin altında bir at iskeleti açığa çıkartılmıştır (Resim 19).

20- Kilise

21- Ahşap iskele kazıkları

100 Ada olarak adlandırılan bu alanın güneybatısında taş örgülü kuzey duvarları tamamen yıkılmış, birbirine bitişik dört adet kare planlı mekânların tuğla döşeli tabanlarının yüzeyi kireç harçla kaplı olup mekân içlerine dörder basamaklı merdivenle inilmektedir. Depo veya işlik olarak kullanılan mekânlar XIII. yüzyıla tarihlenmektedir.

Kilise Kalıntısı

22- Taş iskele

Yenikapı kazı alanının kuzeybatısında metro bölümünde ortaya çıkartılan kilise, limanın dolmaya başladığı XII-XIII. yüzyılda inşa edilmiştir. 9,50 x 11,45 m boyutlarındaki doğu-batı doğrultulu kalıntı, ilk kullanım evresinde tek apsisli olup sonradan kuzey ve güney yanlarına basit taş örgülü birer nef ilave edilerek üç apsisli bir yapıya dönüştürülmüştür. Neflerin üçünün de taban döşemesi izlenememiştir. Kilisenin içinde ve çevresinde, özgün durumda 22 mezar bulunmuştur. İki mezarda iki ölü üst üste gömüldüğünden iskelet sayısı 24 olarak tespit edilmiştir. Kilise ve çevresinde ele geçen buluntular XIII. yüzyıla tarihlenmektedir. Ayrıca kilisenin güneyinde, 1,90 x 0,92 m boyutlarında dört küçük odadan oluşan “L” planlı odalardan birinde bulunan bir küp, bu mekânların depo olarak kullanıldığı fikrini güçlendirmiştir (Resim 20).

İskeleler

Yenikapı’da gün ışığına çıkartılan Theodosios Limanı’nın günümüze ulaşan kanıtlarından bir diğeri ise, sayıları 200’ü bulan iskelelerdir. İskelelerden 2’si taş, diğerleri ahşaptır. Kuzey-güney uzantılı ahşap iskele kazıklarından alınan örnekler üzerinde yapılan ve hâlen devam etmekte olan dendrokronolojik analizler, meşeden yapılan bu kazıkların ne zaman kesildiği ve nereden temin edildiği hakkında fikir vermektedir. İlk sonuçlar, ahşap iskelelerin V. yüzyılın başından itibaren inşa edildiği yönündedir. Tarihsel süreç içinde gelişen ticaret ağı ve yapılan ithalatı belgeleyen verilerin de eklenmesiyle, bir başkent limanının yüzyıllar boyunca artan önemi ortaya çıkmaktadır (Resim 21).

Taş iskelelerden birisi Metro kazı alanının kuzeydoğu, diğeri kuzeybatı kesimindedir. Kuzeydoğudaki iskele, güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda olup, aralıklarla birbirini takip eden beş ayaktan oluşmaktadır. Ayaklardan güneybatı uçtaki beşgen, kuzeydoğuya doğru aralıklı bir şekilde yerleştirilen dört ayak ise dikdörtgen planlıdır. Ayakların tespit edilebilen toplam uzunluğu 32,50 m’dir. Temelde görülen ahşap kalıpların içi niteliğinde ahşap kalıp üzerinde yükselen iskele, horasan harçlı molozu üzeri mermer ve kireçtaşı bloklarla çevrelenmiş; iç kısmı yine horasan harç ve taş kırıkları ile doldurulmuştur. Aralıklarla inşa edilen ayaklar birbirine kemerlerle bağlanmıştır. Çevresinde ele geçen arkeolojik malzemelerle birlikte, iskelenin yapımında kullanılan ahşaplar üzerinde yapılan dendrokronolojik analiz sonuçları, bunun VIII. yüzyıl sonu veya IX. yüzyıl başlarında inşa edilmiş olduğunu göstermiştir (Resim 22).

Kuzeybatıdaki taş iskelenin önemli bir kısmı tahrip olmuştur. Büyük bölümü geçmiş yıllarda yapılan kazılarda açığa çıkartılan iskelenin çevresinde 2013 başlarında sürdürülen kazılar, bunun inşasında da ahşap kalıp kullanıldığını ortaya koymuştur. Devrilmiş vaziyetteki iki sütun ile bir sütun başlığı ve çeşitli mimari parçalar, iskelenin deniz içindeki güney ucunun sütunlu olduğunu göstermektedir. Sütun başlığının yan yüzlerinin merkezinde yer alan monogramlar ile iskele çevresinde ele geçen arkeolojik malzeme, burasının diğerinden daha önce yapıldığını işaret etmektedir.

Yenikapı Theodosius Limanı’nda Bulunan Hayvan İskeletleri

Yenikapı Kazıları sırasında arkeolojik malzemenin yanı sıra, alanın tümüne dağılmış olarak binlerce hayvan iskeleti bulunmuştur. Yüzyıllar boyunca limanın tabanında biriken parçalanmış kemikler, dişler ve boynuzlar bugün büyük bir arşiv oluşturmaktadır. At başta olmak üzere çok sayıda hayvan (eşek, sığır, koyun, keçi, domuz, köpek, kedi, geyik, yunus ve fil) iskeleti kalıntıları, bir deve iskeleti ve balık kılçıklarının incelenmesine İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Osteoarkeoloji Laboratuvarı’nda devam edilmektedir. Hayvan iskeletlerine ait kalıntılar incelendiğinde, dönemin hayvan popülasyonu, gözlenebilen hastalık ve anatomo-patolojik deformasyonları, yaş ve cinsiyet durumları, görünür morfolojik özellikleri ve hangi amaçlarla kullanıldıkları ortaya çıkarılmış olacaktır. Ayrıca dönemin hayvancılık ekonomisi hakkında önemli bilgilere ve veteriner hekimliği uygulamalarına ışık tutacak bulgulara ulaşılacaktır. Şimdiye kadar yapılan incelemeler neticesinde bazı bilgilere ulaşılabilmiştir. Örneğin kemiklerin yoğun bölümünün tek tırnaklılara ait olması, beslenen hayvan türleri hakkında fikir vermektedir. Yunuslara ait iki kafatası, bunların Afalina türüne mensup olduğunu göstermiştir. Kemiklerin gelişim düzeyi incelendiğinde, erişkin bireylerin sayısının daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır. Cinsiyet tayinine dönük incelemeler, koyun kemiklerinin erkek bireylere ait olduğunu; atlarda da erkek cinsinin daha fazla oranda bulunduğunu göstermiştir. At kafataslarındaki yaygın sert damak bölgesi deformasyonları, “acıdamak” diye ifade edilen gem kullanımına bağlı olarak teşekkül etmiştir. Yine at kemiklerindeki deformasyonların, bunların limanda taşımacılık işinde yoğun olarak kullanılması ve ağır yük taşımalarından kaynaklandığı saptanmıştır. At kemiklerindeki bıçak ve satır izleri, bunların tüketim artığı olduğunu işaret etmektedir. Kısacası arkeozoolojik inceleme sonuçları, Bizans başkentinde atların sadece binicilik ve taşımacılıkta kullanılmadığını; besin maddesi olarak da tüketildiğini göstermiştir. Balık türleri arasında en fazla orkinos ve kılıçbalığı kalıntıları mevcut olup kemikler üzerlerinde yaygın satır ve bıçak izleri saptanmıştır. Bunun yanında küçük balık türlerine ait kalıntılar da mevcuttur. Bütün bu kalıntılardan elde edilen radyokarbon tarihleri, limandaki bu birikimin Erken Bizans döneminden, Geç Bizans dönemine (IV-XIII. yüzyıl) uzanan geniş bir zaman dilimini içerdiğini göstermektedir20 (Resim 23).

Jeolojik Çalışmalar

Yenikapı Kazıları deniz düzleminin altında, dolayısıyla suya doymuş ve batak hâline gelmiş bir arkeolojik dolgu içinde sürdürülmüştür. Kazılarda açığa çıkan Neolitik Dönem yerleşmesi de Likos Deresi’nin bir yan kolunun oluşturduğu eski bir bataklık dolgusuyla iç içedir. Bu durum, kazı çalışmalarının, ülkemizde daha önce uygulanmamış olan “bataklık kazısına” dönüşmesini zorunlu kılmıştır. Tüm güçlüğüne karşın, diğer kazılara göre organik maddelerin ve özellikle ahşabın çok iyi korunması sağlandığından, bataklık kazıları ayrı bir öneme sahiptir. Nitekim Yenikapı’da da bataklık sayesinde tekneler ve birçok organik malzeme korunmuş, ayrıca Neolitik tabaka içinde, dönemi için çok nadir olan birçok özgün ahşap eser ele geçmiştir.

23- Balık kalıntıları

Marmara Denizi’nin günümüzdeki normal denizel koşullara ulaşması, küresel deniz seviyesinin Çanakkale Boğazı’ndaki temel kaya eşiğini (-85) aşması ile yaklaşık 12.000 yıl önce gerçekleşmiştir.21 Yenikapı kazı alanında deniz seviyesinden -6,7 m daha aşağıda bulunan koyu renkli killi tabaka, yaklaşık 11.000 yıl önce Likos Deresi’nin düzlüğünde oluşmaya başlamış bir bataklık ortamının varlığını ortaya koymaktadır. Likos’un ana kollarının hemen yanındaki paleotopoğrafik küçük bir çukur alanda biriken sularla 250-300 m çapında ve en derin yeri 8 m olan bir bataklık oluşmuştur. Bu bataklık alanın, Likos alüvyon düzlüğü üzerindeki dere kollarından birine ait bir vadinin önünün tıkanması sonucu meydana gelmiş küçük bir topoğrafik depresyona bağlı olarak geliştiği belirtilmektedir. Bataklık varlığını yaklaşık 7.400 yıl öncesine kadar sürdürmüştür.22

Theodosios Limanı Kazısı’nda ortaya çıkan çökel istif, jeolojik ortam değişimlerinin önemli kalıntılarını içermektedir. Bu istif yaklaşık 8.000 yıl içinde çökelmiş olup bu dönemde Marmara Denizi ve İstanbul metropolünde meydana gelmiş ortam değişmelerini ve kültürel tarihçenin kayıtlarını içermektedir. Marmara Denizi, hem birbirinden oşinografik ve hidrolojik olarak son derece farklı olan Karadeniz ve Akdeniz gibi iki büyük ve yarı kapalı havzayı boğazları sayesinde birbirine bağlaması, hem de son 5.000.000 yıldır kesintisiz olarak süren bir tektonik aktivitenin varlığı nedeniyle, bilimsel açıdan son derece çekici bir iç denizdir. Bilim adamları, Yenikapı kazı alanındaki tabakalaşmanın Marmara Denizi’nin Holosen Dönemi jeolojik tarihçesi ile ilgili bilgi birikiminin zenginleşmesi ve mevcut bazı boşlukların doldurulması bakımından son derece önemli olduğunu belirtmektedirler.23

Theodosius Limanı Arkeobotanik Buluntuları

Marmaray ve Metro çalışmalarının 2005-2006 kazı sezonunda, çeşitli derinliklerde amfora içlerinden, batık içinden ve batık alan dışında sediment tabakalarından alınan yaklaşık 200 örnek Hacettepe Üniversitesi’nde incelenmiştir. Analizler sonucunda, botanik buluntuların çoğunun, çitlembik, kızılcık, fındık, kavun, iğde, incir, ceviz, zeytin, vişne/kiraz, erik, şeftali, üzüm, arpa, buğday, kişniş, fıstık çamının yanı sıra, kandamlası, kazayağı, yoğurtotu ve düğün çiçeği gibi yabani bitkilere, ayrıca meyve bitkilerine ait olduğu tespit edilmiştir. En bol olanı, meyve hâlinde duran incirdir. Bunu sırasıyla üzüm çekirdekleri, vişne/kiraz ve kavun tohumları izlemektedir. Çok az sayıda karbonlaşmış tahıl, arpa ve buğday taneleri mevcuttur. Ayrıca baharat bitkisi olan kişniş meyveleri ve fıstıkçamı tohumları yer almaktadır. Analiz örnekleri içinde tanısı yapılmayan meyve kabuklarının yanı sıra, çeşitli yabani bitkilerin ve meyvelerin tohumları da bulunmuştur. Üzüm tohumlarının hemen hemen örnek alınan tüm amforalardan çıkması dikkat çekicidir. Yenikapı botanik buluntularının çoğunu insanların evcilleştirerek ya da kültüre alarak yetiştirdiği, bunların Anadolu’da daha önce gün ışığına çıkartılmış olan bazı eski gemi batıklarında rastlanan bitki buluntuları ile benzerlikler gösterdiği tespit edilmiştir.24

Taşınabilir Kültür Varlıkları

24 - Altın sikke ön yüzü

24.1- Altın sikke arka yüzü

25 - Akik taşlı altın yüzük

26- Koku Şişesi

Yenikapı Kazılarında ele geçen taşınabilir kültür varlıkları, Neolitik Çağ’dan bugüne kadar süregelen günlük hayatın ipuçlarını vermektedir. Neolitik Çağ ve Demir Çağı’na ait pişmiş toprak eserler; Klasik Dönem’e tarihlenen skyphos, oinokhoe ve aryballos gibi kap çeşitleri; siyah sırlı kaplarla amforalar, Roma ve Bizans dönemlerine ait sikkeler, (Resim24- 25) koku şişeleri ve kapları (Resim 26), Geç Roma ve Bizans’a ait cam bardak ve kadehlerle pişmiş toprak kaplar, kandiller, fener, matara, kemik ve fildişi oyun taşları, ahşap taraklar, kutular, kaşıklar, bronz ayna, anahtar ve deri sandalet tabanları, Osmanlı dönemine ait çini ve seramik parçaları, kazının en önemli buluntularıdır. Bazı eserler ise denizcilik teknolojisine dair ipuçları vermektedir.25 Demir ve taş çapalar, kurşun ağ ve olta ağırlıkları, bronz ağ mekikleri, iğne, kilit, olta iğnesi, pişmiş toprak ağırlıklar, amfora tıkaçları, ahşaptan yapılmış bir kemanî matkap, bu teknolojilerin günümüzle bağlarını kurmuştur. Doğu dünyasının Roma kültürüyle yoğrularak yarattığı Bizans kültürünün dinsel yaşamını yansıtan küçük buluntular da, II. yüzyıldan IX. yüzyıla uzanan inanç kültürünün ipuçları olarak kayıtlara geçmiştir.26 Üzerinde “Lollia Serenia 12 yıl yaşadı” yazan ve mezar taşı olarak kullanılmış olan II. yüzyıla ait mermer heykel, üzerinde tapınak girişi betimlenmiş rölyefli kap parçası ya da Nike betimli fildişi bir ikon kaplama parçası gibi eserler, 100 Ada’daki mezarlarda ele geçen kemik ve bronz haçlar, her iki yüzünde omuzları üzerinde haçlar bulunan figürlerle bezeli VII. yüzyıl ampullaları, Hristiyanlık dönemine ait buluntular arasında yer almaktadır.

Yenikapı Neolitik Dönem Kazıları

27- Neolitik dönem mimari taş dizileri

2004’te başlayan Yenikapı Kazılarından önce; İstanbul’un tarihöncesi dönemleriyle ilgili bilgiler, kazısı yapılmış olan, Küçükçekmece, Yarımburgaz Mağarası, Anadolu yakasında Fikirtepe, Pendik ve Tuzla yerleşmeleri ile Karadeniz kıyı şeridinde Ağaçlı ve Gümüşdere kumlukları, Domalı bölgesi; Avrupa yakasında Yeşilköy, Ayamama Deresi, Çekmece gölleri çevresi ve Selimpaşa; Anadolu yakasında Ümraniye ve Dudullu’da yapılan yüzey araştırmalarında ele geçen buluntular, İstanbul’un tarihi hakkında yeni bilgilere ulaşmamızı sağlamıştır.

Yenikapı 1. Bölge kazılarında, alanın doğu ve batı yönlerindeki açmalarda topoğrafyaya bağlı olarak değişen -5/-5,80 m arasındaki farklı derinliklerde, liman içinde bulunan malzeme gruplarından farklı özellikler gösteren çanak çömlek parçaları tespit edilmiştir. Bu parçalar yüzey işlemleri ve form açısından farklılıklar göstermektedir. Birinci gruptakiler devetüyü veya kahve renkli el yapımı, kap formu dibe doğru daralan omurgalı gövdeli ve hafif içbükey; ikinci gruptakiler kiremit renkli el yapımı, omuza doğru genişleyen boyunlu, şişkin küresel gövdeli, birkaç parçada üçgenimsi kulplar şeklindedir. Alanın kuzeyinde ise daha üst kotta, -4.66 m’de yanık siyah renkli, geniş düz ağızlı, hafif oval gövdeli ve geniş düz dipli bir çömleğe ait parçalar bulunmuştur. Yapılan ilk incelemelerde bu parçaların Kalkolitik Çağ’a, Kuzey Marmara kıyılarının özgün Toptepe Kültürü’ne ait olabileceği düşünülmüştür. Farklı açmalarda dağınık olarak ele geçen kap parçalarının özgün yerinin bu açmalarla değil, kazılan alanın yakın çevresinde başka bir yer olabileceği, bu alana suyun sürüklemesiyle ya da başka etkenlerle geldiği görüşü ağırlık kazanmıştır. Çünkü kazı alanının tümünde sayıca az bu çanak çömlek parçaları dışında küçük buluntu ve mimari tespit edilmemiştir.

1. Bölge’nin batısında -6,30 m kotunda sürdürülen kazılarda, liman tabanındaki taş dolgudan farklı plan veren taş sıraları, dağınık hâlde yanmış kerpiç parçaları ile el yapımı çanak çömleğin bulunduğu Neolitik tabakaya ulaşılmıştır. Bu tabakaya ait mimari ve diğer buluntular yakın çevresindeki bulunanlarla karşılaştırıldığında,27 Yenikapı kazı alanının da içinde bulunduğu Marmara Bölgesi’nin, özellikle de İstanbul’un Neolitik Çağ kültürleri olarak bilinen Fikirtepe ve Yarımburgaz’la çok benzeştiği görülmüştür.28

Neolitik Mimari

Yenikapı 1. Bölge Kazılarında, kazı alanının güneybatı yönünde, günümüz deniz seviyesinin -6,30 m altında tespit edilen, liman tabanındaki taş dolgudan farklılık gösteren dağılmış durumdaki taş dizilerinden, burada kuzeybatı-güneydoğu yönünde uzanan ve gruplar oluşturacak biçimde yan yana sıralanmış kulübelerden müteşekkil bir yerleşmenin mevcut olduğu sonucuna varılmıştır. Ancak bunlardan günümüze yalnızca, dikdörtgen, kare ve yuvarlağa yakın plan veren, bitişik düzendeki bazı mekânlara ait dağılmış taş sıraları kalabilmiştir. Mimarinin büyük kısmı dörtgen, kalanı ise yuvarlak planlıdır. Yapılar bitişik nizamda inşa edilmiş olup dörtgen planlı yapıların bir kısmında ortak duvar kullanıldığını işaret eden izlere rastlanmıştır. Dörtgen plan veren bazı mekânların iç köşelerinde, içlerinde tahıl taneleri bulunduğu için küçük birer silo oldukları tahmin edilen yarım-yuvarlak planlı taş dizileri bulunmuştur. Öte yandan yerleşme alanı içerisinde tespit edilen iki çukurda buğday tanelerine rastlanmıştır. Dikdörtgen veya kare plan veren mekânlar genel olarak 5x5 m, 3x3 m veya daha küçük boyutludur. Taşıyıcı elemanları ahşaptır. Dikmeleri desteklemek üzere etrafına dizilen ve yuvarlak plan veren taşlardan, dikmelerin oturduğu noktalar ve yapı planları tespit edilmiştir. Yapıların dal-örgü tekniğinde örülmüş duvarlarından bazılarının dipleri, hem içten hem de dıştan taş dizileriyle sağlamlaştırılmıştır (Resim 27).

Yerleşme içinde ve yakın çevresinde bulunan çanak parçalarının sayıca yüksek bir kısmının Fikirtepe malzemesi ile yakın benzerlik göstermesi nedeniyle, Yenikapı’daki bu yerleşmenin Fikirtepe’nin bazı evreleri ile çağdaş olduğu öngörülmüştür.

28- Neolitik kültür katı içindeki dere yatağı

Yerleşmenin güneyinde, yerleşme alanına 5-10 m arasında değişen mesafede bir su yatağı açığa çıkartılmıştır. Eğimi batıdan doğuya doğru artan yatak, yerleşmeyi doğu yönünde sınırlayan ve balçık ile kaplanmış derin çukurluk alanın içinde son bulmaktadır. Yatak içinde gerçekleştirilen kazılar neticesinde, içerisinin siyah renkli kille dolu olduğu görülmüş, yatak boyunca farklı boyutlarda taşlar tespit edilmiştir. Kazılan kil içerisinde, büyük çoğunluğu Fikirtepe ve Yarımburgaz’da çıkanlarla paralellik gösteren çok sayıda çanak çömlek parçaları, kemik ve taş aletler bulunmuştur.

Kazı alanında çapları 1 m ile 1,70 m arasında değişen tahıl depolama alanları; -8,51 m seviyesinde bulunan öğütme taşı; 25-30 cm çapında ve yaklaşık 20 cm yüksekliğinde küçük bir tahıl ambarı bulunmuştur. Karbonlaşmış buğday tanelerinin yer aldığı silonun tabanı 3-4 cm kalınlığında samanlı toprakla sıkıştırılarak düzeltilmiştir.

Yerleşmenin doğusunda çanak şeklinde geniş çukur bir alan mevcuttur. Bu alanın üzerini kaplayan ve içerisinde arkeolojik malzeme bulunmayan, siyah renkli sakız kıvamında nemli balçık tabakasının altında yürütülen çalışmalar oldukça ilginç sonuçlar vermiştir. Balçık dolgu çukurun merkezine doğru kalınlaşarak derinleşmekte, doğu ve batı yönündeki açmalarda ise incelmektedir. Çanağın en derin yeri olan tam ortasında yaklaşık olarak kuzey-güney yönünde uzanan bir dere yatağı tespit edilmiş, yatak boyunca suyun taşıdığı kum, kil ve kumtaşı dolgusuyla karşılaşılmıştır. Bu dolgu üzerinde dal örgü mimaride direk yuvaları ve Neolitik Dönem insanına ait ayak izleri tespit edilmiştir. Farklı seviyelerde tespit edilen izler; yatağın muhtemelen çok sık olmayan aralıklarla gerçekleşen taşkınlar nedeniyle terk edildiği, suların çekilmesinden sonra kuruyan alana tekrar yerleşildiği izlenimini vermektedir (Resim 28).

Dere yatağının batı sınırına yakın bir noktada, kuzey-güney doğrultusunda ve yatağa paralel uzanan, muhtemelen bir set duvarına ait taş dizisi tespit edilmiştir. Taşlar yer yer dağılmıştır. Duvarın batısında, Marmaray kazı alanında tespit edilen yerleşme alanının kuzeydoğusunda, alana 20-25 m mesafede başka mimari izler de açığa çıkartılmıştır.

Çevresi taş sıralarıyla çevrili bu kısımda, içine sadece ahşap direklerin yerleştirildiği direk yuvaları tespit edilmiştir. Yuvalar genellikle ana toprak içine kazılmış dörtgen formludur ve çevresinde taş destekler mevcuttur. Bunun dışında duvarların diplerini destekleyen taşlara rastlanmamıştır. Mimari kalıntıların içinde ve çevresinde ağırlıklı olarak Yarımburgaz Kültürü’ne ait malzemeler bulunmuştur.

Bu bulgulardan hareketle, birbirlerine yakın konumda olmalarına karşın, iki farklı mimari tarzın varlığından söz edilebilir. Bunlardan Marmaray alanındaki, yan yana ve sırt sırta dayalı mekânlardan oluşmaktadır; duvarları taşlarla çevrili olan yapı kalıntılarının taşıyıcı sistemini oluşturan ahşap direkler ana toprak üzerine oturtulmuş ve çevreleri taş yığılarak desteklenmiştir. Bu mimari içinde ve çevresinde Fikirtepe Kültürü’ne ait malzemeler tespit edilmiştir. Bunların kuzeydoğusunda ise farklı bir yapı geleneğini yansıtan izlere rastlanmıştır. Yapıların planları yalnızca taşıyıcı ahşap direklerin toprağa açılmış direk yuvaları ile belirlenebilen bu mimari ile birlikte Yarımburgaz’dakilere benzer malzemeler tespit edilmiştir. Fikirtepe malzemelerinin ağırlıklı olarak bulunduğu mimari kalıntılarla, Yarımburgaz malzemelerinin ağırlıklı olarak bulunduğu mimari kalıntılar bu şekilde farklılık göstermektedir.

29- Ağaç kökleri

Kazı alanında kuzey-güney yönünde uzanan dere yatağı boyunca suyun taşıdığı kum, kil dolgusunun altında -8,40/-8,75 kotlarında birbirlerine paralel uzanan ağaçlar ile bunları dikine kesen ağaç dalları açığa çıkartılmıştır. Bu ağaç dallarının bir dal örgü mimariye ait ahşaplar olduğu tespit edilmiştir. Sistemli bir biçimde yerleştirildiği görülen dal ve daha kalın ağaçların bir kısmı kesilerek işlenmiştir. Dere yatağı dolgusu üstünde veya hemen kenarında kurulan basit bir dal örgü mimari, büyük ihtimalle taşkın zamanında yıkılıp sürüklenmiş olmalıdır.

Yenikapı Neolitik yerleşmesindeki mimariye ait bulgular dağılmış taş temel izleri dışında, genel olarak dipleri taşlarla desteklenmiş, ahşap dikmelerin çamur ile sıkıştırılmış izlerinden oluşmaktadır. Kazı alanının kuzeyinde dere yatağının içinde -8,40/-8,75 m’de muhtemelen devrilmiş veya yıkılmış olarak Yenikapı Neolitik yerleşmesinde tespit edilen bu dal örgü mimari, Marmara ve Trakya bölgelerindeki mimariyle yakın benzerlik gösterdiği gibi, Kuzeybatı Anadolu ve Trakya dal örgü mimari geleneğinin Yenikapı yerleşmesinde de devam ettiğini göstermektedir.

Mimari kalıntıların doğusundaki çanağın ortasında yer alan dere yatağında toplam 198 adet ağaç tespit edilmiştir. Genellikle derenin doğu kenarında sıralanan ağaçların çoğunun gövdelerinin alt kısımları ve kökleri korunmuştur (Resim 29). Ağaçların üst kotları değişken olmakla beraber ortalama -8,50/-8,90 m kotlarındadır. Bazı ağaçlar büyük ve kalın iken, bazıları kesim izleri taşımaktadır. Kesim işleminde taş aletler kullanıldığı, ağacın çevresinin merkeze doğru kesilerek çürütüldüğü ve daha sonra kırıldığı anlaşılmaktadır. Kökler üzerinde yapılan tür analizleri sonucunda, ağaçların meşe ve akağaç olduğu belirlenmiştir.29

30- Ayak izleri

Dere yatağı üzerinde, ortalama -8,15 m kotunda bulunan ve güney-kuzey yönünde uzanan yaklaşık 8x20 m’lik alanda, Anadolu arkeolojisi için ilk ve çok önemli bir buluntu grubu tespit edilmiştir. Örneğin kil zemin üzerinde içleri dere kumuyla dolmuş Çanak Çömlekli Neolitik Çağ insanlarına ait ayak izleri bulunmuştur. Islak killi zemin üzerinde yürüyen insanlara ait ayak çukurluklarının üzeri hızlı şekilde kum ile dolmuş ve izler bozulmadan günümüze kadar gelmiştir. Siyah balçık tabakanın altında yaklaşık 15-20 cm’lik kum tabakasının kazılmasının ardından ayak izlerine ulaşılmıştır. Dal örgü mimarinin batısında, kuzey-güney aksında bir yürüyüş bandında rastlanan izlerin, çok düzenli görünümleri nedeniyle giyimli ayaklara ait olduğu kuşkusuzdur. Kullanılan ayakkabıların deri veya benzeri bir organik malzemeden yapılmış olma ihtimali yüksektir. Bununla birlikte az sayıda çıplak ayak izleri de tespit edilmiştir (Resim 30). Toplam 2.080 tane olduğu belgelenen ayak izlerinin en küçüğü burundan topuğa 15,9 cm, en büyük ise 28,9 cm uzunluğundadır.

Çanak-Çömlek

32- Klasik Fikirtepe benzeri kaplar

Marmaray Kazısı’nda Neolitik Dönem’e ait kazı envanterine dâhil olan eserler dışında, toplam 15.833 adet çanak çömlek parçası değerlendirilmiş ve malzemenin, Fikirtepe ve Yarımburgaz çanak çömleklerine çok benzediği görülmüştür. Yenikapı Kazılarında saptanan Fikirtepe Kültürü’ne ait çanak çömlek buluntularında genel olarak Arkaik ve Klasik evrelere ait buluntular izlenebilmekte, Klasik ve Gelişkin evreler arasındaki geçiş süreci çok net olarak ayırt edilememektedir. Bu nedenle Yenikapı Kazısı Fikirtepe çanak çömlek buluntu topluluğu, Arkaik ve Klasik Fikirtepe olmak üzere iki başlık altında tanımlanmaktadır.

33- Neolitik kültür katı, Yarımburgaz benzeri kap parçaları

Arkaik Fikirtepe Evresi ile yakın benzerlik gösteren çanak çömlek grubunun profilli parçalarının üzerinde yapılan ön değerlendirmeye göre, az kıvrımlı ve torba biçimli gövdeli, dar ağızlı kap biçimleri belirgindir. Çanak çömleğin tamamına yakını, koyu kahve ve griden kirli siyaha kadar değişen koyu donuk renkli, büyük çoğunluğunun yüzeyi açkılıdır
(Resim 32 - üsteki 4 parça).

Klasik Fikirtepe Evresi ile yakın benzerlik gösteren çanak çömlekler, Arkaik Evre’dekilere yakın benzerlik göstermesine karşın, kap tiplerinde daha kıvrımlı “S” formları hâkimdir. İp delikli tutamaklar ile yatay tutamaklar yaygındır. Yenikapı Kazılarında bezemesi yönünden Klasik Fikirtepe Evresi malzemesi ile benzeşen, 4 küçük ayağın üzerinde yükselen ve bir kenarında tutamağının izi olan, çizi tekniği ile yapılmış, bir yüzünde dama diğerinde geometrik bezemesi olan kült kabı ve yine bu tür kaplara ait ayak parçaları görülmektedir (Resim 32).

Yenikapı Neolitik yerleşim alanında sürdürülen kazılarda, Fikirtepe çanak çömlek gruplarının yanı sıra Yarımburgaz IV Evresi olarak tanımlanan gelişkin Fikirtepe çanak çömlek grubu malzemesine benzer özellikte malzemeler tespit edilmiştir. Özellikle kazı alanının doğusunda bulunmuş olan kremasyon mezarlarda tüm ve tüme yakın hediye kapların tamamı bu grup içerisinde yer almaktadır. Kap tipleri genel olarak küresel gövdeli, ip delik tutamaklı, boyunlu çömlekler, derin kâseler ve bezemeli kaplardan oluşmaktadır.

34- Ahşap kürekler

Genel olarak çanak çömlek buluntu topluluğunun farklı formlarda çanak, boyunlu ve boyunsuz çömlek, az sayıda kâse ve az sayıda tabak formlarının yer aldığı, oldukça iyi durumda, iyi fırınlanmış, düzeltili ya da genellikle donuk açkılı, astarsız parçalardan oluştuğu söylenebilir. Uygulanan bezeme teknikleri arasında farklı baskı bezemenin farklı uygulamalarına ait örnekler vardır; bunların arasında yaygın olarak sivri veya keskin uçlu bir aletin tek ya da ardıl bastırılması ile yapılan bezeklerin yanı sıra, doğrultusal bir çizgi üzerinde yapılmış ve “tekstil türü” bezeme düzeni olarak da adlandırılan uygulamaları bulunmaktadır.

Mimari içerisinde ve çevresinde bulunan Fikirtepe ve Yarımburgaz malzemelerinin yüzey ve açkıları denizin etkisiyle aşınmıştır. Buna karşın mimarinin doğusundaki dere yatağı ile güneyindeki su yatağının içinden çıkan Fikirtepe ve Yarımburgaz çanak çömleklerinin killi ya da milli dolgular içerisinde kalmaları nedeniyle aşınmadıkları, iyi korundukları ve açkılı oldukları görülmektedir. Fikirtepe Kültürü’ne ait mezar hediyeleri dışında tüm kap bulunamamış olsa da, Fikirtepe ip delikli tutamaklı ve tutamaksız parça şeklinde de olsa derin kâseler, “S” formlu kaplar ve dört tarafı kulplu kap parçaları, kültürel gelişmeyi açık biçimde yansıtmaktadır (Resim 33).

Küçük Buluntular

35- Yay

36- Mızrak

37- Fırlatma tokmağı

38- Ahşap figürin

Bu bölümdeki sayısal veriler, Marmaray alanı için tamamlanmış, Metro alanı için ise 2013 ortalarına kadar yapılan çalışmalar baz alınarak oluşturulmuştur. Organik malzemenin dayanıksızlığı nedeniyle, Neolitik Çağ’a tarihlenen kazılarda ahşap bulunma ihtimali oldukça zayıftır. Bu bağlamda MÖ 6500-5800’lere tarihlenen ahşap aletler, bugüne kadar Anadolu’da yapılmış olan tarihöncesi kazılarda tespit edilen, çeşitlilik açısından en zengin buluntu topluluğudur. Metro ve Marmaray kazılarında, kazı envanterinin %5,1’lik dilimini oluşturan 35 adet işlenmiş ahşap buluntu yer almaktadır. Yenikapı Kazısı ilk Neolitik Çağ buluntularının deniz suları altında, balçık dolgunun içinde, oksijensiz ortamda korunagelmesi, kuşkusuz Türkiye ve dünya arkeolojisi açısından oldukça önemlidir. Bulunan ahşapların bir kısmı aşağıda örneklendirdiğimiz gibi alet, bir kısmı ise ne olduğu tam anlamlandırılamayan işlenmiş ahşaplardan oluşmaktadır. İşlevleri konusunda henüz kesin bir yargıya varamadığımız ahşap aletlerin tümünün işçiliğinin iyi olduğundan şüphe yoktur.

Fikirtepe Kültürü’ne tarihlenen yerleşmenin güneyinde tespit edilmiş olan su yatağının hemen kenarında, -6,60 m kotunda 1,35 m ve 1,13 m uzunluklarında 2 adet ahşap kürek bulunmuştur. Gerek küreklerin kendisi, gerekse ince uzun tutamakları orantılı bir biçimde ve usta bir işçilikle tasarlanmıştır. Su yatağında 2 ahşap yay parçası, mızrak, küçük hayvanları avlamakta kullanılan 1 fırlatma tokmağı ve 1 tane de bumerang benzeri ahşap alet bulunmuştur. Ayrıca alanın muhtelif yerlerinde ahşaptan yapılmış 2 kap ve 1 figürin ele geçmiştir (Resim 34, 35, 36, 37, 38).

Metro kazı alanında 2010 yılında sürdürülen kazılarda, 0,8 cm kalınlığında ve 10,8 cm uzunluğunda bir figürin bulunmuştur. Figürinin yüzeyi aşınmış olup her iki kenarında kırık ve noksanlar bulunmaktadır. Uca doğru daralan, ince silindirik formu olan eserin başı kademeli olarak işlenmiştir. Alt kısmı yanlara doğru hafif genişleyen başta yüz, “X” şeklinde yiv bezemelidir. Uzun silindirik görünümlü boyun iki boğum hâlindedir. Dikdörtgen biçimli üst gövde, yanlara doğru hafif içbükeydir. Üst gövdenin yassı yüzeyi, başta olduğu gibi “X” şeklinde yiv bezemelidir. Silindirik kesitli uzun ince gövde, uca doğru sivri bitirilmiştir. Ucu kırıktır. Figürinin bulunduğu yerin çevresinde yoğun olarak Fikirtepe türü çanak çömleğe rastlanmış olması, figürinin Fikirtepe Kültürü’nün henüz tam olarak tanımlayamadığımız bir evresine ait olduğunu düşündürmektedir.

39- Kemik kaşık

40- Boynuz sap

41- Taş aletler

Arkeolojik kazılarda ahşap gibi organik maddelerden yapılan buluntulara nadir rastlanmakta olup bunlar da daha çok Avrupa ülkelerinde yoğun olarak sürdürülen bataklık kazılarından elde edilmektedir. Bununla birlikte, Yenikapı figürini gibi bir buluntuya şimdiye dek hiçbir yerde rastlanmamış olduğunu belirtmek gerekir. İstanbul ve Doğu Marmara Bölgesi’nin en özgün tarihöncesi kültürü olan Fikirtepe Kültürü, çağdaşı diğer Neolitik kültürlere göre kil ve taş figürinlerin eksikliği ile tanınmaktaydı. İşte Yenikapı buluntusu, bu kültürde, bilinenin aksine, inanç sistemini yansıtan figürinlerin yer aldığını açık olarak göstermektedir.30

Yenikapı’da bulunan bumerang benzeri ahşap aletin neredeyse aynısı, Tepecik Çiftlik Kazısı’nda, 3. tabakanın son evresine tarihlenen kabartma bezemeli bir kap üzerinde bir av sahnesinde avcının elinde görülmektedir.31

Yay parçası olduğu düşünülen ahşaplardan bir tanesinin bir yüzü çok düzgün biçimde işlenmiş, diğer yüzü ise kabaca yontularak bırakılmıştır. Bu parça yayın uç kısmına ait, ipin bağlandığı yerdir. Bu kısım ince yuvarlak bir kesit verirken, yayın devamında düzleştiği orta kısımda dörtgen kesit vermektedir.

Kemik ve boynuz buluntuları Fikirtepe ile benzer özellikler gösteren32 130 adet kemik alet, kazı envanterinde %19 oranına sahiptir. Kemik buluntularda karakteristik olarak birkaç alet grubu ön plana çıkmaktadır. Bunlar daha çok saplar, deliciler, spatulalar, mablak olarak tanımlanan düzleticiler, figürinler ve az sayıdaki kaşıklardır. Kemik aletler genel olarak büyük memeli hayvanların uzun kemiklerinden, koyun ve keçinin alt bacak kemikleri ve tarak kemiklerinden tercih edilirken, boynuz aletlere geyik boynuzu damgasını vurmuştur (Resim 39, 40).

42- Ahşap düzenekli mezar ile çömlek mezar

Taş aletler içerisinde çakmaktaşları sayıca baskındır. Kazı envanterinde çakmaktaşları %42,9, sürtme taş aletler %13,3 oranındadır. Çakmaktaşı alet gruplarında kesiciler, kazıyıcılar diğer alet gruplarına göre daha fazladır. Çeşitli boylarda dilgiler, kenarları baskı tekniği ile düzeltilmiş kazıyıcılar, deliciler ve prizmatik dilgi çekirdekleri dönemin karakteristik buluntuları arasında sayılmaktadır (Resim 41).

Yenikapı Neolitik Dönem Mezarları

43- Ahşap kapaklı mezar

Yerleşmenin güney yönünde yer alan su yatağının hemen kenarında, yaklaşık -6,51/-6,73 m kotunda, bir aileye ait olabileceği düşünülen bir basit toprak mezar bulunmuştur. 1 numaralı bu mezarda ikisi erişkin olmak üzere toplam 4 bireye ait hocker (büzülmüş) pozisyonunda iskelet mevcuttur. Erişkin iskeletlerinden alt kotta olanı, iyi bir işçilik göstermekte olup 1 m uzunluğunda, bir ucu sivri diğer ucu çatal biçiminde sonlanan bir ahşap alet üzerine yatırılmıştır. Daha üst kotta bulunan erişkin iskeletin alt çenesi dışında kafatasına ait hiçbir kemiğe rastlanmamıştır. Buna göre, üst kotta bulunan ölü, diğer üçünden kısa bir süre sonra gömülmüş olmalıdır. Çocuk iskeletinin birinin üzerindeki büyük bir çanağa ait parçaların dışında, mezara hediye olarak, Klasik Fikirtepe benzeri farklı boyutlarda 4 adet kap bırakılmıştır.

Kazı alanının doğusunda kuzey-güney yönündeki dere yatağının doğu kenarında -7,60 kotunda, üzeri iki parça ahşap kaplı, 2 numaralı mezar tespit edilmiştir. Kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanan iskeletin altına yerleştirilen ızgara şeklindeki 2 yatay 5 dikey ahşap, ölünün taşındığı ve birlikte gömüldüğü bir düzeneğe ait olmalıdır. İskeletin ayakucunda bulunan ip delik tutamaklı çömleğin ikincil bir gömüt olduğu anlaşılmıştır.33 Erişkin olmayan bir bireye ait kemikler çömleğin içerisine sonradan düzenli bir şekilde yerleştirilmiştir. Bu kap ile mezar çevresinde bulunan çanakların tümü, Fikirtepe’dekilerin benzeridir (Resim 42).

44- Hocker (cenin duruşu) pozisyonunda iskelet

45- Çömlek mezar

Yenikapı Metro kazı alanının doğusunda -7,25 kotunda tespit edilen 1 numaralı mezarın üzeri de yine ahşapla kapatılmıştır. Güneybatı-kuzeydoğu yönünde, hoker pozisyonunda yatırılmış erişkin bir bireye ait iskeletin dört yanına dikilmiş dikmeler tespit edilmiştir. Kafatasının hemen yanında Fikirtepe Dönemi’ne ait pişmiş topraktan mamul bir çanak ve çanağın çevresinde çok sayıda küçük bitki tohumları toplanmıştır (Resim 43). Bu mezarın hemen güneybatısında -7,36 kotunda Metro alanında bulunan 2 numaralı bir mezar daha açılmıştır. Bunda da iskelet hoker pozisyonundadır. Kafatasının kuzeyinde Fikirtepe Kültürü’ne ait pişmiş toprak bir çanak tespit edilmiştir (Resim 44). Türkiye’de yapılan ilk balçık kazısı olmasından ziyade, yerleşim alanının yaklaşık 100 m doğusunda, balçık dolgunun altında kalmış olan yaşam düzleminde daha önce Anadolu Neolitiği’nde bilinmeyen çömlek içi 7 adet kremasyon mezarın ortaya çıkarılmış olması, arkeolojik açıdan çok daha önemlidir (Resim 45).

46- Kremasyon alanı

Metro kazı alanının doğusunda, Marmaray kazı alanında bulunan 7 adet kremasyon kabının yaklaşık 50 m kuzeybatısında, dağılmış vaziyette çok sayıda çanak çömlek ve yanmış kerpiç parçaları ile yanmış insan kemikleri açığa çıkartılmıştır. Etrafa dağılmış olarak bulunan kremasyon tipi bu mezarın yaklaşık 15 m batısında, -7,10 m kotunda cesetlerin yakıldığı ve kemiklerin yerinde bırakıldığı 2 kremasyon çukuru bulunmuştur. Bunların büyüğü 95x84 cm, küçüğü ise 81x64 cm çapında olup dairesel formludur (Resim 46). Daha geniş çaplı olan 1 no.’lu kremasyon çukurunun tabanı ve kenarları ısıdan dolayı sertleşmiş ve renk değiştirmiştir. Bu çukura batı yönde bitişik olan 2 no.’lu kremasyon çukuru biraz daha dağılmış durumdadır. Bu alanda da 1 no.’lu mezardaki gibi yanmış ve beyazlaşmış kemikler görülmektedir. Kemiklerin arasında yumuşakça kabuğundan yapılmış 37’si küçük 1 tanesi ise diğerlerine göre daha büyük olan 38 adet boncuk ele geçirilmiştir (Resim 47).

47- Mezar hediyesi olarak bulunan boncuklar

Mimarinin olduğu alanlarda mekânların güney ucuna gömülen ve bir anlamda intramural gömü şeklini temsil eden çoklu gömüt ile extramural gömü şeklini temsil eden kremasyon tipi mezarlar oldukça dikkat çekicidir. Basit toprak mezarlar ile çömlek içi kremasyon mezarlar Neolitik Dönem ölü gömme gelenekleri ile ilgili önemli veriler sunmaktadır. Mezarlara ölü armağanı olarak bırakılan kaplar ile alanın doğusunda bulunan ip delik tutamaklı kremasyon kapları, hem Fikirtepe, hem de Yarımburgaz IV tabakasında bulunan kapların benzerleridir. Bu nedenle bunların Klasik Fikirtepe-Yarımburgaz IV geçiş sürecini temsil ettiği söylenebilir. Ancak kremasyon kapları yanına ölü hediyesi olarak bırakılmış kaplar, Yarımburgaz IV tabakasında bulunan çanak çömlekle benzer, yani çağdaştır.

Yenikapı Neolitik Dönem yerleşmelerinde ölü gömme uygulaması üç farklı biçimi içermektedir. Bunlardan ilki bireylerin toprağa açılan çukurlara gömülmesidir. İkinci grup bir örnekle temsil edilmektedir; orta boy bir kabın içinde erişkin olmayan bir bireye ait ikincil gömüt niteliğinde kemikler bulunmuştur. Üçüncü uygulama ise üç farklı durumda bulunmuş olan kremasyonlardır. Gömütlerin ve kremasyonların tabakalanma içindeki yerini belirlemek için yeterli veri olmamakla birlikte, Gömüt 1, diğer gömütlerden farklı olarak taşların yoğun olduğu bir alanın hemen altında açığa çıkartılmıştır. İskeletlerin etrafında yoğun kumlu, deniz kabuklu bir dolgu bulunmaktadır ve diğer gömütlere oranla daha üst seviyededir. Diğer gömütlerin çevresinde ise killi, yoğun, sıkı ve içerisinde hayvan kemiği, çanak parçası gibi herhangi bir arkeolojik kalıntı olmayan bir dolgu yer almaktadır. Dolgu içinde kum ve deniz kabuğu yoktur. Bu durum Gömüt 1’in yerleşimin son dönemlerine ait olma ihtimalini güçlendirmektedir.

48- Sikke (Anastasius [491-518] dönemi)

Yenikapı’da 4 gömütte 5’i erişkin olmak üzere toplam 8 iskelet açığa çıkartılmıştır. Erişkinlerden üçünün kadın, birinin erkek olduğu belirlenebilmiştir.34 Gömütlerin ayırt edici özelliği, ahşap kullanımıdır. Ahşabın arkeolojik dolgularda korunma olasılığı azdır. Yenikapı Çanak Çömlekli Neolitik dolgularda ahşabın bozulmadan çok iyi durumda kalması, yerleşimi kaplayan bataklık dolgusu ile alakalıdır.35

Beslenme ve Ekonomik Hayat

İstanbul çevresinde, Doğu Marmara kıyı şeridi boyunda yer alan Fikirtepe türü yerleşme yerleri, çiftçilik, balıkçılık ve avcılığa dayalı karma bir yaşamı olan basit köy topluluklarını yansıtmaktadır. Fikirtepe’de evcil hayvanlara ait kemiklerin yanı sıra tarımla ilgili araç-gerece pek az rastlanmıştır. Kalıntıların arasında bulunan çok sayıda midye, balık ve yabani hayvan kemiği, yerleşmenin beslenmesini esas olarak avcılık ve balıkçılıkla sağladığı; bunun yanında sınırlı bir çiftçiliğin olduğunu akla getirmektedir.36

49- Rıhtım

50- Sirkeci kazı alanları (Orhan Durgut)

Yenikapı Neolitik yerleşmesinin konumu da, Fikirtepe ve Pendik yerleşmeleri gibi kıyıya yakındır. Kazı ve arkeometri çalışmaları devam etmekle birlikte, bugün gelinen nokta itibariyle Yenikapı Neolitiğinin, Fikirtepe Kültürü yerleşmeleri gibi basit balıkçı-avcı köy topluluklarından çok daha gelişkin olduğu söylenebilir. Yerleşme alanının içerisinde ve yerleşmenin doğusunda yer alan çanağın ortasında bulunan dere dolgusu içerisinde ele geçen saman, buğday, arpa, yulaf kalıntıları; sığır, koyun, keçi gibi evcil hayvanlar ile geyik, dağ keçisi ve balık kemikleri; kalıcı konut anlayışı; çakmaktaşı alet teknolojisi ve diğer bazı özel buluntuların varlığı, bölgenin Neolitik paket kavramını eksiksiz karşılamaktadır.

Fikirtepe Kültürü’ne ait Marmara kıyı şeridi üzerindeki diğer yerleşmelerden elde edilen bulgularında tarımla ilişkilendirilebilecek veri çok sınırlıdır. Her ne kadar Yenikapı yerleşmesinde yoğun tarım yapıldığı ve çok sayıda evcil hayvan yetiştirildiği bilinse de, gerek Fikirtepe ve Yarımburgaz’da, gerekse Pendik’te bitki kalıntılarının Yenikapı’daki gibi korunmadığı ve ayrıca kazı sırasında karbonize bitkileri elde etmeyi sağlayacak yöntemlerin uygulanmadığı göz önüne alınmalıdır. Ancak yine de, bu kültüre ait diğer yerleşimlerde olduğu gibi Yenikapı’da da avcılığın beslenmede önemli bir yer tutmaya devam ettiği saptanmıştır. Kazıda ele geçmiş ve incelemeleri tamamlanmış kemikler ışığında saptanan hayvan türleri genel olarak evcil memeliler (sığır, koyun, keçi, domuz, at, köpek); yabani memeliler (kızıl geyik, alageyik, tilki, kızıl tilki, kurt, karaca, yaban domuzu, çakal, porsuk, kunduz, tavşan, keme, yunusgiller); kuşlar (yaban kazı, karabatak) ve balıklar (sarıağız, istavritgiller, levrek, çipura, yayın) şeklinde sıralanabilir.

İncelenen kemikler içerisinde sığırlara ait olanların çokluğu, evcil sığırın beslenmedeki yerini işaret etmektedir. Sayıca fazla olan koyun ve keçiler ile sığırlar erken kesime alınmıştır. Aynı durum domuzlar için de geçerlidir. Sonuç olarak Yenikapı yerleşmesinde, bu dört hayvanın özellikle et üretimi için beslendiği söylenebilir. Avlanan memelilerin çoğu erişkin hayvanlar olup bunların başında alageyik gelmektedir. Balık kemiklerinin çokluğu ve içlerinde irilerinin bulunması balıkçılığın ekonomide önemli bir yer tuttuğunun göstergesidir.

Üzerinde kalın bir deniz dolgusu bulunan Yenikapı Neolitik Çağ yerleşmesinin, Marmara Denizi’nin zaman içerisinde geçirdiği değişikliklerle birlikte değerlendirilmesi gerekir. Genel olarak, son Buzul Çağı içinde bugünkünden 120 m kadar daha düşük olan deniz seviyesinin, MÖ 7000 yıllarında ancak -35 m’yi bulduğu kabul edilmektedir. Deniz seviyesinin Çanakkale ve İstanbul boğazlarının taban seviyesine çıkması, yani Ege’nin tuzlu sularının Marmara ve Karadeniz’e karışması bu tarihten sonra başlamış ve yaklaşık MÖ 5000-5500 yıllarında tamamlanmıştır.

Yenikapı Neolitik Çağ yerleşmesi, muhtemelen Marmara’nın tatlı su gölü olduğu dönemde kıyıya çok uzak olmayan bugünkü yerinde kurulmuş, küresel deniz seviyelerinde gerçekleşen yükselme sonucunda sular altında kalmış olmalıdır. Nitekim yerleşmenin çevresinde aynı düzlemde düz büyük taşlar, orta boy yuvarlak taşlar, çakıl taşları ve kum bir arada görülmektedir. Mekânların kazı çalışmaları sırasında kumla karşılaşılmış ve kumun hemen altında, Miyosen kili üzerine oturan mekânlar tespit edilmiştir. Marmara’daki su seviyesi yükselmeye başladıktan sonra, sular yerleşmeyi kaplamış; ardından önce siyah renkli balçık, sonra da getirdiği kumlar ve taşlar alanı örtmüştür.

51- Kuzey Giriş kazı alanı, Bizans mimarisi

52- Kuzey Giriş kazı alanı, Bizans Dönemi ahşap duvar destekleri

Yerleşmenin güneyindeki düzensiz taşların arasında ve üstünde çok sayıda açkısız Arkaik-Klasik Fikirtepe tutamak ve ip delikli tutamak kulplu çanak parçaları ile Yarımburgaz V-IV tabakasına tarihlenen baskı bezekli çanak çömlek parçaları bulunmuştur. Çanakların tamamı aşınmış, astar ve açkıları dökülmüş durumdadır. Yükselen suların sebep olduğu deniz hareketinden sonra gelen taş ve kum içerisinde, karışık bir hâlde bulunan Fikirtepe ve Yarımburgaz malzemeleri, alan dışında daha güneyde, yerleşmenin devamı olduğunu akla getirmiştir. Muhtemelen güneyde hafif bir yükselti üzerinde bulunan yerleşim yeri, suların yükselmesiyle ve dalga hareketleriyle aşındırılıp süpürülmüş, taşınan çanaklar karışık hâlde kuzeye sürüklenmiştir.

53- Güney Giriş kazı alanı, 19. - 20. yy kalıntıları

Yenikapı Neolitik tabaka içinde sürdürülen kazılarda, bu dönem yaşantısını yansıtan mimari izler, çeşitli pişmiş toprak, çakmaktaşı, kemik, ahşap parçalar ve mezarlar ortaya çıkartılmıştır. Bunlar Yenikapı’nın tarihöncesi yerleşimiyle ilgili ilk verilerdir. Ancak kazıların ilerlemesi ile tarihöncesi döneme ait yeni belgelere ulaşılmıştır. Dönem insanına ait mezar tipleri, gömü gelenekleri, ahşap konut tipleri ve yüzlerce ayak izi, bugüne kadar Anadolu arkeolojisinde bilinen ilk örnekleri oluşturmaktadır. Taşların dizilişi ve diğer mimari izler, konutların dörtgen veya yuvarlak ve basit bir plana sahip olduğunu göstermektedir. Taşıyıcı sistemi, taşlarla desteklenen ahşap direkler oluşturmaktadır. Duvarlar kerpiç bloklar ile dal-örgü tekniğinde inşa edilmiştir. Buluntu topluluğunun önemli bir bölümünü oluşturan çanak çömlek grubu, İstanbul bölgesinin özgün Fikirtepe Kültürü’nün çeşitli evrelerini yansıtmaktadır. Bilindiği gibi Yenikapı’daki Neolitik yerleşim, Fikirtepe Kültürü’nün en eski evresinden (yaklaşık MÖ 6500 yılları), Toptepe Kültür Evresi’ne kadar olan (yaklaşık MÖ 4800 yılları) 1.600 yıllık süreci temsil etmektedir.37 Yaklaşık olarak günümüz deniz seviyesinin 7-9 m altında kalmış olan yerleşim yerleri, Kalkolitik Çağ içinde Marmara Denizi’nin yükselmesiyle ilerleyen deniz tarafından kaplanmış, dalga hareketi nedeniyle yoğun olarak tahrip olmuş, dolayısıyla ancak yer yer korunabilmiştir. Bu durum karadaki diğer yerleşmelerde olduğu gibi Yenikapı Neolitik yerleşiminde de, kültür katlarının tabakalanmış diziler hâlinde günümüze ulaşmasını engellemiş, bu nedenle kazı çalışmalarının sonuçlarının değerlendirilmesi güçleşmiştir.

54- Bizans dönemine ait mimari yapının kuzeydoğudan görünümü

Bulunan çanak çömlekler, kemik ve ahşap aletler ve statü eşyaları oldukça kalitelidir. Gerek malzemeler, gerekse farklı ölü gömme geleneklerine bakılırsa, Yenikapı’da Neolitik Çağ’da iki farklı evre yaşandığı söylenebilir.

YENİKAPI HAFİF RAYLI SİSTEM ALANI KAZILARI

Yenikapı kazı alanının kuzeybatısında bulunan limanı çevreleyen surun kuzeyinde Hafif Raylı Sistem alanı olarak adlandırılan Aksaray metrosundan gelip, Yenikapı istasyonuna bağlanacağı tünelin bulunduğu kısmının kuzeyinde sürdürülen kazılarda; doğu-batı yönünde uzandığı görülen 2,30 m üst kotunda horasan harç bağlayıcılı taş duvarlardan yapılmış dörtgen bir mekân 1 no.’lu yapı A mekânı olarak isimlendirilmiştir. Bu yapının taban kotu 1,10 m’dir. Yapının mevcut uzunluğu 5,50 m, genişliği ise 2,70 m’dir. Tabanına 30x30 cm ebadında dörtgen tuğlalar düzgün biçimde döşenmiştir. Mekânın içine, güneybatı köşesinden 4 basamaklı bir taş merdivenle inilmektedir.

Bu mekânın batısında ve buna bitişik dikdörtgen planlı, aynı tip bir mekân daha mevcut olup 1 no.’lu yapı B mekânı olarak isimlendirilmiştir. Bu yapının üst kotu 2,30, taban kotu yaklaşık 0,83/0,72’dir. Mevcut uzunluğu 6 m, genişliği 4,30 m olan yapının içine, güneydoğu ve kuzeybatı köşelerindeki her biri 4’er basamaklı 2 merdivenle inilmektedir. Mekânın tabanı, A mekânı gibi 30x30 cm’lik dörtgen tuğlalarla düzgün bir biçimde döşenmiştir. A ve B mekânlarının güneyinde C mekânı olarak adlandırılan üçüncü mekânın mevcut uzunluğu 9, genişliği ise 5 m’dir. Taban kotu eğimli olmakla birlikte 0,90 kotlarındadır, tabanı kireç sıvalıdır. C mekânının içine güneydoğu köşeden 3 basamaklı merdivenle inilmektedir.

Duvarları kireçle sıvalı 1 no.’lu yapıya ait A, B, C mekânların duvarları oldukça geniş inşa edilmiştir. A ve B mekânları içerisinde su kanalları vardır. A mekânı içerisinde VI. yüzyılın sonlarına tarihlenen bir bronz sikkeyle, VI-VII. yüzyıllara ait tümlenebilecek amfora parçaları; B mekânı içerisinde de VI-VII. yüzyıllara ait çanak ve amfora parçaları bulunmuştur. Büyük ihtimalle üç mekândan oluşan 1 no.’lu yapı bir depo olup, VI-VII. yüzyıllara tarihlenmektedir.

1 no.’lu yapıyı kuzeydoğu-güneybatı yönünde kesen ve atık su kanalı olabileceği tahmin edilen 2x14 m ebadındaki geniş kanalın tabanında bulunan IX. yüzyıla ait bir altın sikke ile çanaklar, kanalı Orta Bizans dönemine tarihlemiştir.

1 no.’lu yapıya ait C mekânının güneyinde tespit edilen dikdörtgen planlı 2 no.’lu yapının üst kotu 1 m’dir. Kuzeybatı-güneydoğu yönünde uzanan horasan harç bağlayıcılı taş duvarlardan oluşan yapının kuzey duvarı 1,30 m, güney duvarı ortalama 1 m, doğu ve batı duvarları ise ortalama 90 cm genişliğindedir. 13x8 m genişliğindeki yapının içinde; aralarında 2,90 m mesafe olan taşıyıcı iki adet sütun kaidesi bulunmaktadır. İnsitu durumda bulunan mermer sütün kaideleri 1,25x0,90 m ölçülerinde horasan harç bağlayıcılı taş ayaklar içerisine oturtulmuştur. Bu sütunlar muhtemelen ahşap çatıyı taşımaktaydı. Yapının tabanında çoğu çatlamış, dörtgen tuğla döşeme, tuğlaların arasında yer alan derzlerde de dikine yerleştirilmiş pişmiş toprakla süsleme görülmektedir. Taban tuğlalarının temizliği sırasında derz arasına girmiş vaziyette Anastasios (491-518) dönemine ait 1 adet altın sikke bulunmuştur. Sikkelerin uzun süre tedavülde dolaştığı göz önüne alındığında, yapının Anastasios döneminden sonra, muhtemelen VI. yüzyıl içinde inşa edildiği düşünülmektedir (Resim 48).

Kazı alanının güneyinde doğu-batı yönünde uzanan ve bir kısmının temel seviyesine kadar tahrip olduğu görülen kalıntı, ahşap kazıklar üzerine inşa edilmiştir. Mevcut uzunluğu 13, genişliği 3 m olan kalıntının orijinal üst yüzeyi düz ve horasan sıvalıdır. Her iki kısa kenarı, açma kesitleri içine girmiştir. Kalıntının limana paralel uzanması ve kazıklarının oldukça sistematik konumlandırılması, bunun taş bir rıhtıma ait olduğunu düşündürmektedir (Resim 49).

SİRKECİ İSTASYON ALANINDAKİ KAZILAR

İstanbul’un Marmaray Projesi’yle ilgili üçüncü arkeolojik kazı alanını, Sirkeci İstasyonu ve çevresi oluşturmaktadır. Sirkeci, MÖ VII. yüzyıldan beri liman olarak kullanılmaktadır. Bugünkü limandan yaklaşık 250 m içeride olduğu sanılan antik limanın, son 2.500 yıllık süreçte yavaş yavaş dolduğu tahmin edilmektedir. Buradaki kazılar dört ayrı noktada gerçekleştirilmiştir. İlk ikisi, istasyon girişlerinde yapılmıştır. Bunlardan kuzey giriş Sirkeci Garı’nın güneyinde, güney giriş ise Cağaloğlu’nda Ankara Caddesi üzerindedir. Diğer iki kazı da havalandırma yapıları içinde olup bunlardan batı şaftı Hocapaşa Camii’nin yanında, doğu şaftı Sirkeci Garı’nın arkasındadır (Resim 50).

Kuzey Giriş (Sirkeci Gar İçi)

55- Doğu Şaft kazı alanı, Bizans mimarisi

Kazı alanı, banliyö hattının en dış raylarıyla son peronun altına isabet etmektedir. Buradaki çalışmalar da Yenikapı’da olduğu gibi sondajlar şeklinde başlamış, ancak mimari kalıntıların belirlenmesi üzerine proje sınırları içinde genişletilmiştir. Kazılarda, üstte, kendi içinde evreleri olan Osmanlı dönemi, bir geçiş dolgusundan sonra da Bizans dönemi mimari tabakaları tespit edilmiştir. Osmanlı dönemi buluntularının 1453-1888 dönemine ait olduğu sanılmaktadır. 1881 tarihli kadastro paftasında, Fatih döneminde kurulan Elvanzade Mescidi Mahallesi’nin38 garın yapım tarihine kadar mevcut olduğu görülmektedir. Mahalle, 1888-1890 arasındaki gar inşaatı sırasında yıktırılmıştır.

56- Hocapaşa, Batı Şaft kazı alanı, Osmanlı mimarisi

Bizans dönemine ait dolgunun içindeki çanak çömlek buluntularının analizi, bu bölgede seramik üretiminin yapıldığını ortaya koymaktadır. Zira çok miktarda üçayak, astarlı, ilk pişirimleri yapılıp sırlanmamış seramik parçaları, üçayaklara yapışmış astarlı ya da sırlı atölye artıkları, seramik cürufları, mermer havan ve havanelleri ile sondajların birinde tespit edilen bir fırın kalıntısı bu düşünceyi güçlendirmektedir. Sirkeci Garı içinde sürdürülen kazılarda, Osmanlı dönemi kalıntılarının altında Geç, Orta ve Erken Bizans dönemlerine ait ahşap hatıllı taş ve tuğla örgülü plan veren kalıntılar açığa çıkartılmıştır. Kazılar, kültür dolgusunun deniz seviyesinin -26 m altında son bulmasıyla bitirilmiştir (Resim 51, 52).

Güney Giriş (Cağaloğlu)

Ankara Caddesi üzerinde yer alan bu kazı alanının güney açmaları boyunca, yarım ay biçimli, çok kaba işçilik gösteren düzensiz taş ve harçla yapılmış birçok mekândan oluşan ve birden fazla evresi bulunan kalıntının XX. yüzyıla ait olduğu tespit edilmiştir. Bunun dışında kazı alanının güneydoğu köşesinde, XX. yüzyıl duvarları tarafından kesilen, basamaklı bir inişle ulaşılan tuğla döşemeli bir taban parçası görülmüştür (Resim 53).

Kazılarda açığa çıkartılan mimari kalıntıların, 1904 tarihli kadastro paftasında depo ve konut alanı olarak gösterilen 278 adanın kuzey ucu olduğu saptanmıştır. Alanın doğusunda bulunan düzensiz taş duvarların ise, Bizans kalıntıları kullanılarak inşa edilmiş Osmanlı binalarına ait duvar parçaları olduğu anlaşılmıştır. Duvarların batısında tonozlu, tuğla örgülü iki adet geç devir Bizans yapısına rastlanmıştır. İçlerindeki sıva kalıntılarından, bu yapıların su deposu olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Alanın tamamında sürdürülen kazılarda açığa çıkartılan Geç Osmanlı dönemi yapı kalıntıları altında, Orta Bizans dönemine ait oldukça sağlam altyapısı olan bir binanın temel kalıntıları ile alanın eğimli doğal taş oluşumu üzerinde yükselen destek duvarları açığa çıkartılmıştır. Alanın güneyinde, Bizans dönemine ait sokak dokuları, temiz ve atık su kanalları ve Erken Bizans dönemine ait mimari kalıntılar kazılarak belgelenmiştir (Resim 54).

Doğu Şaft (Sirkeci Garı’nın Güneyi)

Bu alanda ele geçen malzemeler, MÖ VII. yüzyıldan günümüze kadar olan tarihsel süreci izleme imkânı vermektedir. Buluntu grubu içinde özellikle, dönemler için tipik olan ticari amforaya ait ağız ve dipler sayısal olarak önemli bir yer tutar. Bunlar MÖ V ve I. yüzyıllar arasında Tasos, Rodos, Sakız ve Kos adalarının yanı sıra Knidos, Sinop ve Karadeniz Ereğlisi ile Byzantion arasındaki ticari ilişkileri göstermeleri bakımından önemlidir (Resim 55).

Şaft kazısındaki güvenlik çalışmaları tamamlandıktan sonra yapılan arkeolojik kazılarda ise, Osmanlı dönemine ait iki mimari tabakanın temel kalıntıları ve onun da altında bir Bizans dönemi yapı kalıntısı açığa çıkartılmıştır. V-VII. yüzyıllar arasına tarihlendirilen Bizans dönemi yapı kalıntısı, ilgili Bölge Koruma Kurulu kararları doğrultusunda proje alanında yeniden kurulmak üzere taşınmıştır.

Batı Şaft (Hocapaşa)

Eski Vergi Dairesi temelleri arasında sürdürülen kazılarda XVI. yüzyılın mavi-beyaz İznik çinilerinden XIX. yüzyılın günlük kullanım kaplarına kadar, geniş bir zaman dilimine ait muhtelif malzemeler bulunmuştur. Dolgu tabakasının altında ise, Osmanlı dönemine ait ikinci bir mimari tabakayla karşılaşılmıştır. Alanın doğusunda, yaklaşık kuzey-güney doğrultusunda, tabanı tuğla döşemeli, üzeri taş levhalarla kapatılmış kanalın oluşturduğu, bir sokağın iki yanında kanalla bağlantılı bir yapının temelleri açığa çıkartılmıştır. Yapı ve çevresinde ele geçen malzemeler, bu alandaki mimari kalıntıların, XVI-XVII. yüzyıllarda kullanıldığını göstermiştir.

Kazı alanının batısındaki Hocapaşa Camii’nin bânisinin kim olduğu tartışmalıdır. Ayvansarayî, Hoca Üveys Mescidi olarak da bilinen eserin bânisinin Üveys Paşa olduğunu belirtmektedir.39 Ancak bâninin, her ikisi de XVI. yüzyıl sonunda yaşamış olan Üveys paşalardan hangisinin olduğu sorunu çözülememiştir. Bu sorun bir yana, kazılarda bulunan kanal sokağın batısında uzanan güçlü temel kalıntıları, bugünkü Hocapaşa Camii’nin XIX. yüzyılda yenilendiğinde eskisinin yerine inşa edildiğini akla getirmektedir. Ele geçen buluntuların XVI. yüzyıla tarihlenmesi ve caminin kurucusunun da aynı yüzyılda yaşaması nedeniyle, söz konusu duvarın ilk camiye ait olduğu kanaati oluşmuştur. Ayrıca sokağın doğusunda tespit edilen kalıntılarda izlenen yangın izleri ve onarım faaliyetlerinin XVI ve XVII. yüzyıllarda meydana gelen deprem ve yangınlara bağlı olduğu anlaşılmaktadır (Resim 56, 57).

57- Hocapaşa, Batı Şaft kazı alanı, Geç Roma - Erken Bizans kalıntıları

XVI-XVII. yüzyıl kalıntıları altında devam eden kazılarda üç evreli dolgu tabakasına rastlanmıştır. Temel parçaları, kanallar, künk sıraları, kuyular ve taş ya da sıkıştırılmış toprak döşeme parçaları bulunmuştur. Bunlar da XIV-XV. yüzyıllara tarihlenmiştir. Bu dolgu tabakasından çıkan XV-XVI. yüzyıl seramik malzemesi içinde sırsız ya da tek sırlı parçalar, çok renkli kazıma sırlı parçalar, Milet işleri ve erken İznik yapımı mavi-beyaz örnekler ele geçmiştir. İkinci evreye ait olarak XV. yüzyıl Osmanlı malzemesini içeren düz mutfak kapları, çok renkli kazıma seramikler ve Milet işi parçalar bulunmuştur. Üçüncü evrede ise Osmanlı ve Bizans malzemesi karışık olarak görülmüştür. Bu tabakanın altında iki ayrı mimari tabaka şeklinde çok evreli Geç Bizans kültür katı açığa çıkarılmıştır. Bizans döneminin ikinci mimari tabakası içinde, Roma dönemine tarihlendirilen mermer bir kadın heykelinin başı bulunmuştur40 (Resim 58).

Görüldüğü üzere, MÖ I. yüzyıldan günümüze kadar süren kesintisiz iskân nedeniyle, farklı dönemlere ait çok evreli mimari tabakalar bozulmuş ve günümüze parçalı olarak ulaşmıştır. Yoğun mimari faaliyet, kültür dolguları arasında karışıklılığa yol açmıştır.

İstanbul’un Başka Bir Limanı

Sirkeci’de dört ayrı alanda gerçekleştirilen kazılarda ele geçen buluntu ve mimari kalıntılar, Sirkeci Garı’nın bitişiğinde yer alan kuzey girişte ve doğu havalandırma şaftında kentin en eski limanlarından biri olan “Prosforion Limanı” ya da “Fosforion Limanı” içinde çalışıldığını göstermiştir. Çıkan bulgular üzerinde yürütülen çalışmalar tamamlandığında, Byzantion-Konstantinopolis-İstanbul tarihi boyunca liman ve çevresindeki ticari ilişkiler ile bunun sosyal yaşama etkileri hakkında birçok bilgiye ulaşılacaktır (Resim 59).

58- Kadın başı, Roma dönemi

ÜSKÜDAR İSTASYON ALANI KAZILARI

Marmaray Projesi’nin bir diğer önemli istasyonu, tüp geçidin Asya yakasındaki ayağı olan Üsküdar’dır. Burada 2004 Ekim’inde başlatılan ve trafik yoğunluğu nedeniyle zor şartlarda sürdürülen kazılar 2008 sonbaharında tamamlanmıştır (Resim 60). Üsküdar Meydanı 1954, 1956 ve 1980 yıllarındaki düzenlemeler yüzünden birkaç defa değişmiş; elektrik, su ve doğalgaz gibi altyapı donanımları meydan ve çevresindeki kültür dolgularının tahrip olmasına yol açmıştır. Bu nedenle gravürlerde ve Pervititch’in kent planlarında görülen sokak dokusu günümüze ulaşmamıştır. Meydandaki arkeolojik kazı alanlarının kolay anlaşılması için, bölgedeki günümüz yapılarına göre isimlendirme yoluna gidilmiştir.

59- Marmaray Sirkeci Kazısı Doğu Şaft’ta yer alan rıhtım duvarı

Üsküdar Meydanı’nın doldurulmasıyla ilgili en önemli kaynaklardan birisi, XIX. yüzyıl sonlarını anlatan Charles Texier’in Küçük Asya Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi adlı kitabıdır. Burada Üsküdar için şunlar kayıtlıdır: “Kadıköy’den Karadeniz’in ağzına kadar İstanbul Boğazı’nın sularıyla yıkanan Asya kıyısı kısmı, hiçbir derin körfez oluşturmaksızın kuzeyden güneye doğru uzanır. Gemiler önceleri derin olan fakat daha sonra iskânlar sebebiyle doldurulan Üsküdar koyuna yanaşabilmektedir.” Nitekim Pierre Gilles, Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan için Asya kıyısına yaptırmış olduğu cami hafriyatı ve molozlarının bu koya boşaltıldığını gördüğünü kaydetmiştir. Daha sonraki yıllarda Yeni Valide Camii’nin inşaatından çıkanlar da, 1710 yılında hâlâ koy görünümünü koruyan girintiye doldurulmuştur.41

Üsküdar’da meydanda ve başka çeşitli noktalarda yapılan kazılarda elde edilen veriler antik kaynaklarda sözü edilen bilgileri doğrular niteliktedir. Kazılarda Arkaik Dönem’den başlayarak Klasik, Helenistik ve Roma dönemlerine ait buluntular, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait mimari kalıntılar açığa çıkartılmıştır.

Üsküdar Meydanı Kurtarma Kazıları

60- Üsküdar Meydanı kazı alanları

Üsküdar Meydanı Kazıları, meydanın orta kısmında ve devamındaki Şemsi Paşa Camii’nin arkasına kadar uzanan 10.000 m2’lik “T” şeklindeki alanda başlamıştır. Ortaya çıkartılan Geç Osmanlı dönemi yapılarına ait temel kalıntıların bir kısmının, Pervititch’in 1933’te yapmış olduğu sigorta haritalarında da yer aldığı görülmüştür. Kazı vaziyet planı ile Pervititch haritaları aynı ölçeğe getirilerek karşılaştırılmış ve bazı temel kalıntılarının takibi sağlanmıştır. Ancak bu paftalarda yer almayan ve Geç Osmanlı dönemine ait bazı yapı temelleri tespit edilmiştir. Genel hatlarıyla büyük bir cadde ve buna açılan dükkânlar ortaya çıkartılmıştır. Temel kalıntıları ortaya çıkartılan arastanın, Rum Mehmed Paşa Vakfiyesi olduğu kaynaklarda kayıtlıdır. Paşa, 1470’te öldüğü için, arastanın bu tarihten önce cami ve imaretine gelir getirmesi amacıyla inşa edildiği sanılmaktadır. Mehmed Raif 1896’da yayımlanan Mir’ât-ı İstanbul’da, üzeri beşik tonozla örtülü arastada 50 kadar dükkân bulunduğundan söz etmektedir. Arastanın tamamı 1956’da yıkılmıştır. Aynı alanda, yine Pervititch haritalarında görülen bir tabakhaneye ait taş döşeme ve ahşap fıçılar ile ızgara planlı radye-jeneral temel kalıntısı gün ışığına çıkartılmıştır. Bu ızgara planlı taban altında çapları yaklaşık 10, 11 ve 12 cm arasında değişen ahşap kazıklar toprağa çakılı hâlde bulunmuştur. Kazıklar yatay düzlemde bulunan hatıllarla birbirlerine 14-18 cm uzunluğundaki demir çivilerle sabitlenmiştir.

Üsküdar Kazılarında, yalnızca yakın geçmişe ait yapıların döşeme ve temelleri ortaya çıkartılmıştır. Yüzyıllar içinde gerçekleşen dolgusunun altına ulaşabilmek için sondajlar yapılmış ve -7 m derine inilmiştir. Sonuçta Üsküdar tarihine ışık tutan çok sayıda arkeolojik malzemeye ulaşılmıştır.

Apsidal Yapı Altındaki Mezarlar

Apsidal kalıntı altında tespit edilen ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Antropoloji Bölümü laboratuvarlarında incelemeye alınan iskeletler üzerinde, bu insan topluluğunun demografik yapısının saptanabilmesi amacıyla, gelişmiş kriterler kullanılarak yaş ve cinsiyet tespitine girişilmiştir. Üzerinde çalışılan 97 iskeletin yaş ve cinsiyet tahminlerinden sonra ortaya çıkan paleodemografik analiz sonucuna göre, iskeletlerden 3’ünün çocuk, 14’ünün kadın, 73’ünün erkek olduğu saptanmış; 7’sinin cinsiyeti belirlenememiştir. Ölüm yaşlarının ise 30-40 aralığında yer alan eski Anadolu toplumlarıyla benzerlik gösterdiği saptanmıştır. Demografik yapısı belirlenmiş olan Üsküdar toplumuyla ilgili ayrıntılı bilimsel çalışmalar devam etmektedir42 (Resim 61).

Aktarma Alanları Kazıları

61- Apsidal Yapı Çizimi

Üsküdar’da yürütülen arkeolojik kazılar meydanla sınırlı kalmamış, Marmaray istasyon inşaatı sırasında ortaya çıkan atık ve temiz su kanalları ile enerji gibi altyapı tesislerinin aktarımının yapılacağı alanlara teşmil edilmiştir. Çalışmalar III. Ahmet Çeşmesi ile Mihrimah Sultan Camii yakınlarında yoğunlaştırılmıştır. Toprağın sakladığı sürprizler, bu kez deplase kazılarında kendini göstermeye başlamış, yeni buluntular ele geçmiştir. Bulgular Üsküdar’ın özellikle Bizans dönemine ışık tutacak değerdedir. Bunlardan birisi, Mihrimah Sultan Camii-Küçük Hamam önü açmalarında ortaya çıkartılmış olan apsidal yapının kalıntılarıdır. Bizans mimarisinin özelliklerini gösteren yapı XII-XIII. yüzyıllara tarihlenmiştir. Gizli tuğla tekniği ile inşa edilen yapının plan şemasından, dinî içerikli olduğu anlaşılmıştır. İçinde ve temenos duvarıyla arasındaki alanda 90’dan fazla mezar açığa çıkartılmıştır. Mezarlardan bir kısmının apsidal yapının temel kalıntıları altında tespit edilmesi; bu alanın apsidal yapı inşa edilmeden önce mezarlık sahası olarak kullanıldığını göstermektedir. İskeletler üzerinde yapılan ilk araştırmalarda, kadın ve erkeklerin farklı pozisyonlarda gömüldüğü; erkeklerin ellerinin göbek üstünde birleştirilmiş, kadınların ellerinin ise göğüs üzerinde çapraz şekilde durduğu tespit edilmiştir. Mezarların sadece birisinde hediye çıkmış olması önemli bir ayrıntıdır.

62- İskele

Yolcu aktarmasının yapılacağı III. Ahmet Çeşmesi yakınındaki kazı alanında da önemli bulgulara ulaşılmıştır. Açığa çıkartılan monoblok taş sıraları, doldurulmuş olan koyun kıyısındaki bir rıhtımın varlığını işaret etmektedir. Yine aktarma alan sınırları içinde kalan kazılarda ele geçen şaşırtıcı şeylerden birisi de, ahşap bir rıhtım veya iskeledir. Ahşap kütüklerin sandık biçiminde birleştirilmesi ile oluşturulan sistem denize doğru eğimlidir. Sandık biçimli hücrelerin içleri, irili ufaklı taşlarla ve harçla doldurularak sertleştirilmiştir. Büyük ölçüde tahribata uğramış sistem, zemine çakılan çok sayıdaki ahşap kazıklarla sabitlenmiştir. Doğu-batı yönünde 13 m, kuzey-güney yönünde 7,30 m uzunluğunda olup genişliği 1,95 m’dir. Sandık duvar tekniğinde inşa edilen sistemin, Antik Dönem’e özgü liman sistemleriyle ilişkili rıhtım veya iskele kalıntısı olduğu saptanmıştır. Bu çeşit rıhtım sistemlerinin tüm Akdeniz dünyasında MÖ I. yüzyıldan itibaren geç dönemlere kadar kullanıldığı bilinmektedir. Antik Dönem yazarı, Prokopios’a (d. 500-ö. 565) göre, bu yapı sistemi tarihî yarımada iskelelerinde de kullanılmıştır. Apsidal yapı yakınında bulunan bu sistemin, XI-XIII. yüzyıla dek kullanılmış olduğu düşünülmektedir.43 Bu kalıntı, olumsuz koşullardan etkilenmemesi için üzeri özel yöntemlerle örtülerek koruma altına alınmıştır. Kazılarda, buna benzer başka iskele sistemleri de açığa çıkartılmıştır (Resim 62).

63- P5-3 Ayağı Kazısı

HALİÇ METRO GEÇİŞ KÖPRÜSÜ KAZILARI

Haliç Metro Geçiş Köprüsü Projesi, Taksim-Yenikapı Metro hattı içinde Beyoğlu ile Unkapanı yakalarında açılan tünelleri birbirine bağlamaktadır. 387 m uzunluğundaki köprü yapımı için 16’sı karada 4’ü denizde olmak üzere toplam 20 ayak yeri planlanmıştır. 9’u Beyoğlu, 7’si Unkapanı yaklaşım viyadüğünde yer alan kara ayaklarının arkeolojik kazılarına 2009 yılı Aralık ayında başlanmıştır.

Köprü ayakları, hâlen ayakta duran taşınmaz kültür varlıklarına yakın bölgelerden geçmektedir. Beyoğlu yakasında A5-7, P5-6, P5-5, P5-3 ve P5-1 ayakları XIII. yüzyıldan itibaren Galata’ya yerleşen Cenevizlilerden günümüze kalan sur kalıntısı boyunca açılmıştır. Ceneviz suru dışında, köprü güzergâhı üzerinde olup, ayak sınırları içinde yer almayan Beyoğlu yakasında Mimar Sinan’a ait Azapkapı Sokullu Mehmet Paşa Camii, Saliha Sultan Çeşmesi, Hatipzade Yahya Paşa Çeşmesi ve Yeşildirek Hamamı; Unkapanı yakasında ise tünel ağzı çıkışına yakın güzergâhta Süleymaniye Camii ve Hoca Hayrettin Üç Mihraplı Camii diğer taşınmaz eserlerdir.

Haliç’in iki yakasında sürdürülen kazılarda, eğimin fazla olmasından dolayı ayak yerlerinde, birbirinden çok farklı kotlarda çalışılmış ve arkeolojik dolgu bitinceye kadar kazılara devam edilmiştir.

Beyoğlu yakasında Tersane Caddesi ile deniz arasında açılan ayak yerlerinde, P4-1, P4-2, P4-3, P5-1, P5-3, P5-4 yüzeyden ortalama 6 m derine inilmiş ve bunlardan P4-1, P4-2 ve P4-3’de Cumhuriyet, Osmanlı ve Bizans dönemleri dolgularına rastlanmıştır. P5-1 ve P5-3 ayak yerlerinde ise bu dönemlerle birlikte Roma, Helenistik ve az sayıda Klasik Dönem kalıntıları ele geçmiştir. Tersane Caddesi ile deniz arasında açılan bu ayaklarda bulunan mimari kalıntılar kanal, kuyu, döşeme gibi geç dönem yapılarından ve işlevi anlaşılamayan Bizans dönemi duvar parçalarından ibarettir.

Beyoğlu yakasında denizden Şişhane tarafına doğru gidildikçe eğim arttığı için, bu güzergâh üzerinde kalan P5-5, P5-6 ve A5-7 ayak yerlerinde ana kayaya daha kısa sürede ulaşılmıştır. Eğimin en üst noktasındaki A5-7 ayak yerinde bulunan kalıntıların ana kaya üzerine inşa edildiği görülmektedir. Bu ayaklara paralel uzanan Ceneviz sur parçası da bu bölge boyunca aynı şekilde ana kaya üzerine oturtularak inşa edilmiştir.

Unkapanı yakasında sürdürülen kazılarda da, Beyoğlu yakasında olduğu gibi denize yakın P1-7, P1-6 ve P1-5 ayak yerlerinde, yaklaşık 6 m derine inilmiş, sonuçta Cumhuriyet, Osmanlı ve Bizans dönemleri kültür dolgusu tespit edilmiştir.

Denize uzak olan ve kara surları içinde kalan P1-4, P1-3 ve P1-2 ayak yerlerinde, diğer ayaklara göre arkeolojik anlamda daha izlenilebilir kalıntılara rastlanmıştır. Birbirine yaklaşık 20 m uzaklıkta açılan üçayak yerinde tespit edilen mimarilerin, kesitlerde devam etmesi ve duvar örgü tekniklerinin birbirine benzemesi, üç alanda da ağırlıklı olarak Orta ve Geç Bizans kalıntılarının varlığı, bu alandaki mimarinin birbirleriyle bağlantılı olduğunu düşündürmekle birlikte, ayak yerlerindeki güncel yapı temelleri, eski yapı kalıntılarını bozduğundan bütüncül bir plan elde edilememiştir. Ayrıca A1-1 ayağında diğerlerinden farklı olarak, Bizans dönemine tarihlenen, apsisli bir yapının küçük bir bölümü ile 12 mezar açığa çıkartılmıştır.

Beyoğlu Viyadük Bölgesi Kazıları

Beyoğlu Viyadük bölgesinde denizden karaya doğru P4-1, P4-2, P4-3, P5-1, P5-3, P5-4, P5-5, P5-6 ve A5-7 olmak üzere toplam 9 adet ayak yerinde kazı yapılmıştır. Bunlardan P4-1, P4-2, P4-3, P5-1 ve P5-3 ayak yerleri, deniz ile Tersane Caddesi arasında; P5-4, P5-5, P5-6 ve A5-7 ise Tersane Caddesi ile Şişhane arasındadır.

P4-1 Ayağı: Denize çok yakın bu ayak yerinin tamamen dolgu olması nedeniyle, arkeolojik kazısı kısa sürede tamamlanmıştır. Açma içinde tespit edilen ahşap kazıklar, Bölge Koruma Kurulu kararları doğrultusunda belgelenerek kaldırılmıştır. Söz konusu ayağa 2,5 m çapında 4 metal boru çakılmıştır. -9/-24 m aralığındaki boru içleri 1 m aralıklarla boşaltılmış; boşaltılan dolgu toprağı elenmiştir. Ele geçen buluntular bu ayak yerinin Geç Osmanlı ve Cumhuriyet dolgusu olduğunu göstermiştir.

P4-2 Ayağı: Deniz ile Tersane Caddesi arasında bulunan bu ayak yerindeki kazılara, 2,20 m’de başlanmış ve alanın, -2,80 m’ye kadar yoğun organik artıklarla dolu olduğu görülmüştür. Bu organik dolgu içinde Geç Osmanlı dönemine tarihlenen ızgara şeklinde büyük boyutlu, yatay ve dikey ahşap kazıklardan oluşan bir düzenek tespit edilmiştir. Bu ahşap kalıntılar muhtemelen, zemini güçlendirmek için yapılmış bir sisteme veya bir iskeleye aittir. Kazı çalışmaları yaklaşık -3,50 m’de meydana gelen çökme sebebiyle sonlandırılmıştır. Söz konusu ayak yerinde devam eden inşaat çalışmaları sırasında -3,50/-24 m aralığından birer metre aralıklarla boşaltılan kültür dolgusu elenerek takip edilmiş ve içinde Geç Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri buluntuları tespit edilmiştir.

P4-3 Ayağı: Deniz ile Tersane Caddesi arasındaki bu ayakta kazılara 3,30 m’de başlanmış, yüzeyden itibaren güncel dolgu ve altyapı hatları ile karşılaşılmıştır. Bu hatların kaldırılmasından sonra 2,23 m’de, Geç Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri duvarları tespit edilmiştir. Duvarlar ilgili koruma kurulu kararları doğrultusunda belgelenip kaldırılmıştır. Ardından yaklaşık -3 m’ye kadar kazı çalışmalarına devam edilmiş; bu arada, göçme riski nedeniyle söz konusu ayağa 2,5 m çapında 4 adet koruyucu boru çakılmıştır. -3/-17 m aralığından elde edilen dolgu toprağı elenmiş; yüzeyden itibaren 1/0.50 m arasında Osmanlı dönemi, 0,50/0,00 m arasında az sayıda karışık Osmanlı ve Bizans dönemi, 0,00/-3 m arasında Orta ve Geç Bizans dönemleri, -3/-17 m aralığında ise yoğun olarak Erken Bizans ile az sayıda Roma dönemi buluntuları tespit edilmiştir. -20 m’de ana kayaya inilmiştir.

P5-1 Ayağı: Deniz ile Tersane Caddesi arasında Ceneviz surlarının hemen dibindeki bu ayakta kazı çalışmalarına 4 m seviyede başlanmıştır. Güncel dolgunun kaldırılmasından sonra 3,20 m’den itibaren Geç Osmanlı dönemine tarihlenen atık su kanalı, tuğla ve taş örgülü bir kuyu, 1,90 m seviyede kireç harçlı taş örgülü bir duvar tespit edilmiştir. Ancak Ceneviz surlarının hemen önünde yürütülen kazı çalışmaları, surun göçme riskinin olması nedeniyle daha fazla derinleşemeden sonlandırılmıştır. Ceneviz duvarı çelik makasla desteklendikten sonra başlayan çalışmalarda 0,00/-13 m aralığında elde edilen dolgu toprağı elenmiş; 4/0,00 m arasında Osmanlı ve Bizans, 0,00/-13 m arasında ise Bizans, Roma, Helenistik ve az sayıda da Klasik Dönem kalıntıları tespit edilmiştir. Ana kayaya ise 13 m’de ulaşılmıştır.

P5-3 Ayağı: Deniz ile Tersane Caddesi arasında Ceneviz surlarının hemen dibindeki bu ayak yerinde çalışmalara 5,61 m’de başlanmıştır. Öncelikle asfalt ve moloz tabakası kaldırıldıktan sonra 3,8 m seviyesinde, Cumhuriyet ve Geç Osmanlı dönemleri duvarları tespit edilmiştir. Surun çökmesine karşı önlem alındıktan sonra sürdürülen çalışmalarda 0,00/-5 m aralığında elde edilen kültür toprağı elenmiş ve 5,61/3,8 m aralığında Osmanlı, 3,8/0,00 m aralığında Bizans, 0,00/-5 m aralığında ise Bizans, Roma, Helenistik ve az sayıda Klasik Dönem kalıntıları elde edilmiştir. Ana kayaya -7 m’de ulaşılmıştır (Resim 63).

P5-4 Ayağı: Tersane Caddesi ile Şişhane arasındaki ayak yerinde kazılara 5,51 m’de başlanmıştır. 3,83 m’de, Osmanlı dönemine ait kireç harçlı, tuğla örgülü, tonozlu atık su kanalları açığa çıkarılmış, ancak bunların güncel hatların yapımı sırasında tahrip olduğu gözlenmiştir. 2,44 m’de kesme taştan inşa edilmiş, hayli tahrip olmuş kemerli bir mimari, 1,9 m’de ise horasan harçlı taş örgülü duvarlar bulunmuştur. Ancak zemin problemleri nedeniyle, kazılara keson kuyu yöntemiyle devam edilmiştir. Neticede 5,5/2,5 m aralığında Osmanlı dönemi ağırlıklı olmak üzere karışık durumda Türk ve Bizans dönemleri kalıntıları; 2,5/1,5 m aralığında yine Osmanlı dönemi ağırlıklı olmak üzere, Bizans ve Türk kalıntıları; 1,5/0,50 m aralığında ise Bizans yoğunlukta olmak üzere Türk, Bizans ve hayli aşınmış durumda az sayıda Roma ve Hellenistik dönemleri kalıntılarının mevcut olduğu görülmüştür. -1,2 m kotuna kadar herhangi bir arkeolojik değere rastlanmamıştır. -1,2/-2,8 m kot aralığında yoğun şekilde deniz kabuğu içeren kumlu ve çakıllı bir tabaka tespit edilmiş, -2,8 kotunda ise ana kayaya ulaşılmıştır.

P5-5 Ayağı: Tersane Caddesi ile Şişhane arsında yer alan P5-5 ayak yerinde kazılara 6,69 m’de başlanmıştır. Güncel altyapı hatları kaldırıldıktan sonra 5,50 m kotunda, kuyu temel kesitinde kalan, kireç harçlı, moloz taş örgülü Ceneviz surlarına paralel ve bunun gibi ana kayaya oturtulmuş bir duvar açığa çıkartılmıştır. Söz konusu duvar koruma altına alındıktan sonra keson kuyu yöntemiyle çalışmalara devam edilmiş; -2,80 m’de ana kayaya ulaşılmıştır. Bulunan duvarın ayak yeri dışına da uzanması nedeniyle takibi yapılamamıştır. Çalışmalar sonucunda bu ayak yerinde de Geç Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine ait kültür dolguları tespit edilmiştir.

P5-6 Ayağı: Tersane Caddesi ile Şişhane arasındaki bu ayakta 10,41 m başlayan kazı çalışmaları 8,2 m’de ana kayaya ulaşılmasıyla sonlandırılmış; herhangi bir arkeolojik değere rastlanmamıştır.

A5-7 Ayağı: Tersane Caddesi ile Şişhane arasındaki bu ayak yerinde 15,11 m’de başlayan çalışmalar 12,55 m’de ana kayaya ulaşılmasıyla son bulmuştur. Denizden Şişhane’ye doğru gidildikçe eğim arttığı için bu güzergâh üzerinde kalan, P5-5, P5-6 ve A5-7 ayak yerlerinde bulunan kalıntıların ana kaya üzerine inşa edildiği görülmüştür. Ayaklara paralel uzanan Ceneviz sur parçası da ana kayaya oturtulmuştur. Bu alanda ana kaya üzerine oturtulmuş, horasan harçlı ve tuğla örgülü Geç Osmanlı dönemine tarihlenen tonozlu yapı ile bir bina avlusuna ait çakıl taşlı döşeme parçası, ilgili koruma kurulu kararları uyarınca, uzman raporları doğrultusunda kentsel tasarım projesinde değerlendirilmek üzere taşınmıştır. Tonozlu yapının proje içinde kalan bir kısmı da kesilerek kaldırılmıştır (Resim 64).

Unkapanı Viyadük Bölgesi Kazıları

Bu alandaki kazılar Ragıp Gümüşpala Caddesi ile deniz arasında kalan P1-5, P1-6 ve P1-7 ayak yerleri de ve aynı caddeyle Tünel çıkışı arasında kalan A1-1, P1-2, P1-3 ve P1-4 numaralı ayak yerlerinde yapılmıştır.

P1-7 Ayağı: Ragıp Gümüşpala Caddesi ile deniz arasında yer alan ayakta 2,03 m’de başlayan arkeolojik kazı çalışmaları -0,20 m tamamlanmıştır. 2,03/-0,20 m arasında Arnavut kaldırımı ile Eski Hal’e ait temel kalıntılarına rastlanmıştır. 0,00 m’de başlayan kültür dolgusu -40 m sonlandırılmış; dolgu içinde karışık durumda Cumhuriyet, Osmanlı, Bizans ve Geç Roma dönemlerine ait eserler bulunmuştur.

P1-6 Ayağı: Cadde ile deniz arasındaki bu ayak yerinde 2,9 m’de başlayan çalışmalar -2 m seviyesinde tamamlanmıştır. Bu alanda da, P1-7 ayak yerinde olduğu gibi, 2,9/-2 m arasında Arnavut kaldırımı ve hal binasına ait temel kalıntıları bulunmuştur. Daha alt kotlarda, iç içe girmiş Cumhuriyet ve Osmanlı dönemlerine ait duvarlar ile ahşap zemin destekleme sistemleriyle karşılaşılmıştır. -2/-32 m aralığında kazılan kültür toprağı içinde karışık olarak, Cumhuriyet, Osmanlı, Bizans ve Geç Roma dönemlerine ait kalıntılar toplanmıştır.

P1-5 Ayağı: Cadde ile deniz arasında yer alan bu ayak yerinde 4,07 m’de başlayan çalışmalar -0,80 m’de tamamlanmıştır. Diğer ayak yerlerinde olduğu gibi burada da, 4,07/-0,80 m arasında hal binasına ait temel kalıntıları takip edilmiş; bunun dışında herhangi bir mimari ile karşılaşılmamıştır. 4 m kotunda başlayıp, -13 m kotunda son bulan kültür dolgusu içinde, karışık olarak Cumhuriyet, Osmanlı ve Bizans dönemlerine ait eserler bulunmuştur.

P1-4 Ayağı: Tünel ile Ragıp Gümüşpala Caddesi arasındaki bu ayak yerinde kazı çalışmaları 4,10 m’de başlamış ve -7,40 m’de ana kayaya ulaşılmasıyla tamamlanmıştır. 3,72 m kotunda, kuzeybatı-güneydoğu doğrultulu, kesme taş, tuğla ve horasan harcı kullanılarak örülmüş, XII-XIII. yüzyıla tarihlenen duvara bitişik ve Osmanlı döneminde yapılmış bir mekân tespit edilmiştir. -2/-3,30 m arasında yoğun deniz kabuklu tabaka içinde Roma dönemi buluntuları toplanmıştır. Açığa çıkartılan taşınmaz kültür varlıkları uzman raporları doğrultusunda kapatılarak koruma altına alınmış; ayak yerleri proje kapsamında değiştirilmiştir.

P1-3 Ayağı: Tünel ile Ragıp Gümüşpala Caddesi arasındaki bu ayakta 6,05 m’de başlayan çalışmalar 2 m’de tamamlanmıştır. Üst tarafı yüzey kotunda olan ve XII-XIII. yüzyıla tarihlenen, yaklaşık 4x5 m boyutlarında nişli bir duvar tespit edilmiştir. Bu kalıntı nedeniyle buradaki ayak yeri iptal edilmiştir.

P1-2 Ayağı: Tünel ile aynı Cadde arasındaki bu ayak yerinde çalışmalar 7,50 m’de başlamış; 1,70 m’de ana kayaya ulaşılmasıyla sonlandırılmıştır. Cumhuriyet ve Geç Osmanlı dönemlerine tarihlenen kuyular, kanallar, taş ve beton duvarlar belgelenerek kaldırılmıştır. 3,85 m’den itibaren Bizans dönemi kalıntıları tespit edilmiştir.

A1-1 Ayağı: Tünelin hemen ağzında yer alan A1-1 ayağında çalışmalara 10,52 m kotunda başlanmış ve 5 m’de sonlandırılmıştır. Çok az sayıda Osmanlı ve Bizans dönemlerine ait buluntular dışında, toplu hâlde XIII. yüzyıla tarihlenen 57 adet sikke ele geçmiştir.

Cer Binası Kazıları

Tünel ağzında yapılacak Cer Binası Kazılarına 6,40 m kotunda başlanmış; 7,34 m üst kotunda, kuzeydoğu-güneybatı doğrultulu, taş ve tuğla örgülü apsisi olan bir yapının apsis kısmı kısmen kazılmıştır. Bu yapının dışında, bununla aynı döneme ait olduğu tahmin edilen 12 adet mezar tespit edilmiştir. Mezarların büyük bir kısmı Osmanlı dönemi kuyuları tarafından tahrip edilmiştir.

Sonuç olarak Unkapanı Yaklaşım Viyadüğü’ndeki yedi ayak yerinde arkeolojik kazı yapılmış; kazılar her iki kıyıda da, genellikle 5x5 veya 10x10 m’lik açmalar içinde yürütülmüştür. Özellikle deniz kıyısına yakın ayak yerlerindeki kazılarda zeminin zayıf olması ve hemen sıvılaşması nedeniyle çökme riskleri oluşmuştur. Bu nedenle belli kota kadar açma içinde yürütülen kazı çalışmaları, daha sonra kazı alanına çakılan 2,5 m çapındaki metal borular içinde 1’er m kalınlığında dolgunun boşaltılması şeklinde yürütülmüştür. Boru dışına çıkartılan dolgu toprağı sulu eleklerden geçirilerek içindeki malzeme toplanmıştır. Haliç’in her iki yakasında sürdürülen çalışmalarda genellikle Cumhuriyet, Osmanlı ve Bizans dönemlerine ait buluntular ve tam plan vermeyen duvar parçaları tespit edilmiştir. Malzeme üzerindeki çalışmalara devam edilmektedir.

SONUÇ

İstanbul’un ulaşım sorununu çözmek amacıyla başlatılan Marmaray ve Metro Projeleri inşaatlarının paralelinde yürütülen kazı çalışmaları, şehir tarihinin en kapsamlı arkeolojik araştırmalarına dönüşmüş; sonuçta binlerce yıldır farklı kültürlere ev sahipliği yapan, Doğu ve Batı kültürlerini birleştiren İstanbul’un tarihöncesi devirleri hakkında özgün bilgilere ulaşılmıştır. 2004 yılından önce İstanbul’un yerleşim tarihiyle ilgili bilgiler, tarihî yarımadanın dışındaki kazılara dayandırılmaktaydı ve 2500 yıl öncesine kadar götürülebilmekte idi. Yenikapı Kazılarında ele geçen bulgular, tarihî yarımadanın yerleşim tarihini günümüzden 8500 yıl geriye taşımıştır. Yenikapı Neolitik Yerleşmesi’ne ait buluntuların, Fikirtepe Kültürü ve Yarımburgaz IV Evresi ile yakın benzerlik göstermesi, yarımadadaki yerleşmenin en az bunlar kadar eski olduğunu kanıtlamıştır. Gün yüzüne çıkarılar antik çağ yapıları ve limanlar, Marmara Denizi’nin son 10.000 yıl zarfında geçirdiği değişimlerin takip edilmesi açısından da önemli kanıtlar sunmuştur. Kazılarda bulunan Neolitik Dönem’den başlayarak Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait yaklaşık 35.000 eser belgelenerek bilimin hizmetine sunulmuştur. Bununla birlikte altyapı projelerinden bağımsız yürütülecek sistemli kazılar ve araştırmalar neticesinde daha özgün bulgulara ulaşılacağında ve tarihöncesi devirlerden günümüze kadar olan sürecin karanlık noktalarının aydınlatılacağında şüphe yoktur.


DİPNOTLAR

1 Zeynep Kızıltan, “Yenikapı Kurtarma Kazılarında Bulunan Neolitik Döneme Ait Ahşap Bir Figürin”, Tüba-Ar 14, İstanbul 2011, s. 305-308.

2 M. Metin Gökçay, “Marmaray Kazılarında Ortaya Çıkan Mimari Buluntular”, Gün Işığında İstanbul’un 8000 Yılı, İstanbul 2007, s. 177- 178.

3 Wolfgang Müller-Wiener, Bizans’tan Osmanlı’ya İstanbul Limanı, çev. Erol Özbek, İstanbul 1998, s. 8.

4 Feridun Dirimtekin, Fetihten Önce Marmara Surları, İstanbul 1953, s. 59; Müller-Wiener, İstanbul Limanı, s. 8; Sait Başaran, “Demirden Yollar ve Marmaray Kıyısında Eski Bir Liman”, Yenikapı’nın Eski Gemileri 1, ed. Ufuk Kocabaş, İstanbul 2012, s. 19.

5 Rahmi Asal, “İstanbul Ticareti ve Theodosius Limanı”, Gün Işığında İstanbul’un 8000 Yılı, İstanbul 2007, s. 155.

6 Albrecht Berger, “Theodosius Limanı”, DBİst.A, VII, 263.

7 Petrus Gyllius, İstanbul’un Tarihi Eserleri, çev. Erendiz Özbayoğlu, İstanbul 2000, s. 8.

8 Gökçay, “Marmaray Kazıları”, s. 171.

9 Ufuk Kocabaş, “Theodosius Limanı’nda Hayat, Batıklar ve Hızlı Gömülme”, Yenikapı’nın Eski Gemileri, Yenikapı Batıkları 1, 2. bs., İstanbul 2012, s. 25-35; Ufuk Kocabaş ve Işıl Özsait-Kocabaş, “Gemi Arkeolojisinde Yeni Bir Milat, Yenikapı Batıkları Projesi”, Saklı Limandan Hikayeler, Yenikapı’nın Batıkları, İstanbul 2013, s. 37-46; Cemal Pulak, “Yenikapı Bizans Batıkları”, Gün Işığında İstanbul’un 8000 Yılı, İstanbul 2007, s. 215, 208-209; Cemal Pulak v.dğr., “Yenikapı Batıkları ve Batıkların Gemi Yapımı Araştırmalarına Katkısı”, Saklı Limandan Hikayeler, Yenikapı’nın Batıkları, İstanbul 2013, s. 23-34.

10 Doğan Perinçek, “Yenikapı Kazı Alanının Son 8000 Yıllık Jeo-Arkeolojisi ve Doğal Afetlerin Jeolojik Kesitteki İzleri”, “Yenikapı Antik Liman Kazılarında Jeoarkeoloji Çalışmaları ve Yeni Bulgular”, Türkiye Jeoloji Kurultayı: Bildiri Özetleri Kitabı (16- 22 Nisan) 2007, İstanbul 2010, s. 131-135.

11 Ufuk Kocabaş, “İstanbul Üniversitesi Yenikapı Batıkları Projesi: Gemiler”, 1. Marmaray-Metro Kurtarma Kazıları Sempozyumu Bildiri Kitabı (5-6 Mayıs 2008), İstanbul 2010 s. 23-33.

12 Müller-Wiener, İstanbul Limanı, s. 18; J. H. Pryor ve E. M. Jeffreys, The Age of the ΔPOMΩN, Leiden 2006, s. 372.

13 Pulak, “Yenikapı Bizans Batıkları”, s. 215.

14 H. Işıl Özsait-Kocabaş ve Ufuk Kocabaş, “Yenikapı Batıklarında Teknoloji ve Konstrüksiyon Özellikleri: Bir Ön Değerlendirme”, Yenikapı’nın Eski Gemileri 1, İstanbul 2012, s. 102.

15 Pulak, “Yenikapı Bizans Batıkları”, s. 208- 209; Pulak v.dğr., “Yenikapı Batıkları”, s. 23-34.

16 Özsait-Kocabaş ve Kocabaş, “Yenikapı Batıklarında Teknoloji”, s. 152; Ayşegül Çetiner, “Yenikapı 3: Geçmişi Taşıyan Bir Ticaret Gemisi”, Saklı Limandan Hikayeler: Yenikapı’nın Batıkları, İstanbul 2013, s. 56-63.

17 Özsait-Kocabaş ve Kocabaş, “Yenikapı Batıklarında Teknoloji”, s. 103; Işıl Özsait-Kocabaş, “Yenikapı 12 Teknesinin Yüzyıllar Süren Yolculuğu”, Saklı Limandan Hikayeler: Yenikapı’nın Batıkları, İstanbul 2013, s. 48-55.

18 Peter Ian Kuniholm, “Yenikapı’da Dendrokronolojik Araştırmalar ve Diğer Marmaray Proje Alanları”, Hayalden Gerçeğe Bir İstanbul Öyküsü Marmaray, Baskıda, s. 182-186.

19 Gökçay, “Marmaray Kazıları”, s. 172- 173.

20 Vedat Onar v.dğr., “Yenikapı Metro ve Marmaray Kazılarında Ortaya Çıkartılan Hayvan İskelet Kalıntılarının Ön İnceleme Sonuçları”, 1. Marmaray-Metro Kurtarma Kazıları Sempozyumu Bildiri Kitabı (5-6 Mayıs), İstanbul 2010, s. 223-231.

21 M. N. Çağatay v.dğr., “Late Pleistocene-Holocene Evolution of the Northern Shelf of The Sea of Marmara”, Marine Geology, 2009, sy. 265, s. 87-100.

22 Oya Algan, M. Namık Yalçın ve Mehmet Özdoğan, “Yenikapı Kazıları Jeoarkeolojik Çalışmaları, Son Buzul Dönemi’nden Günümüze Çevre Koşullarındaki Değişmeler ve Kültür Tarihine Yansımaları”, Hayalden Gerçeğe Bir İstanbul Öyküsü Marmaray, Baskıda, s. 154-160.

23 Oya Algan v.dğr., “Antik Theodosius Limanı Jeo-arkeolojisi”, 1. Marmaray-Metro Kurtarma Kazıları Sempozyumu Bildiri Kitabı, (5-6 Mayıs 2008), İstanbul 2010, s. 175-179.

24 Emel Oybak Dönmez, “İstanbul’un Marmaray ve Metro Kazılarında Yapılan Arkeobotanik Çalışmalar”, 1. Marmaray-Metro Kurtarma Kazıları Sempozyumu Bildiri Kitabı (5-6 Mayıs), İstanbul 2010 s. 233-243.

25 Sırrı Çömlekçi, “Yenikapı’da Teknoloji”, Gün Işığında İstanbul’un 8000 Yılı, İstanbul 2007, s. 236-241.

26 Arzu Toksoy, “Yenikapı’da İnanç”, Gün Işığında İstanbul’un 8000 Yılı, İstanbul 2007, s. 230-235.

27 Gülbahar Baran, “Yenikapı’da Günlük Yaşam”, Gün Işığında İstanbul’un 8000 Yılı, İstanbul 2007, s. 216-220.

28 Zeynep Kızıltan, “Marmaray ve Metro Projeleri Kapsamında Yapılan Yenikapı Sirkeci ve Üsküdar Kazıları”, Marmaray-Metro Kurtarma Kazıları Sempozyumu Bildirileri Kitabı (5-6 Mayıs 2008), İstanbul 2010, s. 1-16.

29 Dilek Doğu v.dğr., “Wood Identification of Wooden Marine Piles From the Ancient Byzantine Port of Eleutherius/Theodosius”, BioResources, 2011, c. 6, sy. 2, s. 987-1018.

30 Kızıltan, “Neolitik Döneme Ait Ahşap Bir Figürin”, s. 305-308; Zeynep Kızıltan ve Mehmet Ali Polat, “Yenikapı Kurtarma Kazıları: Neolitik Dönem Çalışmaları”, Arkeoloji ve Sanat, 2013, sy. 143, s. 1-40.

31 Erhan Bıçakçı v.dğr., “Tepecik-Çiftlik 2006 Yılı Çalışmaları”, 29. Kazı Sonuçları Toplantısı (28 Mayıs-01 Haziran 2007), Kocaeli 2008, s. 249, figür 35/d.

32 Mehmet Özdoğan, “Pendik: A Neolithic Site of Fikirtepe Culture in the Marmara Region”, ed. R. M. Boehmer ve H. Hauptmann, Beitrage zur Altertumskunde Kleinasiens, Festschrift für Kurt Bittel, Mainz 1983, s. 408.

33 Yasemin Yılmaz, “Marmara Bölgesi Neolitik Dönem Ölü Gömme Geleneklerinde İlkler: Yenikapı Kazı Bulguları”, Tüba-Ar 14, İstanbul 2011, s. 283-302.

34 Yılmaz, “Marmara Bölgesi Neolitik Dönem Ölü Gömme Geleneklerinde İlkler”, s. 301.

35 Mehmet Özdoğan, “Tarih Öncesi Dönemlerin İstanbul’u”, Bizantion’dan İstanbul’a Bir Başkentin 8000 Yılı, İstanbul 2010, s. 30-49.

36 Mehmet Özdoğan, “Tarihöncesi Çağlarda İstanbul”, İstanbul, World City, İstanbul 1996, s. 88-101; Mehmet Özdoğan, “Tarihöncesi Dönemde İstanbul”, Semavi Eyice Armağanı, İstanbul 1992, s. 39-54.

37 K. Bittel, “Bemerkungen über die prähistorische Ansiedlung auf dem Fikirtepe bei Kadıkoy (Istanbul)”, Istanbuler Mitteilungen, 1969/1970, sy. 19-20, s. 1-19; M. Özdoğan ve O. Algan, “Antik Theodosius Yenikapı Limanı’nın Jeoarkeolojik Önemi”, Gün Işığında İstanbul’un 8000 Yılı, İstanbul 2007, s. 242-245.

38 Ekrem Hakkı Ayverdi, Fatih Devri Sonlarında İstanbul Mahalleleri, Şehrin İskân ve Nüfusu, Ankara 1958, s. 19.

39 Mehmet Doğru, Eminönü Camileri, İstanbul 1987, s. 88.

40 Çetin Girgin, “Sirkeci’de Sürdürülen Kazı Çalışmalarından Elde Edilen Sonuçlar”, Gün Işığında İstanbul’un 8000 Yılı, İstanbul 2007, s. 103-104.

41 Şeniz Atik, “Marmaray İstasyon Projesi Kapsamında Üsküdar Meydan Kazısı I-BS/56-65 Plan Kareleri”, Gün Işığında İstanbul’un 8000 Yılı, İstanbul 2007, s. 58.

42 H. Yılmaz v.dğr., “İstanbul/Üsküdar İskeletlerine İlişkin Paleoantropolojik Ön Rapor”, Gün Işığında İstanbul’un 8000 Yılı, İstanbul 2007, s. 64-67.

43 Şeniz Atik, “Marmaray İstasyon Projesi Kapsamında Üsküdar Meydan Kazısı”, Gün Işığında İstanbul’un 8000 Yılı, s. 58.


Bu makale Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi adlı eser içerisinde 2015 yılında yayımlanmıştır.

Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.

ALT BAŞLIKLAR
İlgili Makaleler