A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined index: HTTP_ACCEPT_LANGUAGE

Filename: core/Public_Controller.php

Line Number: 89

Backtrace:

File: /var/www/html/application/core/Public_Controller.php
Line: 89
Function: _error_handler

File: /var/www/html/application/core/Public_Controller.php
Line: 51
Function: language_control

File: /var/www/html/index.php
Line: 282
Function: require_once

İSTANBUL MÂNİLERİ, NİNNİLERİ VE ATASÖZLERİ | Büyük İstanbul Tarihi

İSTANBUL MÂNİLERİ, NİNNİLERİ VE ATASÖZLERİ

İSTANBUL MÂNİLERİ

Türk edebiyatındaki örnekleriyle karşılaştırıldığında coğrafya ve kültür havzalarına göre, şekil ve muhtevalarına göre benzer özellikler gösterdiği kadar İstanbul mânilerinin1 kendine has karakteristik farklılıkları ve özgünlükleri de dikkate alınacak derecededir.

İstanbul mânileri üç grupta ele alınabilir: Düz mâniler, ayaklı mâniler ve mâni fasılları. Düz mâniler Anadolu’da söylenenlerden pek farklı değildir, hem erkekler hem kadınlar tarafından söylenebilir, ama ayaklı mânilerin icrası ve hatta dinlenmesi bile neredeyse tamamen erkekler içindir. Mâni fasıllarının icrası erkeklere özgü iken dinleyiciler erkek, kadın, genç, yaşlı, çoluk çocuk, yani sahur vaktinde uykudan uyandırılacak herkestir.

Düz Mâniler

Düz mânilerin nazım birimi dörtlüktür, bu tipteki mâniler, genellikle 7’li hece vezni ile 4+3, 3+4 duraklı ya da duraksız, çoğunlukla a a x a uyak düzeninde söylenirler. Birinci, ikinci ve dördüncü mısralar genellikle yarım kafiye ile kafiyelenirken, üçüncü mısralar serbesttir.

İstanbul mânilerinin diğer düz mânilerle benzer özellikler gösterdiği, şekil bakımından Türk kültür coğrafyasının herhangi bir yerinde söylenenlerle farkının olmadığı görülür. Düz mânilerin, halkın tahsil görmemiş veya ilkokul seviyesinde tahsil görmüş olanlarının daha çok icra ettikleri veya edebilecekleri türden, anonim karakteri baskın olan verimler şeklinde nitelendirilmesi mümkündür.2

Hıdırellez eğlenceleri ve kına geceleri düz mânilerin icrası için biçilmiş kaftandı. İstanbul’da Hıdırellez’de mahallenin uzak yakın hanımları bahçede, ağaçların yeşil gölgelerinde, ipek çimenlere seccadeler, halılar sererler, kahveler içerler, billur kavanozlar, çini kâseler içinden niyet çekerlerdi.3 İstanbul’da Hıdırellez günü niyet çekilirken mâni eğlenceleri de yapılırdı. Bu eğlenceler ve düzenlenen törenler genelde evde kalmış kızların bahtının açılması amacıyla olurdu.4

İstanbul’da evlenme düğünlerinin kına geceleri pek keyifli idi ve çok defa asıl düğünlerden kat kat daha renkli geçerdi. Özellikle büyük konaklar, Çamlıca, Göztepe, Kızıltoprak gibi yazlık yerler, Boğaz’ın mavi sularıyla etek eteğe gelmiş, ferah, geniş yalılar, kibar denilen sınıfın kendi oğulları ve kızları için düzenledikleri, günlerce, haftalarca dillere destan olacak kına gecelerine şahit olmuştur. İşte bu meclislerde mâniciler boy gösterir, geline göre mâniler söylerlerdi. Gelin tombulsa “Ben şaşırdım yolumu/Bilmem sağım solumu/Hakka şükür överdim/Ben yosma tombulumu”; yok eğer körpe ise “Bir körpecik kuzusun/Gönüller yıldızısın/Sen o mutlu kocanın/Alnındaki yazısın” gibi mâniler söylenerek eğlenilirdi.5

Düz mâni örnekleri:

İstanbul çarşısına
Gün doğar karşısına
Adam gönül verir mi
Kapı bir komşusuna?6

Yağmur yağdı ıslandım
Karaduta yaslandım
Ben yârimin koynunda
Şeker ile beslendim7


Ayaklı Mâniler

İstanbul çalgılı kahvehanelerinin ayaklı mânileri “Adam aman” giriş kalıp sözüyle başlardı. Bu durumu Ahmed Rasim şöyle anlatır: Mâni denir denmez, hatıra gelen seslendirme şekli:

“Adam aman, aman!”dan ibarettir. Biz, İstanbul çocukları, bu kelimeyi başka bir şekilde karşılayamayız!.. Gerçekten halk edebiyatında bu şekil, mânilerin en usûle düşkün bir ağırlayıcısıdır. Mâniyi karşılar, makamına götürür, uğurlar.8

Adam aman uyan yâr
Gün ışıdı, şafak attı, uyku isen uyan yâr
Mert ise namert olur, el sözüne uyan yâr9

örneğinde olduğu gibi.

Ayaklı mânilerin icra mekânlarının başında gelen semai kahvehaneleri daha çok İstanbul’un Aksaray, Ayvansaray, Beşiktaş, Beyazıt, Balat, Çukurçeşme, Defterdar, Eyüp, Hasköy, Halıcıoğlu, İstinye, Karagümrük, Küçükpazar, Üsküdar gibi Müslüman Türklerin oturdukları semtlerde bulunurdu. Bu kahveleri açmak için ramazandan bir hafta evvel polis müdüriyetine başvurulur ve bir ramazan ayı için izin alınırdı.10 Ramazan ayı boyunca her gece gerçekleşecek kültür ve eğlencenin mekânı böylece hazırlanmış olurdu. Mâni atışmasına gelecek mâniciler ve taraftarları zaten dört gözle beklemekte olurlardı.

“Adam aman” sözüyle başlayan ayaklı mâniler çoğunlukla karşılıklı olarak icra edilirdi, icracıları da genellikle profesyonellerdi. Bu mâniciler atışma usulüne uyarak rakiplerine üstün gelmeye çalışırlardı. Mutlaka belli bir merasimle açılan çalgılı kahvehanede mâni atışmalarında birbirlerine rakip olanlar da genellikle tulumbacı mânicilerdi. Bu mânici grupları bir başka takımı davet ederler, davul, zurna, çifte nekkâre ile karşılayıp gelenlere hürmet gösterirlerdi. Davet eden ya da davet edilenlerden biri ortaya bir beyit, kıta veya tekerleme atar, karşı taraftan cevap beklenirdi. Çığırtkan tarafından belirlenen ayak esas alınırdı. Mâni söylenirken ağır ağır çalınan klarnet de mâniciye eşlik ederdi. Klarnetin sesi durduktan sonra, sıra karşı tarafa gelmiş demekti; altta kalmaması, susmaması, boy ölçüşmesi beklenen karşı tarafa… Klarnetin mâniye uygun ezgiler çalması ve “Adam aman” sözlerinin duyulması ayaklı mâni atışmasını haber verirdi.11

Galata’da Çeşme Meydanı’ndaki tulumbacı kahvehanesinde Sultan II. Abdülhamid’in tahta geçmesinin 25. yılında (1901) düzenlenen şenliklerde Haddehaneli Zihnî ile Benli Mehmed arasındaki mâni atışmasında “çığırtkan” tarafından ayak açıldıktan sonra, ayak oluşturacak birinci dizelerin Zihnî ve ikinci dizelerin Mehmed tarafından söylenmesiyle teşekkül etmiş iki mâni:

Çığıtkan - Adam aman… zihnimi
Zihnî - Felek harap türab etti karıştırdı zihnimi
Mehmed - Hak gönderdi yâr tutayım kara gözlü Zihnî’mi

Çığırtkan - Adam aman… yedi beni
Zihnî -Nişan yedi beladan herifin yedi beni
Mehmed - Kaşlar kara, kirpik kara, vahşi nigâh yedi beni12

“Çalgılı kahvehanelerde pişmiş eski kurtlar”ın ifadelerine göre, mâni nasıl olmalıydı: Mâni dediğin söz temsili ya, turfanda yemişe benzer. Yemiş, ağacında nasıl tomurcuklanır, nasıl yetişip büyürse mâni de tıpkı onun gibi, evvela söyleyenin sinesinde tomurcuklanacak. O da beyitleri taze taze, körpe körpe, dumanı üstünde olarak gönlünden koparıp etrafa sunacak.13

Saraydan zindana pek çok mekânda hürmet görmüş olan ayaklı mânileri söylemede ve yazmada usta mâniciler yetişmişti. Çoğu tulumbacı olup yangın söndürmede başka mahallenin tulumba takımına geçilmemek için mücadele eden ve bu rekabeti çalgılı kahvehanelerde mâni atışmalarıyla edebî zemine taşıyan mânicilerin, Acem İsmail, Arap Hamid, Badik Ömer, Bülbül Bilal, Balıkçı Agop, Balatlı Nesim örneklerinde olduğu gibi lakapları vardı. Çiroz Ali, Kel Ali Bey, Zil İzzet şöhretlilerindendi. Mâni söyleyenler olduğu gibi yazanlar da vardı. Zübidi Raşid’in meşin kaplı defterinde 2.000’den fazla mâni kayıtlıydı. Ali Çamiç, Gürcü Nusret, Kadırgalı Kara Cezmi ve Vasıf Hiç mâniler yazmışlardı.14

Ayaklı mânilere örnekler:

Adam aman …ka…rın…ca…
Yazdan toplar erzakın kışa saklar karınca
Canan bizi affetti yalvarıp yakarınca15

Bağlarbaşı
Üsküdar, Kâğıthane, Çamlıca, Bağlarbaşı
Cemâlin ayna mıdır, her gelen bağlar başı16

XIX. yüzyılın şöhretlerinden mânici Zil İzzet’ten alınan bir örnek:

Adam aman ne kese
Terziye kumaş geldi
Düşünür ki ne kese
Ölçtü biçti kumaşı
Ne cep olur ne kese17

Mâni Fasılları

Nazım birimi itibariyle dörtlüklerden oluşan ve kendi geleneği içerisinde “fasıl” olarak adlandırılan bu mâni grubunda her dörtlükte mısraların hece sayısı genellikle sekizdir, bir düzen içerisinde belli konular işlenir. Mizahi konulardan, mimari yapılara, hatta din ve devlet propagandasına kadar pek çok alanda fasıllar düzenlenmiştir. Mâni fasılları ramazan ayının arifesinden bayrama kadar bekçi babalara bağlı olarak davul eşliğinde icra edilirdi.

İstanbul’da köklü bir gelenek kurmuş ve yaşatmış olan mâni fasıllarının icracıları erkeklerdir, çoğunlukla da mahalle bekçileri.18

Bekçi babalar özellikle ramazanın on beşinden sonra bahşiş toplarlardı. Bahşişlerini de mâni faslının sonunda açıkça isterlerdi:

Sözlerim bi nihâyedir
Size şirin hikâyedir
Sözlerimin nihâyeti
Bahşiş lutf u atâyadır19

Mâni faslı örneği:

Kız Kulesi
Köhne sözleri nidelim
Tâze edâlar idelim
Bu gice size sultanım
Kız Kulesin medh idelim

Gâyet müferrihdir hele
Zevkini görenler bile
Ortasındadır deryanın
Benzer kafesi bülbüle

Kulesi yapılmış âli
Tatlı su şeker misâli
Bir kere gören âdemin
Gitmez gönlünden hayâli

Her taraf toplanır hâzır
Penceresi bahre nâzır
Bir dud ağacı da bitmiş
Sâyesi gâyetle fâhir

Dört yanını almış deryâ
İhâta eylemiş gûyâ
Öylece nakl eylemişler
Bir kız için olmuş binâ

Yapılmış bir âli fener
Her gece subha dek yanar
Üstadına sâd âferin
Komış cihanda bir eser

Bir tarafı Üsküdar’a
Karşu itmekde nezâre
Ramazan yaz günü olsa
Giderler anda iftâre

Ne zevkdir ârifler gide
Ol mahalde iftâr ide
Döşeyesin seccâdeyi
Kenâr-ı Bahr-i sefîde

Zevkıne hiç doyulur mu
Gönül arzusun bulur mu
Kız Kulesi oldı tamam
Bekçi’ye ihsan olur mu20

İSTANBUL NİNNİLERİ

İstanbul ninnileri şekil özellikleri bakımından genel tipteki ninniler gibi, istisnalar bulunmakla birlikte çoğunlukla mâni tarzında teşekkül etmiştir.21 İçinde İstanbul adı geçen pek çok ninni, İstanbul ninnisi değildir. “İstanbul’un viranları/Alakoymuş varanları/Gör sen de o örenleri/Uyu da büyü ninni” şeklindeki örnek Yalvaç’a aittir.22 Ancak bu ninni İstanbul’un gurbet oluşunu, gelenin bağlanıp kalmasını anlattığından Yalvaç’a ait olduğu kadar İstanbul’a dair bir ninnidir.

İstanbul’un semtlerinin kendine has hususiyetleriyle bahsedildiği, İstanbul kültürünün karakteristik özelliklerinin yansıtıldığı ninnilerin İstanbul’a aidiyeti daha bariz olarak değerlendirilebilir. “Yağmura kurdum salıncak/Eyüp’ten aldım oyuncak/Şimdi baban gelecek/Sakın kırma yumurcak” ninnisi bu şekilde görülebilir.23

Örnekler:

Ninni ninni iğci baba
Arkasında yamalı aba
Benim yavrum uyuyacak
Gelme bize bekçi baba24

Ninni ninni demekten
Ben kesildim yemekten
Doktor gelsin Bebek’ten
Ölüyorum yürekten25

İSTANBUL ATASÖZLERİ

İstanbul’da söylenen atasözleri de genel anlamda başka Türk şehirlerinde söylenenlerden farklı değildir.26 İstanbul’un yüzyıllar boyunca Anadolu başta olmak üzere çok farklı coğrafyalardan; Türk-İslam kültür dairesiyle birlikte gayri Türk ve gayrimüslim topluluklardan sürekli biçimde artarak göç almış olması kültürel hareketliliği şekillendirmiş, folklorik verimleri de çeşitlendirmiştir. Bu değişime açık yapı İstanbul’un cazibesini gösterdiği gibi atasözleri içinde şehir kültürünün yansımalarını da barındırmıştır.

Atasözlerinde İstanbul’a ait yer adlarının sıkça geçmesi de bir özellik olarak belirmektedir: “Arasta, Uzunçarşı, tiryaki isen tütün taşı.” 27 “Uzunçarşı’nın üst başında bir yalan söyler, alt başında kendisi de inanır.” örneklerinde olduğu gibi. “Divanyolu’nda fidan büyümez.” sözüyle gelip geçenin çok olduğu, Bâbıâli’ye, yani saraya giden bu yolda fazla gidip gelmenin de iyi olmayacağı ima edilir. “Eğrikapı’nın eğrisi, mahallenin doğrusu.”, “Okmeydanı’nda buhur yakılmaz.”,28 “Atı alan Üsküdar’ı geçer, alamayan çukurun kazar.” sözleri İstanbul’un kültür tarihi ve gündelik hayatı hakkında bilgilenmeyi sağlar.29 “Bundan başka İstanbul yok.”30 örneği de İstanbul halkının şehirlerine karşı muhabbetlerini yansıtır.

İstanbul cemiyet hayatı ve eğlence meclisleri bakımından güzel bir vesile teşkil eden helva sohbetleri, kültürel hafızanın canlı tutulmasını temin ettiği gibi atasözlerinin icrası için de zemin hazırlardı. XIX. yüzyılda tertip edilmiş bir helva sohbetini nakleden Mehmed Tevfik, helva sohbetlerinde tura ve yüzük oyunu gibi oyunlar oynandığını ifade ettikten sonra sözü darbımesele getirir. Kelimenin ilk harfinin elif olduğu atasözünden başlayıp ye ile başlayan atasözlerine kadar Arap alfabesi harf sırasına göre her harfle başlayan atasözü söylemekten ibaret ve mecliste bulunanların söz hünerini, irtical gücünü ve intikal süratini gerektiren oyundan bahseder.31


KAYNAKLAR

Ahmed Râsim, Muharrir Bu Ya, haz. Hikmet Dizdaroğlu, İstanbul 1990.

Alsan, Nebil Fazıl (haz.), Şair, Edip ve Tarihci Kalemiyle İstanbul, İstanbul 1973.

Göktaş, Uğur, “Kâğıthane Âlemleri”, DBİst.A, IV, 172-173.

Koçu, Reşad Ekrem, Türk İstanbul, İstanbul, ts. (Cumhuriyet Gazetesi Yayını).


DİPNOTLAR

1 Mâni, Türkçenin konuşulduğu her coğrafyada farklı adlarla da olsa yaygınlaşmış, kimi zaman söyleyicisinin bilindiği, çoğu kere anonim olarak değerlendirilebilecek, belli bir makam ya da ezgi ile söylenen, genellikle sözlü olarak doğup bireysel olarak icra edilen, Türk edebiyatına özgü nazım şekli ve türünün adıdır.

2 Abdulkadir Emeksiz, İstanbul Mânileri, İstanbul 2007, s. 21.

3 Sadri Sema [Aydoğdu], Eski İstanbul’un Hatıraları: Meşrutiyet’de İstanbul, [baskı yeri yok] 1955 (Vakit Yayınları), s. 409.

4 Aliye Muazzez, “İstanbul’da Hıdırellez Merasimi”, Halkbilgisi Haberleri, 1930, sy. 11, s. 19.

5 Ercüment Ekrem [Talu], Dünden Hatıralar, İstanbul, ts. (Yedigün Neşriyat), s. 14.

6 Mehmet Halit Bayrı, İstanbul Folkloru, İstanbul 1972, s. 68.

7 Bedri Güneri, “Çatalca’dan Derlenmiş Maniler”, Halkbilgisi Haberleri, 1938, sy. 80, s. 176.

8 Ahmed Rasim, Muharrir Bu Ya, haz. Hikmet Dizdaroğlu, İstanbul 1990, s. 167.

9 Tahir Alangu, Çalgılı Kahvelerdeki Külhanbey Edebiyatı ve Numuneleri, İstanbul 1943, s. 55.

10 Nurullah Bilgin, “Semai Kahveleri”, Şair, Edip ve Tarihci Kalemiyle İstanbul, haz. Nebil Fazıl Alsan, İstanbul 1973, s. 197.

11 Samiha Ayverdi, İstanbul Geceleri, İstanbul 1952, s. 73-74.

12 Reşad Ekrem Koçu, İstanbul Tulumbacıları, İstanbul 1981, s. 293.

13 Sermet Muhtar Alus, Onikiler, İstanbul 1999, s. 15.

14 İstanbul mânilerini icra edenler, yazanlar ve icra hususiyetleriyle ilgili olarak daha geniş bilgi için bkz. Emeksiz, İstanbul Mânileri, s. 56-97.

15 Halit Fahri Ozansoy, Eski İstanbul Ramazanları Bütün Adetleri Eğlenceleri Hatıraları Fıkraları, İstanbul 1968, s. 80.

16 Tahir Alangu, Çalgılı Kahvelerdeki Külhanbey Edebiyatı ve Numuneleri, İstanbul 1943, s. 46.

17 Sadi Yaver Ataman, Türk İstanbul, haz. Süleyman Şenel, İstanbul 1997, s. 58.

18 Emeksiz, İstanbul Mânileri, s. 21.

19 Amil Çelebioğlu, Ramazannâme, İstanbul 1995, s. 82.

20 Sabri Koz (haz.), Ramazan Fasılları Bekçi Baba, İstanbul 1998, s. 75-77.

21 Amil Çelebioğlu, Türk Ninniler Hazinesi, İstanbul 1995, s. 14.

22 Çelebioğlu, Türk Ninniler Hazinesi, s. 128.

23 Saim Sakaoğlu, “Ninniler”, DBİst.A, VI, 80.

24 Çelebioğlu, Türk Ninniler Hazinesi, s. 343.

25 Çelebioğlu, Türk Ninniler Hazinesi s. 315.

26 M. Sabri Koz, “Atasözleri”, DBİst.A, I, 380.

27 Kerim Yund, “Atasözlerimizde Geçen İstanbul Yer Adları ve Açıklamaları”, Türk Folklor Araştırmaları Yıllığı, 1976, s. 173.

28 Yund, “Atasözlerimizde Geçen İstanbul Yer Adları”, s. 188.

29 Koz, “Atasözleri”, I, 380.

30 Yund, “Atasözlerimizde Geçen İstanbul Yer Adları”, s. 181.

31 Helva sohbetinde oynanan oyunlar, mecliste kimlerin yer aldığı ve atasözü örnekleri için bkz. Mehmed Tevfik, İstanbul’da Bir Sene, haz. Nuri Akbayar, 2. bs., İstanbul 1995, s. 62-65; Uğur Göktaş, “Helva Sohbetleri”, DBİst.A, IV, 48-49.


Bu makale Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi adlı eser içerisinde 2015 yılında yayımlanmıştır.

Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.

ALT BAŞLIKLAR