A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined index: HTTP_ACCEPT_LANGUAGE

Filename: core/Public_Controller.php

Line Number: 89

Backtrace:

File: /var/www/html/application/core/Public_Controller.php
Line: 89
Function: _error_handler

File: /var/www/html/application/core/Public_Controller.php
Line: 51
Function: language_control

File: /var/www/html/index.php
Line: 282
Function: require_once

İSTANBUL’DA KİTAP TİCARETİ VE SAHAFLAR | Büyük İstanbul Tarihi

İSTANBUL’DA KİTAP TİCARETİ VE SAHAFLAR

İstanbul’un fethini müteakip halkın ihtiyaçlarını karşılamak için şehirde iskân edilen sanat ve ticaret erbabının arasında sahafların olup olmadıklarını bilmiyoruz. Şehrin iskânının ilk dönemlerinde sahafların ne satacak kitap ne de bu kitaplara müşteri bulmaları kolay olurdu. Bu yüzden İstanbul’daki sahaflığın tarihi, şehrin imar ve iskânıyla ilmî müesseselerin teşekkülüne paralel bir seyir izlemiştir.

Bilindiği gibi İstanbul’un fethiyle Osmanlı Devleti bir imparatorluğa dönüşmeye başlar. II. Mehmed (1451-1481) kurmak istediği cihanşümul bir imparatorluğun idari merkezi olacak olan İstanbul’u aynı zamanda bir kültür merkezi hâline ge­tirmek istediğinden, fetihten kısa bir süre sonra şehri yeniden inşa faaliye­tine girişir. Fatih’in Türkçe vakıfnamesinde bu imar faaliyeti “büyük cihat” olarak adlandırıl­mak­tadır.1 Daha fetihten önce “ölü bir imparatorluğun ölü merkezi” hâline gelmiş olan İstanbul, fetih sırasında Fatih’in, üç günlük yağma süresini, şehrin zarara uğramasına mani olmak için birinci günün akşamı sona erdirmiş olmasına rağmen belli bir ölçüde tahribe uğramıştı.2 Bu yüzden ilk iş olarak surların tamir edildiği, şehrin yeniden iskânının ele alındığı ve şehirde mevcut bazı mabetlerin bazı değişikliklerle cami ve medreseye çevrildiği görülmektedir.3 Devrin kaynakları şehrin imarı ve özellikle iskânı konusunda tafsilatlı bilgi verirler.

Fetihten sonra kurulan ilk kültür müesseseleri hakkında da kaynak­larda bazı bilgilere rastlanılmaktadır: Pantokrator Manastırı’­nın üst katındaki papaz odalarında Zeyrek Medresesi kurulur ve daha sonra Ayasofya’da da tedris başlar. Semaniye Medreseleri kurulana kadar öğretimin kiliselerden çevrilmiş cami ve medreselerde sürdürüldüğü görülmektedir.

Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’da kurmak istediği külliye, inşasına başlanıldıktan ancak sekiz yıl sonra, Aralık 1470’te tamam­la­na­bildi. Diğer devlet adamlarının da Fatih’in yolunda giderek Divanyolu’ndan Edirnekapı’ya kadar uzanan güzergâhın üstünde ve yakınında kurdukları öğretim kurumlarıyla öğretim ve eğitim sisteminin altyapısı oluşturuldu ve tedris faaliyetlerinin yoğunlaştığı bir bölge teşekkül etti.4 Bu süreç sonunda da sahafların faaliyet gösterebilecekleri bir alan oluştu. XVI. asırda sahaflık faaliyetleri de bu güzergâhın önemli iki noktasında; Kapalıçarşı’nın bulunduğu Beyazıt ve Fatih’te yoğunlaştı.

Fatih Sultan Mehmed tesis ettiği vakıflara gelir kaynağı oluşturmak ve ticari hayatı geliştirmek gayesiyle Mahmutpaşa ile Beyazıt arasında, kaynaklarda “Bezzazistan” ve “Bedesten” şeklinde anılan bir çarşı kompleksi inşa ettirdi.5 Bedestenin içinde “sandık” ve “zaviye” denilen dükkânlar bulunmaktaydı. Dört kapısı yönünde ise çeşitli esnaf mensuplarının faaliyet gösterdikleri dükkânlardan oluşan çarşılar vardı. Bedestenin içindeki sandık ve zaviyelerden birkaçı sahaflara tahsis edilmişti.

Erken Döneme Ait İlk Kayıtlar

Bugün “Kapalıçarşı” diye adlandırdığımız bu komplekste mevcut sahaf esnafıyla ilgili en eski kayıtlar Aralık 1519 tarihine aittir.6 Ayasofya Evkafı’nın gelirlerini tespit maksadıyla yangından sonra, Bedesten’de yapılan tamiratı takiben buradaki kiracıları ve verdikleri kiraları tespit için düzenlenmiş bir defterde Bezzazistan’da 140 sandık7 ve 20 zaviye8 mevcut olduğu ve iki sandıktan birinin Sahaf Edîbî, diğerinin de Sahaf Alaaddin’in, bir zaviyenin de Sahaf Hüsam’ın, tasarrufunda bulunduğu belirtilir.9 Edîbî ve Alaaddin aylık 40, Hüsam ise 25 akçe kira vermektedir. Diğer bir zaviyenin kiracısı ile ilgili olarak şöyle bir kayıt vardır:10

  • Zâviye
  • Hacı Üveys
  • 20 Akçe
  • Asıl: 3 akçe
  • Ziyâde: 17 akçe

[Kaydın kenarında] Zâviye‑i mezbûreyi sâbıkan Keşfî nâm kimesne ayda üç akçe icareye tutup kendüsi âhara ayda on beş akçe icâreye virürmiş. Hâliyâ Hacı Üveys ayda yigirmi akçeye kabul itdügi sebebden ana virildi.

Bu kayıtta bahsedilen kişi, büyük bir ihtimalle, Kanunî döneminin ünlü şairlerinden Keşfî idi ve bu dükkânı sahaflık yapmak için kiralamıştı. Öyle anlaşılıyor ki bazı sebeplerden dolayı Keşfî sahaflık mesleğini sürdürememiş ve dükkânı başkalarına kiralayarak para kazanma yolunu tercih etmişti.

1- İstanbul kadısına ölen Sahaflar şeyhinin yerine seçimle belirlenen İmam Abdullah Efendi’nin atandığına dair 24 Kasım 1764 tarihli Sadrazam buyruldusu (BOA, C.BLD, nr. 146/7269)

Bu kayıtlara göre tahririn yapıldığı tarihte bedestenin içinde sadece üç veya dört sahaf dükkânı vardır. Bu kadar az sayıdaki sahaf dükkânı Bedesten’in içindeki dolapların canlı bir tasvirini veren Hans Dernschwam’ın dikkatini çekmemiş olmalıdır ki Dernschwam, burada bulunan sahaflarla ilgili bir şey söylemez.11 Fakat sahafların faaliyetleri dikkate alınacak bir seviyeye ulaşmış olmalıdır ki Fatih Kanunnâmesi’nde şu şekilde bir maddeye konu olmuşlardır: “Ve dahi mücellidlerün işi gâyet eyü ola ve sahhâflar satduğı kitabı onun on birden ziyâdeye satmayalar.”12

Aynı düzenlemenin tadil edilmiş bir şeklinin Kanunî Sultan Süleyman döneminde hazırlanan kanunnamenin I. Ahmed döneminde (1603-1617) istinsah edilmiş nüshasına şöyle yansıdığını görüyoruz: “Ve mücellidlerün dahi işi gözlene; cild içün alacak akçeden harçların ve emeklerin gözleyüp bir miktar nafaka kendüler içün konulduktan sonra ziyâde tecavüz etmeyeler. Ve sahhâflar gözlene; satdıkları kitapda onun on birden tecâvüz etmeyeler; ederler ise haklarından geline.”13

Yukarıda zikri geçen 926 (1519) tarihli Ayasofya Evkafı’na dair mukataa defterinden öğrendiğimize göre sayımın yapıldığı bu tarihte Bedesten’in dışında da dükkânlar bulunmaktaydı ve bunlardan sahaflara tahsis edilmiş hiçbir dükkân mevcut değildi. Bundan dolayı Kapalıçarşı’nın ilk dönemlerinde, daima tekrarlandığı gibi, bir sahaflar çarşısı olduğunu söylemek mübalağalı olur.

2- Kitaplar (d’Ohsson)

Birkaç sahafın Bedesten içindeki altın, gümüş ve kıymetli taşlar satan bölgeye yerleştirilmiş olmaları da dikkat çekici bir husustur.14 Diğer taraftan aynı defterde belirtildiğine göre Bedesten dışındaki dükkânların bir kısmı mücellitlere tahsis edilmişti. Defterdeki bu bölümün başlığının da “Cild Zanaatkârları” olduğunu görüyoruz. Mücellitlere ayrılan bölümden anladığımıza göre bu tarihte çarşıda “bab” olarak adlandırılan 42 mücellit dükkânı olup bunun yedisi boştur.15 Sahafların mücellitler gibi müstakil bir çarşıya sahip olmaları herhâlde daha sonraki tarihlerde gerçekleşmiştir. İstanbul’da da ilk dönemlerde, Bursa ve Edirne’de olduğu gibi, sahaf sayısı mücellit sayısına göre oldukça azdır. Sahaflarda yeterli sayıda kitap bulunmaması ve mevcut kitapların fiyatlarının da yüksek oluşu medrese talebelerini okuyacakları kitapları istinsah/kopya etme yoluyla elde etmeye sevk ediyor ve bu da mücellitlerin faaliyet alanlarını genişletiyordu. Ayrıca bu dönemde mücellitler, Bursa ve Edirne’de olduğu gibi, cilt yapımı yanında istinsah için gerekli olan kâğıt, mürekkep ve kalem gibi yazı malzemelerini de satmaktaydılar.

XV. asrın sonlarına ve XVI. asrın ilk yarısına ait diğer bazı kayıtlarda da sahafların bulundukları yerin Bezzazistan (Bedesten) olarak belirtildiğini görüyoruz;16 Sinan Paşa’nın kardeşi Ahmed Paşa, Molla Lütfî’yi (ö. 1494) padişaha şikâyet için yazdığı mektubunda Sinan Paşa’nın kitaplarından bahsederken “[Molla Lütfî] Ben gâib iken bir Cum‘a gün haylisin satmış. Kâdî-yı asker Efendi meclisinde bi’l-müşâfehe muhâsama ‘idüp, kâdî-yı ‘asker dahi emr eyledi ki cemî‘‑i kitâbları Bezzazistan’da fakir ma‘rifetiyle emânet ola, ğavğamız, nizâ‘muz bir tarafa olunca diyü.” demektedir.17 Şuara tezkirelerinde bu dönemde yaşamış bazı sahaflardan söz edilir. XVI. asır tezkire yazarlarından Latîfî (ö. 1585), şair Likâyî’den bahsederken Bezzazistan sahaflarından olduğunu belirtir.18 Yine aynı asır tezkire yazarlarından Âşık Çelebi de (ö. 1572) şair Âfitâbî’nin âşık olduğu civandan bahsederken, Bedesten’de kitap sahafı olduğunu söyler.19 XVI. asrın ikinci yarısında, 977 (1570) tarihinde kaleme aldığı Reşehât adlı eserinde Muhyî‑i Gülşenî de (ö. 1608) Mahvî‑i Herevî’nin Bedesten’deki sahaf dükkânında bir araya gelen dönemin şairlerinden bahseder.20

Bu dönemde yaşamış başka sahafların da olduğunu sicillerdeki bazı kayıtlardan öğrenmekteyiz. Balat Mahkemesi’nde görülen bir davayla ilgili kayıtlarda şahitler arasında Sahaf Abdî Çelebi, Sahaf Yunus, Sahaf Bedreddin b. Abdullah ve Sahaf Mustafa Çelebi’nin adlarına rastlamaktayız.21 Üsküdar Mahkemesi’ne ait bir sicilde de Sahaf Muslî Çelebi b. Ahmed Çelebi’nin ismi bir alacak davası dolayısıyla zikredilmiştir.22 999 Ramazan’ında (Temmuz 1591) düzenlenen bir vakfiyedeki şahitler arasında Sahaf Bedreddin Mahmud b. Abdullah da bulunmaktadır.23 Sahaf Mustafa Çelebi b. Ahmed’in ismi de Rumeli Sadareti’ne ait 8 Rebiülevvel 1003 (21 Kasım 1594) tarihli bir kayıtta geçmektedir.24

İstanbul’daki sahaflığın Bedesten’in (Bezzazistan‑ı Atîk) kapılarından birine karşı gelen çarşıdaki dükkânlara ne zaman yayıldığını kesin olarak tespit etmek mümkün olamamaktaysa da, XVI. asrın ortalarına doğru sahafların Eski Bedesten’in Halıcılar Caddesi’ne açılan kapısından başlayan kendilerine mahsus sokağa yerleşmeye başladıkları ileri sürülebilir. XVI. asrın ortalarında İstanbul’da bulunan Petrus Gyllius, Theodosios Sütunu’nun nerede olduğundan bahsederken “Sultan Bayezid tarafından yaptırılan yeni hamama yakın bir yerde yapılmış olduğunu öğrendim. Bayezid, hamamı daha rahatlıkla yaptırabilmek için ben İstanbul’a gelmeden kırk yıl önce sütunu yıktırmıştı. Bu hamamın ötesinde, kitapçı dükkânlarının bulunduğu geniş bir cadde doğuya doğru genişler, Sultan Bayezid’in türbesi, camisi ve kervansarayıyla sona erer.”25 dediğine göre bu tarihte sahafların sayısı bir çarşı oluşturacak kadar çoğalmıştı ve sahaflar kendilerine mahsus bir bölgeye yerleşmiştiler. Muhyî‑i Gülşenî’nin de yukarıda bahsettiğimiz eserinde başından geçen bir olayı anlatırken “... Gel ardumca diyüp Bezzazistan’da Sahaflar içinden Takyeciler Kapusu’ndan başumda mücevveze ve arkamda uzun yenli çuka Bit Pazarı içinden Irğad Pazarı’ndan Okçılar’dan Kâğıtçılar içinden Şeyh Vefâ kurbunda Gürânî Mescidi yanında biraderün evine geldük.” demesinden26 sahafların XVI. asrın ikinci yarısında “Bedesten‑i Atîk” dışında kendilerine ait bir çarşıya kavuştuklarını anlıyoruz.

3- Sahaf Ahmed Efendi’nin Beyazıt Camii avlusunda kitap sergisi açma talebine dair 18 Ağustos 1848 tarihli arzuhali (BOA, A.MKT, nr. 144/38)

4- Fatih ve Yeni Cami başta olmak üzere, cami avlularında tespih ve kitap satanlar dışında bütün barakaların yıktırılmasına dair 17 Nisan 1906 tarihli Meclis-i Vükela kararı (BOA, MV, nr. 113/43)

XVI. asrın sonlarına doğru İstanbul’daki kitap ticareti önemli gelişmeler göstermiş olmalıdır ki 1589-1591 yılları arasında İstanbul’da elçilik göreviyle bulunan Ebu’l-Hasan Ali b. et-Temgrutî hatıralarında “İstanbul’da büyük sayıda kitap bulunduğunu, kütüphanelerin ve çarşının kitaplarla dolup-taştığını ve dünyanın her yerinden İstanbul’a kitap geldiğini” söylemektedir.27 Kanunî Sultan Süleyman döneminde elçilik göreviyle İstanbul’a gelen Busbecq, Viyana’ya götürdüğü kitaplarla ilgili olarak şu bilgiyi verir:

Büyük bir kısmını Efendime arz edeceğim çokça eski para getirdim. Bunun dışında, gemi dolusu değilse de bir araba dolusu Grekçe yazma ve 240 civarında kitabı deniz yoluyla Venedik’e gönderdim. Oradan da kralımın kütüphanesine konulmak üzere Viyana’ya taşınacaklar.28

Bu dönemde İstanbul’da kurulan sultan ve vezir kütüphanelerinin bile birkaç yüz kitap ihtiva ettikleri göz önüne alınacak olunursa Busbecq’in götürdüğü kitapların sayısının önemi daha iyi ortaya çıkar. 1534-1537 ve 1549-1550 yılları arasında İstanbul’da bulunan Fransız şarkiyatçısı Guillaume Postel’in de ülkesine önemli sayıda yazma eserle döndüğü bilinmektedir.29

Sahafların artık Bedesten‑i Atîk dışında bir sokağa yerleşmiş oldukları 1608 yılında İstanbul’a gelen Polonyalı Simeon tarafından da teyit edilmektedir: “Bedesten’in üçüncü kapısında yorgancılar, kitapçılar, sırmacılar ve diğer çeşitli dükkânlar vardı.”30

Hezarfen Hüseyin Efendi’nin:

“Ve şehrin vasatında sekizer kubbeli iki bezzezistan bina olunmuştur ... Bu bezzezistanın etrafında umumen İstanbul’da olan erbâb‑ı hirefin dekâkini bundan sonra zikrolunur... Dekâkin‑i erbâb‑ı hiref bunlardır ki hurûf‑ı teheccî üzere tertib olunup bu mahalde tahrir olundu: ... Harfü’s-Sad: Sandalcılar, Sorguçcular, Sandukçular, Sırmakeşler, Sahaflar...”31

şeklindeki kaydı da XVII. asrın sonlarında sahafların artık önemli bölümünün Evliya Çelebi’nin “Sahhâflar Kapusu”32 diye adlandırdığı Bezzazistan’ın kapılarından birine karşı gelen dükkânlara yerleşmiş olduklarını tekit etmektedir.

XVII. Yüzyılda Sahaflar, Kitap Ticareti ve Seyyahların Notları

XVII. asırda İstanbul’da kitap ticareti büyük bir gelişme göstermiştir. Bedesten’in içindeki ve dışındaki sahaflara İslam dünyasının çeşitli bölgelerinden satılmak için değerli eserler gelmiştir. Kâtib Çelebi de (ö. 1657) otobiyografisinde bu hususa “yirmi seneden berü sahhâflar akıdup getürdüği cümle kütüb” diyerek işaret etmektedir.33

Rönesans döneminde Arapça ve İslam dünyasına duyulmaya başlanılan ve zamanla daha da artan ilgi sonucu çok sayıda Batılının kitap temini için İstanbul’a gelmelerinin ve bazı sefaret mensuplarının ülkelerine dönüşlerinde beraberlerinde önemli sayıda kitap götürmelerinin de bu şehirdeki kitap ticaretinin gelişmesinde önemli payı vardır.34 Leiden Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki Şark Eserleri Koleksiyonu’nun nüvesini oluşturan Jacobus Golius (d. 1596-ö. 1667) ve Levinus Warner’in (d. 1619-ö. 1665) İstanbul’daki sahaflarla yaptıkları alışverişlerle ilgili dikkat çekici belgeler mevcuttur.35 XVII. asır boyunca Greaves, Pococke, Ravius, Colbert ve Erpenius gibi daha birçok Batılı şarkiyatçının da ülkelerindeki kütüphaneler için önemli sayıda yazma eser topladıkları ve bunları Levant Company gibi ticari kuruluşlar vasıtasıyla ülkelerine gönderdikleri bilinmektedir. Fransız elçisi Marquis de Nointel’le İstanbul’a gelen A. Galland, 1672-1673 yıllarını kapsayan günlüğünde, satın aldığı ve gördüğü kitaplarla ilgili bilgiler vermektedir.36 Galland günlüğünde, gördüğü, yüzün üzerinde eserden bahsetmektedir.37 Bunların birkaçını satın almak için Bedesten’e gitmiş, çoğu ise kendisine sahaflar tarafından getirilmiştir.38

Öyle anlaşılıyor ki Avrupalıların bu tür faaliyetleri rahatsız edici boyutlara ulaşmış ve kendisi de ünlü bir kitap meraklısı olan Sadrazam Şehid Ali Paşa XVIII. asrın başlarında III. Ahmed’in yabancılara kitap satışını yasaklayan bir hüküm çıkarmasını sağlamıştır. Bu hükümde sahaflar için “tamahkârlıklarından dolayı sayısız değerli kitabı etrafa, hatta Osmanlı ülkesi dışındaki yabancı memleketlere gönderdikleri”39 ifadesi geçtiğine göre sahafların Avrupalılarla olan münasebetleri dikkat çekici bir hâle gelmiş olmalıdır. Tabii ki bu hükmün çıkarılmasıyla Batı’ya olan kitap akışı durmadığı gibi sonraki asırlarda, daha da artarak devam etmiştir. Zira yabancılara kitap satışı genellikle el altından yapılmakta ve bu konuda yapılan bazı yazışmalardan ve yayımlanan hatıralardan öğrendiğimize göre kendilerine kitap alımı konusunda yabancılarla teması olan bir kısım Türklerle bazı yabancı misyon mensupları ve bu misyonlarda çalışan azınlıklar yardımcı olmaktaydı.40

Yabancılara kitap satışı ile ilgili olarak bazı kaynaklarda ve seyahatnamelerde birbirleriyle çelişen bilgiler bulunduğunu görüyoruz. Yukarıda verdiğimiz örneklerden anlaşıldığına göre III. Ahmed döneminde (1703-1730) yabancılara kitap satışını yasaklayan fermandan önce birçok yabancı, sahaflara gidip Kur’an ve dinî kitaplar dışındaki eserleri rahatça satın alabilmekteydi. Grekçe kitaplar bulup satın almak umuduyla 1637 yılında İstanbul’a gelen Şarkiyatçı Greaves, arkadaşı Turner’e yazdığı bir mektubunda Grekçe kitaplar bulmada şansının pek yaver gitmediğini fakat biraz riskli de olsa Türkçe ve Arapça eserler satın aldığını, ancak bu konuda kendisine gizlice yardımcı olan Yahudiler tarafından genellikle aldatıldığını, birkaç kere de bizzat kendisinin bu tür kitapları satan dükkânlara gittiğini yazmaktadır.41 Greaves, bazı yazma eserleri satın almak için İstanbul’a gelmiş bulunan arkadaşı Dr. Pococke’ye yazdığı 14 Haziran 1639 tarihli mektubunda ise şu tavsiyede bulunmaktadır: “Galata’daki arkadaşlarından alacağın yardımın dışında bizzat denizin öte yakasına geçerek Bazar’a ve diğer dükkânlara gidebilirsin. Dinî konulardaki kitapları satın almadıkça bunda bir tehlike yoktur.”42

Ancak bu konuda genelleme yapmak mümkün gözükmemektedir. Pococke,43 Galland gibi sahaflarla iyi ilişkiler kurup kitap satın alabilen Batılılar olduğu gibi,44 yasaklama sebebiyle değil de daha ziyade iletişim eksikliğinden dolayı bu hususta başarılı olamayan seyyahlar da vardır.45 1675 yılında Dr. Spon’la İstanbul’a gelen George Wheler’in naklettikleri bu görüşü desteklemektedir:

5- İstanbul Sahaflar Çarşısı’nın Kapalı Çarşı tarafındaki giriş kapısı

İskoçyalı olan Mr. Watson, bize İstanbul’da Türkçe, Arapça ve Farsça gibi dillerde telif edilmiş yazma eserlerin satıldığı bir çarşı olduğunu söyledi. Ancak Hristiyanların bu çarşıda dolaşmalarının tehlikeli olduğunu da eklemeyi ihmal etmedi. Nitekim Dr. Spon, çarşının yanından geçerken bazı Arapça yazmalar gördü ve pazarlık edip ucuza almak isteyince dükkâncı tarafından gâvur denilerek kovuldu ve bundan dolayı rahatsız oldu.46

XVII. asırda Sahaflar Çarşısı’ndaki sahafların sayısı, her ne kadar Evliya Çelebi’nin mübalağalı olarak verdiği 300 rakamına ulaşmış olmasa da bir miktar artmış olmalıdır. XVIII. asra ait belgelerde sahafların yerleştiği, Bedesten’in kapılarından birinin açıldığı çarşıya, “Sahaflar Sûku” yani “Sahaflar Çarşısı” denilmektedir. Bedesten’i anlatan bir destanda bu kapılardan ve burada yer alan esnaftan şu şekilde bahsedilmektedir:

Bedestende dört oldu bab
Satılır birinde kitap
Bir kapıda takyeciler
Dükkânları dolur bab
Bir kapıda fincancılar
Etrafında kolancılar
Kuyumcular bir kapıda
Dolaşmada meyancılar47

Ancak bazı sahaflar yeni oluşan çarşıya geçmeyip Bedesten içinde ticari faaliyetlerini sürdürmeye devam etmişlerdir.48 İstanbul sahaflarıyla iyi ilişkiler kuran ve çok sayıda eser satın alan A. Galland’ın 1672-1673 yıllarını kapsayan günlüğündeki 14 Eylül Çarşamba 1672 tarihli kayıtlarında sahafların bulunduğu bedesten ile ilgili şu not vardır: “Buradan Ekselans, murabba biçiminde, kubbeli ve oldukça ufak bir bina olan Bedesten’e geldi, burada hemen münhasıran altın çubuk tüccarlarıyla kitapçılar vardır.”49

Başka bir Fransız kaynakta daha ayrıntılı kayıtlar bulmak mümkündür:

Burası kuyumcuların, cevahircilerin, sırmalı çuha ve daha başka pek kıymetli eşya satanların mallarını teşhir ettikleri yerdir. Bu yer, etrafları duvarla örtülü, altı ayak genişliğinde iki büyük hâlden mürekkeptir ve bunların birbirine mütenazır dört kapısı olup bütün yolların birleştiği noktada büyük bir kubbe vardır. Bu hâllerin her tarafı kubbelidir ve büyük kubbe yirmi sütuna dayanmaktadır. Duvarlarla sütun içlerinde, altı ayak genişlikleri ve dört ayak enleri bulunan, dolaba müşabih birçok küçük dükkân bulunup bunların önlerinde satılık eşyayı teşhire mahsus küçük masalar mevcuttur.50

Galland’ın yukarıdaki kaydından anladığımıza göre XVII. asrın sonlarında da sahafların bir bölümü hâlen Bedesten’in içerisinde bulunmaktadır. İngiliz şarkiyatçı Greaves, arkadaşı Pococke’ye yazdığı 14 Haziran 1639 tarihli mektubunda yazma eser satın almak için Bazar’a ve dükkânlara gitmesini öğütlediğine göre o tarihte sahafların bir kısmı Bedesten içinde bir kısmı da dışındaki dükkânlarda bulunuyordu.51 Aksi takdirde Evliya Çelebi’nin bu dönem için bir miktar abartarak bahsettiği 60 sahaf dükkânını ve 300 adet sahafı bu küçük binaya sığdırmak oldukça zor olacaktır. 1151 (1738) tarihli bir belgede Ayasofya‑i Kebir Vakfı’ndan Bezzazistan‑ı Atîk’deki “ayda on iki akçe üç pul icâreli bir bâb sahaf dükkânı”ndan bahsedildiğine göre, Ayasofya Vakfı’na ait dükkânlardan sahaflara tahsis edilen birkaçı varlığını daha sonraki tarihlerde sürdürmekteydi.52 XIX. asrın başlarında İstanbul’a gelen İspanyol seyyahı Ali Bey de (Domingo Bedia y Leblich) Bezzazistan’ı gezerken burada birkaç kitapçı dükkânı gördüğünü söylediğine göre, Bedesten içindeki sahaflar, çarşı içindeki yerlerini bu tarihlerde de muhafaza etmekteydiler.53 Ancak sahafların büyük ekseriyeti Bedesten dışındaki Sahaflar Çarşısı’na yerleşmiş bulunuyorlardı. Sahafların bu çarşıdaki ticari faaliyetleri dikkat çekici bir boyuta ulaşmış olmalıdır ki Kapalıçarşı esnafından söz eden bir destanda sahaflara da şöyle temas edilmektedir:

Vardım baktım sahaflara
Sözüm yoktur esnaflara
Mest pabuç lazım oldu
Sapıverdim haffaflara54

Bedesten içindeki sahaflar ticari faaliyetlerini “dolap” denilen mekânlarda yürütmekteydiler. Kanunî döneminde (1520-1566) İstanbul’a gelen Hans Dernschwam bu dolapları “yolların kenarlarında yerden bir, bir buçuk arşın yükseklikte ve öne, yola doğru iki arşın genişliğinde yüksek ve güzel tahta sekiler” 55 şeklinde tasvir eder. Sahaflar Bedesten dışındaki çarşıya geçince müstakil dükkânlara kavuştular ve tarih içindeki varlıklarının en uzun dönemini 1894 depremine kadar bu çarşıda geçirdiler. Ancak çarşıda da dükkânlar yanında dolaplar da bulunmaktaydı. Depremden sonra da geçici olarak taşındıkları Hakkâklar Çarşısı’na sürekli olarak yerleştiler ve ticari faaliyetlerini burada sürdürmeye devam ettiler. 1864 yılında İstanbul’a gelen René du Parquet, Sahaflar Çarşısı’nın insanı cezbetmeyecek bir görünümü olduğunu söyler.56 XIX. asrın sonlarında İstanbul’da bulunan Amerikalı misyoner Henry Dwight da “Terlikçiler yanındaki tonozlu uzun sokak” şeklinde bahsettiği Sahaflar Çarşısı’ndaki dükkânların küçük ve kullanışsız olduğunu, kitapların yığın hâlinde raflarda enlemesine yattığını ve kitapçıların, kitapların isimlerini [bulmada] kolaylık olsun diye Batı’daki uygulamanın aksine sırtları duvara dönük olarak yatan kitapların yan taraflarına yazdıklarını belirtir.57

Belgelerde büyüklükleri “bir kepenk” şeklinde belirtildiğine göre bu dükkânlar oldukça küçük olmalıdır. Bu dükkânların iç düzenlenmesiyle ilgili bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. C. White dışındaki seyyahlar bu konuya pek temas etmezler. White’ye göre sahaf dükkânları diğer dükkânlara göre daha gösterişsizdir. Kapıları herkese açıktır. Kitaplar minderler üzerinde oturan sahafların arkalarındaki raflar üzerinde veya [direkler arasındaki] boşluklarda yanlamasına üst üste yerleştirilmişlerdir. İnsanı çeken bir yönleri yoktur.58

Fatih Cami ve Civarında Sahaflık Faaliyeti

İstanbul Bedesteni ve Sahaflar Çarşısı (Sahaflar Sûku) dışında İstanbul’da sahafların bulunduğu diğer bir bölge de Fatih Camii avlusu ve civarıydı. Fatih Medreselerinde tedrisat başladıktan sonra özellikle de cami avlusunda medrese talebelerinin kitap ihtiyacını karşılamak için küçük çaplı bir kitap ticareti başlamış olmalıdır. Ancak buradaki ticari faaliyetin erken safhalarına dair elimizde herhangi bir belge yoktur. XVI. asırda Fatih civarındaki Karaman Pazarı’nda şair Zeynî’nin bir sahaf dükkânı açıp zengin olduğunu tezkireci Âşık Çelebi nakletmektedir.59 XVIII. asrın başlarında Şehid Ali Paşa’nın (ö. 1716) kitapları müsadere edildiğinde, bir kısmı Fatih Camii avlusunda satılmıştı. III. Ahmed’in bu konudaki hatt‑ı hümayununda bu satışla ilgili olarak şu ifadeler bulunmaktadır: “... Ve değer bahalarıyla furuht eylemek üzere bir günde furuht olunacak kadar kitabı ihrac ve furuht ve ahşam oldukta Bezzazistanda mı olur, câmide mi olur sanduğı cümlenüz mühürleyüp zinhar tebdîl ve tağyîrden be-ğayet ihtiraz eyleyesiz.”60

6- Beyazıt Sahaflar Çarşısı (İRHM)

Fatih Camii avlusundaki kitap mezatları daha sonraki tarihlerde de devam ettiğine göre bu bölgede kitap ticaretiyle uğraşan bir esnaf gurubu varlığını sürdürmekteydi. Sahafların faaliyetini düzenleyen 25 Safer 1191 (4 Nisan 1777) tarihli bir fermanda “külliyetlü kütüb olup müddet‑i yesîrede bey‘i netice bulmadığı sûretde Âsitâne’de Ebu’l-feth merhûm Sultân Mehmed Hân Hazretleri Câmi‘‑i Şerîfi hâricinde hâzır olan müşterilere ve sahaflara ve şeyhleri ve dellâllarından ba‘zıları müzayede ve nidâsıyla bey‘e arz” denilmesi, Fatih Camii avlusunda kitap ticaretinin uzun süre devam ettiğini gösterir.61 Burada yapılan mezatlarda kitapların muhafazasında cami müştemilatından yararlanıldığı için cami kayyımlarına ve kayyımbaşına bir ücret ödenmekteydi. Evahir‑i Rebiülevvel 1093 (Nisan 1682) tarihli muhallefatındaki62 bir kayıttan öğrendiğimize göre, eski Filibe Kadısı İmamzade Mehmed Sa‘dî Efendi’nin “câmide bey’ olunan kitâb için” kayyımlara 360 akçe; 22. Muharrem 1146 (5 Temmuz 1733) tarihli muhallefatında belirtildiğine göre, Mevkûfâtî el-Hâc Mehmed Beyefendi’nin kitapları Fatih Camii avlusunda mezat edildiğinde de “kütüb hıfzı içün Sultân Mehmed kayyımbaşısına” 4 kuruş verilmişti.63 23 Şevval 1173 (8 Haziran 1760) tarihli bir belgede “Sultan Mehmed’de dört günde kütüb bey’ olunmağla sâir kayyimlere verilen” ücretten bahsedilmektedir.64 Şeyh İsmail Efendi’nin muhallefatında kitaplarının müzayedesi dolayısıyla Sultan Mehmed Cami‑i Şerifi kayyimlerine 2.400 akçe ücret verildiği belirtilmektedir.65 23 Safer 1193 (12 Mart 1779) tarihli bir belgede de “kütüb‑i mezbûre Sultan Mehmed Câmii’nde bey‘ oldukta kayyimlere verilen” ücretten söz edilmektedir.66 5 Zilkade 1215 (20 Mart 1801) ve Gurre‑i Cemaziyelahir 1216 (Ekim 1801) tarihli iki belgede “Sultân Mehmed Hân Câmi‑i Şerîfi avlusunda” satılan kitaplardan bahsedilmektedir.67 Bütün bu örneklerden anlaşıldığına göre Fatih Camii avlusunda da zaman zaman kitap müzayedeleri yapılmaktaydı.

Ancak A. Galland başta olmak üzere, diğer ecnebilerin Fatih Camii civarında cereyan eden kitap ticaretinden söz etmemeleri, burada daha ziyade dinî ilimlerle ilgili klasik eserlerin ve medrese öğrencilerinin ihtiyaç duydukları ders kitaplarının satıldığını gösterir. Fatih Camii avlusundaki ve civarındaki kitap ticareti XX. asra kadar süregelmiştir. 1908 yılında İstanbul’da bulunan Amerikalı misyoner H. G. Dwight, Feyzullah Efendi Kütüphanesi hafız‑ı kütübünden bahsederken, kütüphaneyi açmak yerine, vaktinin çoğunu Fatih Camii avlusundaki kitapçı dükkânında geçirdiğini söyler.68 XX. asrın başlarında ramazanlarda Beyazıt Camii’yle birlikte Fatih Camii avlusunda da sahaflar sergi açmaktaydılar. Necib Âsım bu durumu şöyle dile getirmektedir:

O sahaflar vaktiyle müreffeh idiler. Ramazanlarda Bayezid ve Fatih camilerinde sergiler açarlar, türlü kitaplar yayarlar idi. Buraya sadrazamlar, vezirler, ilim meraklıları gelir alışveriş ederlerdi. Benim bildiğim Ahmed Vefik Paşalar, Saîd Paşalar, Rıza Paşalar hep bu sergilerin müdavimi idi. Sahaflar böyle sergi ile de kalmazlardı. Ellerinde birer çıkın kitap ile her gecelerini bir kitap muhibbinin yalısında, konağında geçirirler idi.69

İstanbul’daki sahafların büyük bir kısmı Kapalıçarşı’da bazı yangınlara maruz kaldılarsa da70 1894 depremine kadar burada faaliyetlerine devam ettiler.71 Gurre‑i Zilkade 1207 (10 Temmuz 1793) tarihinde yapılan bir esnaf sayımında “Sultân Bâyezîd‑i Velî Câmi‑i Şerîfi’nin dâhil ve hâric havluları ve civârında” mevcut esnaf arasında kâğıtçıyan, devâtçıyan ve müzehhibân esnafı tespit edilmişse de bu bölgede herhangi bir sahaf dükkânının mevcut olduğu görülmemiştir.72 Demek ki bu tarihlerde bu bölgede bulunan sahafların hepsi Bedesten’de ve Kapalıçarşı’daki Sahaflar Çarşısı’nda ticaretlerini sürdürmekteydiler.

Sahafların Dağıldığı Diğer Mekânlar: Hakkâklar Çarşısı, Kapalıçarşı

Ancak XIX. asrın ortalarından itibaren az sayıda da olsa Çarşı dışındaki bölgelerde ve Hakkâklar Çarşısı’nda faaliyet gösteren sahafların da bulunduğunu gösteren bazı belgelere rastlamaktayız. Mesela Sahaf Hasan Efendi b. Abdullah, Hocapaşa’daki Muhsinoğlu Hanı’nın altında faaliyet göstermekteydi.73 Sahaf Ahmed Efendi b. Mustafa da Sahaflar Çarşısı’nın içindeki dükkânlardan birinde değil de “Çârşû-yı Kebîr’de İstanbul Ağası Hanı’nda tabaka‑i ulyâda vâki‘ bir odada” ticari faaliyetlerini sürdürmekteydi.74 1301 (1883) tarihli bir muhallefat kaydında Ahmed Efendi adlı şahıstan “Sultân Bâyezîd‑i Velî Câmi‘‑ i şerîfi kurbunda Hakkâklar Çârşûsu’nda sahhâf esnâfından” şeklinde söz edilmektedir.75 1309 (1892) tarihli bir sicil kaydında da bir sahafın dükkânından bahsedilirken “Hakkâklar Çârşûsu’nda, dükkânında” denilmektedir.76 1282-1291 (1865-1874) yılı gazete ve dergilerinde de Hakkâklar Çarşısı’nda sahaflık yapan Bekir Efendi, Ahmed Efendi ve İçelli Mehmed Efendi’nin dükkânlarından söz edilir. Depremden önce Sahaflar Şirketi’nin de Hakkâklar Çarşısı’nda bir dükkânı vardı.

7- Sahaflar Çarşısı’nın da içinde yer aldığı Kapalıçarşı’nın planı

Deprem öncesinde Kapalıçarşı’da faaliyet gösteren sahafların sayısı kırk civarında olmalıdır. 30 Zilkade 1310 (14 Temmuz 1893) tarihli bir belgeden öğrendiğimize göre “Ermeni milletinden Aydala namında bir şahıs” Sahaflar Çarşısı’nda elinde esnaf tezkiresi de olmadığı hâlde bir dükkân kiralayıp dinî kitaplar satmaya ve kitap mezatlarına iştirak edip pey sürmeye başlayınca, çarşı esnafı ayaklanmış ve kethüdalarının öncülüğünde bu şahsın çarşıdan çıkarılması için Meşihat’a başvurmuşlardır. Bu hususta hazırlanan yazıyı 27 sahafın ve yedi münâdînin, yani kitap tellalının imzaladığını görüyoruz. Kethüdanın öncülüğünde gerçekleştirilen bu harekete sahaf esnafının büyük bölümünün katıldığını tahmin edebiliriz. Bu belge vasıtasıyla hemen depremden önce çarşıda bulunan sahafların isimlerini de öğrenmek mümkün olmaktadır.77

Bugünkü Sahaflar Çarşısı’nın Sabit Mekân Olmaya Başlaması

Deprem sonrası çarşıdaki sahaflara “Beyâzîd Câmii’nin türbe cihetinde kâin açıklıkta birer dolap koyarak ahz u i‘tâ eylemelerine müsâade” edilmiş ve sahaflar geçici olarak buraya yerleşerek ticaretlerini sürdürmüşlerdir. Necip Asım “Kitapçılık” adlı yazısında bu konuya şöyle temas eder: “Hatta İstanbul’daki zelzele münasebetiyle Çarşı kapalı kaldığı müddetçe sahaflar işsiz kalmadılar. Şimdi lokantalar, kahvehanelerle işgal olunan Sultan Bâyezid Türbesi’nin önündeki sefâhathâne yerini barakalarla sahaf çarşısı yapdılar idi.”78 Ancak bir süre sonra Hakkâklar Çarşısı olarak adlandırılan bu yerde fes ticareti yapan esnafın Kapalıçarşı’ya geçmeleri üzerine sahaflar burada sürekli olarak yerleşmiş oldular. Sahaflardan bir kısmı da Kapalıçarşı’nın tamirinden sonra eski yerlerine döndüler. Nitekim Zaptiye Nezareti’nden yazılan 21 Kanunuevvel 1315 (Şubat 1900) tarihli bir yazıda, Rusya’nın sabık Dâhiliye nazırının “Çârsû-yı Kebîr”deki sahâf dükkânlarını ziyaret ettiği belirtilmektedir.79 Müze‑i Hümayun’dan Maarif Nezaretine yazılan 8 Rebiülevvel 1332 (6 Mart 1914) tarihli bir yazıda da “Sahaf Çârşûsu ve Bedestân ve sâire gibi bey‘ ü şirâ mahalleri”nden bahsedilmektedir.80 Bu da sahafların bir bölümünün depremden sonra yenilenen Kapalıçarşı’daki dükkânlarına geri döndüklerini ve faaliyetlerini burada sürdürmeye devam ettiklerini göstermektedir. 1990’lı yıllara kadar Kapalıçarşı’nın içinde “Sahaflar Çarşısı Sokağı” adını taşıyan bir sokak bulunmaktaydı.81

Matbu Eserlerin Yaygınlaşması ve Sahaftan Kitapçıya Geçiş Süreci

XVIII. asrın sonlarına kadar sahaflık geleneksel biçimde, yani kitap pazarında tedavül eden yazma eserlerin alım-satımı şeklinde yapılagelmiştir. Sahafların büyük çoğunluğu ise ticari faaliyetlerini İstanbul merkezli olarak gerçekleştirmişlerdir. XIX. asır ise sahaflıkta önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Matbu eserlerin kitap pazarına girişi, eğitim sistemindeki reformlar, yeni okulların açılması, okuma yazma oranındaki yükseliş ve yeni ortaya çıkan okuyucu kitlesinin ilgi duyduğu kitaplar sahaflık mesleğinin de bir değişim sürecine girmesine sebebiyet vermiş ve sahafların bir kısmı geleneksel sahaflıktan önce kitapçı-sahafa, daha sonra da yayıncı-sahafa dönüşmüştür. XIX. asrın ikinci yarısında da eğitim sisteminin taşraya da yayılışına paralel olarak ortaya çıkan yeni okuyucu kitlesinin taleplerini karşılamak için birçok şehirde, genellikle İstanbul’daki yayıncı ve matbaacıların bastıkları kitapların satışını yapan kitapçı-sahaflar ortaya çıkmıştır.

XIX. asrın başlarına kadar, birkaç istisna dışında,82 sahaf tabiri sadece yazma eserlerin alım-satımını yapan esnaf için kullanılmaktaydı. XIX. asrın ortalarına doğru kitap basımına ilginin artması ve ikinci yarısında da yaygınlaşması sonucunda matbu kitaplara olan talebin artmasıyla bazı sahaflar da bu tür kitapları satmaya başladılar. Ancak matbu eserlerin sahaf dükkânlarına giriş süreci biraz ağır seyretmiştir. Bir süre sonra durum değişmiş ve Müteferrika baskısı eserlerle Üsküdar ve Mühendishane matbaalarında basılan kitaplar sahaf terekelerinde görülmeye başlanmıştır.83 Matbu eserlerin de yavaş yavaş kitap ticaretinde yer almasıyla matbu kitap satanlar da uzun bir süre sahaf şeklinde adlandırılmaya devam edilmiş ve sahaf-kitapçı sözcükleri birbirlerinin yerine fark gözetilmeden kullanılmıştır. 18 Ramazan 1264 (18 Ağustos 1848) tarihli bir belgede Takvimhane‑i Âmire’de bastırılan kitapların satışını yapan mirî kitapçısı Ahmed Rüşdî Efendi’den “Sahhâf Ahmed Rüşdî Efendi” şeklinde bahsolunmaktadır.84 Ancak aynı belgede Rüşdî Efendi’nin kendisinden “Kitapçı Ahmed Rüşdî” şeklinde bahsettiğini görmekteyiz. Ahmed Rüşdî Efendi’nin Sahaflar Çarşısı’nda dükkânı da bulunmaktaydı. 1279 (1862) tarihli diğer bir belgede de muhtemelen aynı Rüşdî Efendi’den “Tab‘hâne‑i Âmire sahaflığı hizmetinde istihdam olunmakda”85 diye söz edildiğine göre, bu tarihlerde artık hem yazma hem de sadece basma kitapları satanlar için de sahaf tabiri kullanılabilmekteydi.86

II. Meşrutiyet’in yayın alanında sağladığı serbestlik neticesinde önemli sayıda kitap basılmaya başlanınca, matbu kitapların satışı için sınırlı sayıdaki sahaf dükkânı yeterli kitap dağıtım ağını oluşturamayacağı için, bu konuda Sahaflar Çarşısı’ndaki ve Hakkâklardaki sahaf87 ve kitapçıların yanında kâğıtçı, mücellit, tütüncü, tönbekici, sucu, resimci, ciltçi, çaycı, kaşıkçı, miskyağcı dükkânları ve gazete satıcılarıyla kıraathaneler devreye girdi.88 Bu husus birtakım kitapların basımı dolayısıyla gazete ve mecmualara verilen ilanlarda açıkça görülmektedir.89

Hakkâklarda ve Kapalıçarşı’daki Sahaflar Çarşısı’nda bulunan bazı dükkânlarda matbu kitap da satan sahaflar90 icra-yı faaliyet ettikleri gibi, sadece matbu kitap satışıyla meşgul olan kitapçılar da Kapalıçarşı’dan civardaki hanlara ve Bâbıâli’ye doğru yayılmaya başlamışlardır. Selim Nüzhet’in [Gerçek] tespitine göre 1908 yılında Hakkâklar Çarşısı’ndaki 52 ve Bedesten’deki 17 sahaf dükkânının yanında Bâbıâli ve çevresinde 35 ve Beyazıt’ın çeşitli bölgelerinde 20 kitapçı dükkânı bulunmaktaydı.91 Ahmed Rasim, Beyazıt’taki kitapçıların birkaçının Mürekkepçiler Çarşısı’nın içinde, bir kısmının ise Bedesten sırtında toplandığını söylemektedir.92 Fatih Camii, Yeni Camii ve bazı büyük camilerin avlularında da kitapçı barakaları bulunmaktaydı.93

Sahaf-Kitapçı Sözcüklerinde Yol Ayırımının Başlaması

Bu dönemde bir süre sahaf-kitapçı sözcükleri birbirlerinin yerine fark gözetilmeden kullanılmışsa da XIX. asrın ortalarına doğru bazı belgelerde bir ayrışma görülmeye başlanmıştır. 24 Cemaziyelevvel 1258 (2 Ağustos 1842) tarihli bir belgede Sahaf Osman Efendi b. Hüseyin’in Vezir Hanı’ndaki dükkânının gedik hakkından bahsedilirken “kitapçı gediği” denilmekte, Sahaflar Çarşısı’ndaki dükkânının gediğinden ise “sahaf gediği” şeklinde söz edilmektedir.94 Demek ki XIX. asrın ortalarında Hakkâklar Çarşısı’nda bulunan esnaf, sahaf diye adlandırılmaya devam edilirken şehrin diğer bölgelerine yayılanlar da kitapçı olarak anılmaya başlanmıştır. Bu ayrıştırmanın güzel bir örneği Mekke’de Kâbe’nin Bâbü’s-Selâm kapısı dışında bulunan kitapçılardan birinin tabelasında görülmektedir. Eskiden sahaflık yapan bu dükkân sahibi, matbu eser ticareti yapmaya başlayınca iş yerinin tabelasına bunu “mektebe95 [kitapçı dükkânı] sâbıkan sahaf [eskiden sahaf]” şeklinde aksettirmiştir.96 Bâb Mahkemesi’ndeki 28 Safer 1313 (20 Ağustos 1895) tarihli bir kayıtta her iki sözcük aralarında fark gözetilerek birlikte kullanılmıştır: “Sahhâf esnâfından İsmâil Efendi b. İbrâhîm ve Münîf Ağa b. Sâdık ta‘rifleriyle ... kitâbçı esnâfından Alî Efendi b. Tâhir...”97 Ancak fark gözeterek yapılan bu adlandırmalar genel bir uygulamaya dönüşmemiş,98 imparatorluğun son dönemlerine kadar matbu kitap satan iş sahipleri sahaf olarak adlandırılmaya devam edildiği gibi, bazı sahaflar da kendilerini kitapçı olarak adlandırmada bir mahzur görmemişlerdir.99 Hatta sahaflık Müslümanlara mahsus bir meslek iken, belgelerde bazı yabancı kitapçılar için bile sahaf sözcüğü kullanılmıştır.100

Sahafların Basma Dinî Kitap Satmaya Başlamaları ve Sahaf Profilinin Değişmesi

XIX. asrın başlarında sahaf dükkânlarında artık çok sayıda basma dinî kitaplar görülmeye başlanır. Mushaf ticaretinde yoğunlaşan101 Sahaf Hâfız Süleyman Efendi’nin dükkânında, 20 Birgivî ve Şerhi, 19 Amentü Şerhi, 68 Amme ve Elif-ba cüzleri vardır.102 Matbu eserlerin yaygınlaşmaya başlaması ve bunun kârlı olduğunun görülmesi, bazı sahafları toptan kitap satıcılığına ve kitap basımına yöneltmiştir. 10 Şevval 1257 (25 Kasım 1841) tarihinde terekesi tespit edilen el-Hâc Hüseyin Ağa b. Ömer toptan kitap ticaretine yönelen ve bu yolla iyi para kazanmış olan sahaflardan biridir. 104.121 kuruşluk bir servete sahiptir. İki cariyesi, iki gulamı ve bir sefinede de 6.000 kuruş değerinde bir ortaklığı vardır. Terekesinde bastırdığı veya toptan satışını yaptığı yüzlerce nüshası olan 6 kitap vardır: 156 Muhammediye Şerhi, 238 Dîvân‑ı Vehbî, 72 Hümâyûnnâme, 123 Alî Efendi Fetvâsı, 133 Târîh‑i Ebû Necîb, 103 Târîh‑i Ebû Alî Sinâ. Hüseyin Ağa İstanbul dışına da toptan kitap satıyor olmalıdır ki Rizeli İbrâhîm Efendi’den 4.750, Şamlı el-Hâc Hüseyin Ağa’dan da 10.350 kuruş alacağı vardır.103 Sahaf Geredeli Ali Efendi de Ceride Basmahanesi’ndeki Yasef bezirgâna 4.371 kuruş borcu olduğuna göre, kitap bastıran sahaflardan biri olmalıdır.104

XIX. asrın ortalarında basma kitap ticaretine yönelen sahafların sayısında bir artış görülür. Sahaf el-Hâc Ali Efendi öldüğünde, elinde sattığı ders kitaplarıyla halk hikâyelerinden yüzlerce nüsha bulunmaktadır. Bu kitaplardan bir kısmı “eczâ” hâlinde yani ciltsizdir. Alî Efendi, öyle anlaşılıyor ki bunları müşteri çıktıkça ciltletip satmaktadır. Alî Efendi’nin bazı sahaflardaki alacağı da bastığı kitapların satışı dolayısıyla olmalıdır.105 Sahaf Seyyid el-Hâc Hasan Efendi de toptan basma kitap ticaretiyle meşgul olan sahaflardan biridir. 7 Receb 1271 (26 Mart 1855) tarihli terekesinde “Hüseyin Efendi zimmetinde kitâb şirketinden” olan 1.366 kuruşluk alacağından bahsedilmektedir. Sahaf Süleyman Efendi’den de 500 kuruş alacağı vardır. Dükkânındaki bazı matbu eserlerin 300-1.000 arası nüshası bulunmaktadır. İstanbul dışındaki sahaflara da kitap satıyor olmalı ki Şamlı Mehmed Efendi b. Mehmed’de olan 8.510 kuruşluk alacağının tahsili için ölümünden sonra hanımı Emine Hanım mahkemeye müracaat etmiş ve alacağının tahsilini istemiştir.106 Sahaf Hasan Efendi yeterli sermayesi olmadığı için birçok kişiden borç almıştır. Bunlar arasında Sahaf Halil Efendi’ye olan 9.721, Kâğıtçı İsmâil Efendi’ye olan 1.254 ve Cerideci Çörçil’e [William Churchill] olan 3.598 kuruşluk borçları dikkat çekmektedir.107

Sahaf Karahisarî Ali Rıza Efendi’nin, 17 Muharrem 1294 (1 Şubat 1877) tarihinde vefat eden oğlu Mehmed Sadeddin Efendi’nin toptan kitap ticaretini oldukça geliştirmiş olduğunu görüyoruz. Mehmed Sadeddin Efendi 48 farklı kitabın dağıtımını yapmaktadır. Bunlardan önemli bir kısmı babasının ve daha sonra da kendisinin bastığı kitaplardır. Dükkânında dinî kitaplar yanında tarihe, edebiyata dair eserler ve halk hikâyeleri de vardır. Çok satılan Âşık Garib Hikâyesi’nin 300, Kara Davud’un 200, Yıldıznâme’nin de 300 nüshası bulunmaktadır.108 Mehmed Sadeddin Efendi’nin 210.025 kuruşluk, dönemine göre oldukça önemli bir servete sahip olması, kitap ticaretinde başarılı olduğunu göstermektedir. Mehmed Sadeddin Efendi aynı zamanda Sahaf İbrahim Lâmi‘’î ve ileride kendisinden bahsedeceğimiz 24 Şaban 1309 (24 Mart 1892) tarihinde vefat eden dönemin en zengin sahaflarından Karahisarîzade Seyyid Mustafa Esad Efendi’nin kardeşidir.

Toptan kitap ticareti yapan sahaflardan biri de el-Hâc Nuri Efendi b. Ömer’dir. 14 Şevval 1313 (29 Mart 1896) tarihli terekesindeki109 4.252 kitabın bir kısmı eczâ hâlinde, yani ciltlenmemiştir. Nuri Efendi’nin dükkânında bu şekilde 505 Tercüme‑i Mirkât, 380 Hüdâyî Dîvânı, 580 Keşkül, 1.028 Münşeât‑ı Azîziye ve 1.000 Hâbnâme‑i Veysî bulunmaktadır. Önemli bir kitapçı olmasına karşılık, Nuri Efendi’nin serveti şaşılacak derecede düşüktür. Akla ilk gelen, müzayedede bu tür kitapların rağbet görmediği için değerini bulamamış olmasıdır. Satış fiyatlarına göre Münşeât‑ı Azîziye’nin fiyatı 2.4 kuruşa, Hüdâyî Dîvânı’nın fiyatı 1,5 kuruşa ve Hâbnâme‑i Veysî’nin fiyatı da 0.05 kuruşa gelmektedir. Ciltli olarak satılan Şefîk-nâme 1,27 kuruşa, el-Münkızü mine’d-dalâl 0,8 kuruşa müşteri bulabilmiştir. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumun da bunda payı olsa gerekir. Yine toptan kitap ticareti yapan Bosnevî el-Hâc Muharrem Efendi b. Osmân’ın 20 Zilkade 1320 (18 Şubat 1903) tarihli terekesinde de110 benzer bir durum vardır. Muharrem Efendi’nin dükkânında 40-50 çeşit kitabın 100-1.500 arası nüshası bulunmaktadır. Bazı dinî kitaplarla ders kitapları hariç, diğerleri oldukça ucuz fiyattan satılmışlardır. Sahaf Bosnevî el-Hâc Muharrem Efendi’nin bir de matbaası vardır ve kitapları Sahaflar veya Hakkâklar Çarşısı’ndaki bir dükkânda değil de yeri belirtilmeyen mağazasında bulunmaktadır.

Bazı sahafların ders kitabı ve halkın ilgi gösterdiği kitapların ticaretine yoğunlaştığını görmekteyiz. Sahaf Ahmed Efendi b. Mustafa’nın dükkânında yüzlerce kitabın 20-50 arası nüshaları bulunmaktadır.111 Sahaf Mustafa Efendi b. Abdullah’ın dükkânında diğer kitaplar yanında Arap grameriyle ilgili 920 İbn Akîl, 135 Adalı vardır.112 Hüseyin Hilmi Efendi b. Kürtoğlu Abdullah’ın kitaplarının büyük çoğunluğunu matbu ders kitapları teşkil etmektedir. Kavâid‑i Fârisî’nin 362, Kavâid‑i Sarfiyye’nin 313, Şurût‑ı Salât’ın 828 ve Ta‘lîmü’l-evzân’ın 439 nüshası vardır.113 Kasab İvaz Mahallesi imamı Sahaf el-Hâc Ömer Efendi b. Ömer’in dükkânında diğer matbu kitapların yanında 1.000 Baytârnâme, 70 Kısas‑ı Enbiyâ ve 176 Hediyyetü’l-kudât bulunmaktadır.114

23 Cemâziyelâhir 1309 (24 Ocak 1892) tarihli terekesinden öğrendiğimize göre, Sahaf Hafız Ahmed Efendi kitap satışı yanında basım işiyle de uğraşmaktadır. Zira terekesinde “kitap için baskı taşı 7 adet: 1.442 kuruş” şeklinde bir kayıt görülmektedir. Ahmed Efendi’nin Hakkâklar Çarşısı’ndaki dükkânındaki bazı kitapların 2.000’e kadar nüshası bulunmaktadır. Mesela harekeli Dürr‑i Yektâ’nın 2.090, Mecmûatü’l-mühendisîn’in 960, Telhîs Metni’nin 631, Tuhfe‑i Vehbî’nin 1.495 ve Eyyühe’l-veled şerhinin 1.200 nüshası mevcuttur.115 24 Şaban 1309 (24 Mart 1892) tarihinde vefat eden Sahaf Karahisarîzade Seyyid Mustafa Esad Efendi’nin Molla Güranî Mahallesi’ndeki evinin karşısında bir matbaası bulunmaktadır. Terekesindeki birçok kitabın yüzlerce nüshası yanında, matbaa tezgâhı ve baskı taşları da vardır. Mustafa Esad Efendi, bastığı kitapların yanında, bazı tarih eserlerinin toptan satışını da yapmaktadır: “Basma Târih‑i Râşid takım 363: 5.124 kuruş; Basma Târih‑i Râşid cild‑i râbi‘ eczâ 150: 300 kuruş; Basma eczâ Târih‑i Râşid, takım 95: 1.420 kuruş; Basma Târih‑i Âlî, takım 324: 3.240 kuruş; Basma Târih‑i Taberî, takım 780: 15.600 kuruş.” Mustafa Esad Efendi kitap ticareti dolayısıyla 795.343 kuruş gibi dönemine göre oldukça önemli bir servete sahip olmuştur.116

6 Zilhicce 1327 (19 Aralık 1909) tarihinde vefat eden Hacı Küçük Camii imamı Sahaf el-Hâc Mehmed Efendi’nin Hakkâklar Çarşısı’ndaki dükkânında bulunan kitapları, artık XX. asrın başlarında matbu kitapların, kitap pazarını neredeyse tamamen ele geçirdiklerini göstermektedir. Mehmed Efendi’nin dükkânında bazı yazma eserler varsa da, kitapların çoğu matbudur ve bunların da çok sayıda nüshası vardır.117

Sahaftan dönme kitapçıların yayın politikasında bir husus dikkati çekmektedir. Bu sahaf-kitapçıların hemen hemen hepsinin XIX. asrın ilk yarısında yayınladıkları eserler, ticaretlerindeki geleneksel çizgileriyle uyumludur. Asırlardır sattıkları dinî ilimlerle ilgili eserler yanında halka yönelik birtakım kitaplar ve az da olsa bazı tarih kaynaklarını basmışlardır. Bastıkları kitaplar arasında şiir, hikâye, roman, tiyatro türünde eser pek görülmez. Dükkânlarında başka yayıncıların bastıkları bu tür eserleri satmayı bile bir süre kabul etmemişlerdir. Bu tür eserler okuyucuya şehrin diğer bölgelerindeki kitapçılar ve diğer başka meslek mensupları tarafından ulaştırılmıştır. Ancak eğitimin yaygınlaşmasından ötürü oluşan yeni okuyucu kitlesi sahaf-kitapçıları da yayın politikalarını değiştirmeye zorlamıştır.

Galata ve Pera Kitapçıları ve Yabancı Dilde Kitapların Dolaşımı

XX. asrın başlarında artık matbu kitap ticaretiyle meşgul olan kitapçı dükkânları Bâbıâli yanında şehrin diğer bölgelerine de yayılmış bulunuyorlardı. Devrin gazetelerinde “Beyoğlu, Galata ve Üsküdar cihetlerinde bulunan bilumum sahaf ve kitapçılardan” bahsedildiğine göre bu bölgelerde kitapçılıkla uğraşan esnaf sayısı kayıt altına alınmayı gerektirecek kadar çoğalmış olmalıdır.118 Galata ve Pera’daki (Beyoğlu) kitapçı dükkânlarının hemen hemen hepsi gayrimüslimler tarafından işletilmekteydi ve bir kısmı da daha XIX. asırda kurulmuştu.119 Asrın başlarında Galata’da Batı dillerinde eserler satan bir kitapçıdan Fransız elçisi Choiseul-Gouffier şöyle söz etmektedir:

Yunanca, Latince veya Avrupa dillerinde yazılmış bir kitap satın almak istiyorsanız Bazar’daki Türklerin dükkânlarına gitmeyeceksiniz. İstanbul’da Batı dillerinde kitap satan tek bir dükkân vardır. Galata’daki bu dükkâna defalarca gittim. İki metre karelik küçük bir dükkân. İçeriye ancak kitapların üzerinden atlayarak girebiliyorsunuz. Oturacak bir yer olmadığı için kitap yığınlarının üzerine oturmalısınız. Başka yerde bulamayacağınız Fransızca, İtalyanca, Almanca ve İngilizce eserler burada mevcuttur. Bu dükkân tamamen yabancılara hitap etmektedir.120

Yazdıklarından anlaşıldığına göre John Auldjo, Galata’daki dükkâna bizzat gitmiş fakat almaya değer bir kitap bulamamıştır.121

Eminönü ve Galata bölgesindeki hanlarda da muhtemelen yabancı kitap ithali ve kırtasiye teminiyle iştigal eden gayrimüslim kitapçılar yoğunlaşmıştı. XIX. asrın sonlarında ve XX. asrın başlarında Çakmakçılar Yokuşu’ndaki Büyük Yeni Han’da H. T. Kelleciyan’ın, Perşembepazarı’ndaki Serpuş Han’da G. Pischtoff’un, Marpuççular Caddesi’ndeki Büyük Abud Efendi Han’da Misakyan ve Garipyan’ın, Zindankapı’daki Zindan Han’da C. Sphyra Freres’in, Yüksekkaldırım’daki İzmirlioğlu Han’da Z. Şişmanyan’ın ve Banka Sokak’taki Saint Pierre Han’da Depasta-Sphyra-Gerard’ın dükkânları bulunmaktaydı.122 1840’larda Ermeni kitapçılar da Vezirhan’a yerleşmişlerdi.123 XIX. asrın başlarında Mercan Çarşısı’ndaki Markar (d. 1789-ö. 1845) oldukça tanınan bir kitapçıydı.124

XIX. Yüzyılın Kitap Piyasasının Önemli Yeni Aktörleri: İranlı Kitapçılar

İranlı kitapçılar denilen Azeri kitapçıların da İstanbul’un kitap ticaretinde önemli bir yeri vardı. Kitap basımının yaygınlaşmasından önce de İstanbul’da sahaflık yapan bazı İranlılar bulunmaktaydı. Ancak XIX. asrın ortalarından itibaren İstanbul’da hususi matbaaların yaygınlaşmasıyla125 İranlı kitapçıların sayısının çoğaldığı ve bunların yoğun olarak izinsiz (ruhsatsız) mushaf ve diğer kitapların basım işine girdikleri görülmektedir.126 İranlı kitapçıların bu tür faaliyetleriyle ilgili olarak çok sayıda arşiv belgesi mevcuttur.127 İranlı kitapçıların büyük bir kısmı Hakkâklar Çarşısı’nda,128 bir kısmı da Valide Hanı, Vezirhanı ve Kitapçı Hanı’nda bulunmaktaydılar. Çemberlitaş’ta129 ve Yeni Cami avlusunda130 sergi açan İranlı kitapçılar da vardı.

I. Dünya Savaşı ve Cumhuriyet Döneminde Sahaflar

İstanbul’daki kitapçılar önce Balkan Harbi’nin daha sonra da I. Dünya Savaşı’nın doğurduğu ekonomik buhranlardan son derecede etkilendiler. Ahmed Rasim’in naklettiğine göre birçok Rumeli vilayetinin elimizden çıkmasıyla İstanbul kitapçılığının belli başlı müesseselerinden beş altısı kapanmış ve Bâbıâli Caddesi’ndeki kitapçı dükkânlarından bazıları aşçı, kebapçı, bakkal dükkânı olmuştu.131

Sahaflar ise Cumhuriyet’ten sonra da faaliyetlerini eski Hakkâklar Çarşısı’nda sürdürmüşlerdir.132 Hakkâklar Çarşısı’nda sahafların yanında başka mesleklere mensup esnaf da bulunmaktaydı. Bildirildiğine göre burası “sahafiye kitaplarının dışında meşhur Sahaf Raşit Efendi’nin damadı olan Necati Bey’in tarifleriyle; Yemci Ahmet Efendi, Acem Uzun İsmail, İsmail Efendi, Kâmil Miras’ın oğlunun dükkânı, Ali Ertem, Deli Hafız Lokantası, Mahmut Efendi, Baharatçı Nadir Efendi, Tatlıcı Nami Efendi ile Şemsettin Yeşil, Pulcu Cemil, Raşit Efendi, Hulusi Bey, Şükrü Efendi, ağızlıkçı, saatçi, çorapçı, tespihçi gibi pek çok karışık esnaf grubundan insanların ve ticaret erbabının da bulunduğu bir durumda imiş.”133 6 Ocak 1950 tarihinde Sahaflar Çarşısı’nda çıkan bir yangında buradaki dükkânlardan on beşi yanınca, İstanbul Belediyesi diğer ahşap dükkânları da kaldırarak burada Türk üslubunda bir kitap çarşısı inşa ettirmiş ve on ikisi çift katlı olmak üzere, yaptırılan yirmi üç dükkâna tekrar kitapçıları yerleştirmiştir.134 12 Eylül sonrasında da çarşının ortasına İbrahim Müteferrika’nın büstü konmuş ve mevcut bazı tenteli prefabrik dükkânlar da düzenlenerek çarşıdaki dükkân sayısı arttırılmıştır.135

İstanbul’daki sahaf dünyasını önce 1980’den sonra Türkiye’de meydana gelen değişiklikler, ardından 1990’larda bilgisayarın yayın dünyasına girişi ve 2000’li yıllarda internet ortamı derinden etkilemiştir. Bugün Sahaflar Çarşısı eski kimliğini kaybederek daha çok ders kitabı, test kitapları, turistik kitapların satıldığı bir yere dönüşmüştür.

Öte yandan, 1990’lardan itibaren sahaflık mesleğini icra edenlerin sayısında dikkate değer bir artış görülmektedir. 2007’den bu yana Beyoğlu Belediyesi tarafından başlangıçta Gezi Parkı’nda sonrasında Tepebaşı’nda Eylül ayı içinde düzenlenen Beyoğlu Sahaf Festivali’nin 2012’de yapılan 6’ncısına 68 sahaf katılması bu artışa işaret eder. Sahaf dükkânları Beyoğlu’nda Aslı Han Pasajı (Eski Krepen Pasajı), Kadıköy’de Kafkas Pasajı ve Bahariye bölgesinde yoğunlaşmaya başlamakla birlikte Beyazıt, Sarıyer, Ortaköy ve Şişli semtlerinde de az sayıda olsa da sahaf dükkânı bulunmaktadır.

1990’lardan sonra yaşanan önemli bir gelişme de bir yandan Arap harfli yazma ve basılı kitabın alım-satımının azalmaya başlaması, diğer yandan görsel açıdan dikkat çeken her türden malzemenin dolaşıma girmesi olmuştur.

Sahaflar Loncası ve Şeyhleri Üzerine

Osmanlı döneminde sahaflar, diğer meslek grupları gibi bir lonca şeklinde teşkilatlanmışlardı. Ancak sahaflar loncasının hangi tarihte teşekkül ettiğini bilemiyoruz. Muhtemelen XV-XVI. asırlarda sahafların sayısı bir lonca bünyesinde teşkilatlanmalarını gerekli kılmamıştır. XVII. asırda diğer birçok meslek grubunda olduğu gibi sahaflıkta da önemli gelişmeler olmuştur. Sahaflar XVIII. asrın ortalarında gedik sistemine girdiklerinde bağlı oldukları bir loncanın da mevcut olması gerekir.136 Zira Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi’nde ve XVII. asra ait Surnâmelerde de sahaflar bir esnaf grubu olarak ele alınır. Evliya Çelebi sahaf esnafından bahsederken pirlerinin bir yerde Abdullah Yetîmî, başka bir yerde de Ebâzer‑i Gıffârî olduğunu nakleder.137 Evliya Çelebi ayrıca sahafların ulema sınıfı ile ilişkisinden dolayı ulemaya has kıyafet taşıyıp merasimlerde “kadıasker alayında taht‑ı revanlar üzre dükkânlarında niçe bin kitabı zeyn idüp alay ile ubur” ettiklerini söyler.138 Tarihçi Âli de saraydaki düğünlerden biri dolayısıyla yapılan şenliklerde padişaha hediye sunan esnaf gruplarını sayarken sahaflardan da söz eder ve sahaf taifesinin kıymetli kitaplardan oluşan hediyelerini nasıl takdim ettiklerini anlatır.139 Herhâlde Evliya Çelebi’nin ve Sûrnâmelerin sahaf esnafıyla ilgili nakillerinden hareketle diğer birçok esnaf teşkilatı gibi sahafların da XVII. asrın ortalarında lonca yapılanmasına sahip bir esnaf teşkilatı hâline geldiği söylenebilir. Belgelerden elde ettiğimiz bilgilere göre sahaf esnafı teşkilatında şeyh/kethüda, tellallar ve bölükbaşılar görev yapmaktaydı.

Sahafların teşkilat bünyesine girebilmeleri için diğer loncalarda olduğu gibi izlenecek bir yol var mıydı?140 Sahaf olabilmek için bazı niteliklere sahip olmak gerekiyor muydu? Belgelerde ve yazılı kaynaklarda bu konuda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Bu yüzden usta-çırak ilişkisinin mahiyetini, eğer böyle bir sistem varsa, çıraklıktan ustalığa geçişin süresini ve nasıl gerçekleştiğini bilemiyoruz. Sahafların okuma-yazma yanında belli seviyede Arapçaya da vakıf olmaları gerektiğinden mesleğe gireceklerin bu özelliklere sahip olup olmadıklarının tespit edilip edilmediği, eğer böyle bir usul varsa nasıl uygulandığı da meçhulümüzdür.

Sahaflar ticari faaliyetlerini birkaç asır sahaflar şeyhinin nezareti altında yürütmüşler, XIX. asrın ikinci yarısında ise şeyhin yerini kethüda almıştır. C. White, sahaflar şeyhinin esnafın en yaşlı ve en saygın kişileri arasından seçildiğini söyler.141 Sahaflar aralarından seçtikleri meslekte kıdemli, tecrübeli ve bilgi sahibi bir kişiyi kadıya arz ederler ve kadı da uygun gördüğünü bir ilamla Divan’a gönderir; çıkan karar üzerine de tayin edilen kişiye bir berat verilirdi. Şeyhin tayini gibi azli de meslek mensuplarının toplanıp karar vermeleri ve kadının da bu kararı tasdik etmesi ile gerçekleşirdi. Şeyhler “ferağ” yoluyla, yani kendi istekleriyle de görevlerini bırakabilirlerdi.

Kethüdalık isim ve fonksiyon olarak XVIII. yüzyıldan itibaren giderek yerleşmiş olmakla birlikte,142 XVIII. asra ve XIX. asrın başlarına ait sahaflarla ilgili belgelerde kethüdadan genellikle bahsedilmez. XVIII. asrın sonlarında sahaflarla ilgili olarak çıkarılan birkaç fermanda, esnaftan sorumlu kişi olarak sahaflar şeyhi gösterilir.143 XIX. asrın ortalarından itibaren sahaflar kethüdası ön plana çıkmış ve bu esnaf grubunun devletle olan münasebetlerini yürütmeye başlamıştır.144 Kethüda da sahaflar şeyhi gibi esnaf tarafından seçilirdi. Tayinle belirlendiği nadir hâllerde bile esnaf çoğunluğunun tasvibi zorunlu idi. “Seçim için ustalar, kadının huzuruna adayla birlikte giderek, onu kethüda olarak seçmiş bulunduklarını şifahen beyan ederler, kethüda adayı da seçimi kabul ederek esnafın yönetimini hakkaniyetle yürüteceğine söz verdikten sonra kadı, seçim tutanağı diyebileceğimiz hücceti defterine kaydeder ve konuyla ilgili i’lâmı Divan’a gönderirdi.”145 Gelen beratın aslı esnafa verilir, kopyası da Sicil Defteri’ne kaydedilerek muamele tamamlanırdı.146

İstanbul sahaflarının bugün yaşayan en büyük ustası uzun yıllar mezat yöneticiliği de yapan İbrahim Manav’dır.147 Mesleğe hizmet veren yaşayan kıdemli sahaflar arasında Lütfullah Seymen (Müteferrika Sahaf), Muhittin Salih Eren (Eren Kitabevi), E. Nedret İşli ve Puzant Akbaş (Turkuaz Kitabevi) sayılabilir.

Kitap Müzayedeleri

Sahaflar şeyhi müzayede işlerini “sahaf dellâlı”,148 “kitab dellâlı”149 ve bazen de “sahaf münâdîsi”150 ve “münâdî”151 diye adlandırılan tellallar vasıtasıyla yürütmekteydi. Tellallar satıcı ile alıcı arasında alışverişi gerçekleştiren en önemli aracılardı. XVI. asırda kaleme alınmış mesleklerle ilgili bir eserde kitap tellallarının uyması gereken kurallar şöyle verilmiştir: Kitapları kaybedecek, tenkit ve yerecek kimselere satmamak. Bidat ehlinin, sapıkların, müneccimlerin kitaplarıyla Siretü Antere gibi yalanlarla dolu kitapları satmamak. Kâfirlere, mushaf ve hadis ve fıkıhla ilgili eserleri satmamak.”152 Tellallar müzayedeler dışında da dükkân dükkân dolaşarak kitapların satışına aracılık ederler, yaptıkları görev karşılığında satış tutarının %1-2’si arasında bir ücret alırlardı.

Birçok esnaf teşkilatında kethüdanın yardımcısı olarak görev yapan yiğitbaşıya sahaf teşkilatında rastlamamaktayız. Buna mukabil bazı belgelerde adı “sahaflar bölükbaşısı” olarak geçen bir görevliden153 bahsedilmektedir. Öyle anlaşılıyor ki Kapalıçarşı’nın inzibatının teminini sağlayan bölükbaşılar dışında, sahaf esnafının düzenini sağlamak için de bu esnaf grubunun kendi aralarından seçtikleri bu tür görevliler bulunmaktaydı.

Sahafların ticari hayatında ve kitap temininde müzayedeler önemli bir yere sahipti. İstanbul’daki kitap müzayedeleri genellikle Bedesten’de ve bitişiğindeki Sahaflar Çarşısı’nda yapılmaktaydı. İnciciyan, Bedesten’den bahsederken, Bedesten’in dört kapısının, önünde yapılan mezat yerlerine göre adlandırıldığını ve Kitapçılar Kapısı’nın önünde de her türlü kitabın mezada çıkarıldığını söyler.154 Fatih Camii avlusunda da daha çok dinî ilimlerle ilgili kitapların müzayedeleri yapılmaktaydı.155 Ulema sınıfına mensup kimselerin kitapları ise genellikle Süleymaniye’deki Fetvahane’de156 ve yine aynı yerdeki Kazasker Kapısı’nda mezat edilmekteydi.157 Bu mekânın seçilmesinin en önemli sebebi muhtemelen hem buradaki mevcut müşteri potansiyeli yani bu tür kitapların alıcılarının daha çok bu çevrede bulunması dolayısıyla kitapların değerine satılma ihtimalinin bulunuşu, hem de ulema sınıfına mensup olanların burada düzenlenecek bir müzayedeye katılımlarının kolay olmasıydı. Devlet adamlarının kitaplarının da Sahaflar Çarşısı dışında bazen Bâbıâli’de bazen de konaklarında158 mezat edildiğini görüyoruz.

Devlet tarafından müsadere edilen eşya arasında bulunan kitapların müzayedesi ise Bâb‑ı Hümayun,159 Bâb‑ı Defterî,160 Bâbıâli,161 Bezzazistan ve Fatih Camii avlusunda gerçekleştiriliyordu. Bu müzayedelere katılan kimseler arasında çok sayıda da sahafın yer aldığını görmekteyiz. Satışa sunulan koleksiyonun özelliği ve sahibinin mesleği dolayısıyla müzayede için farklı yerlerin de seçildiği görülmektedir. Mesela Mehmed Necib Efendi’nin kütüphanesindeki yabancı dilde yazılmış kitaplar Bâbıâli’de Tercüme Odası’nda müzayede edilmişti.162

Sahaflar Çarşısı’ndaki müzayedeler genellikle salı günleri yapılmaktaydı. Ancak çeşitli gazete ilanlarından öğrendiğimize göre özel koleksiyonların satışı için salı dışında da gerektiğinde kitap müzayedesi yapılmaktaydı. Vakanüvis Ahmed Lütfi Efendi’nin kitapları pazartesi ve salı,163 Londra’da vefat eden Selim Faris Efendi’nin kitapları pazartesi ve perşembe,164 Özbekler Tekkesi Şeyhi Süleyman Efendi’nin kitapları salı ve perşembe165 ve Halit Molla’nın kitapları da pazar günü166 satılmıştı. Koleksiyonun zenginliğine göre müzayedeler günlerce devam edebiliyordu. Sahaflar Çarşısı’ndaki müzayedelerde satılacak kitaplar, sahaflar şeyhinin/ket­hüdasının veya esnaftan birinin dükkânına getirilmekte ve gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra da tellallar vasıtasıyla satışa sunulmaktaydı.

1980’lerden sonra İstanbul’da kitap müzayedesi yeniden revaç bulur. Türkiye’deki ekonomik değişim ve gelişime paralel olarak özellikle Arap harfli yazma ve basmalara talip olan yeni bir müşteri tipi ortaya çıkmıştır. Bu tip alıcının dikkatini celp etmek için çoğu zaman görsel bakımından üzerinde çok çalışılmış müzayede katalogları hazırlanmakta ve müzayedeler kimi zaman lüks otellerde yapılmaktadır. Bu tarz kitap müzayedesinin öncülüğünü Librairie de Péra başlatmıştır. İlk müzayedesini yaptığı yıldan (1985) itibaren -kesintilere rağmen- yaptığı müzayede sayısının 72’ye ulaştığı son yaptığı müzayededen (17 Şubat 2012) anlaşılmaktadır.

Kitap müzayedesi yapma İstanbul sahafları arasında hâlen devam etmekte olan bir etkinlik olmakla birlikte süreklilik arz edenlerin sayısının az olduğu dikkat çekmektedir. Vefatlar (mesela Alaettin Eser’in vefatı) ve başka sebeplerden dolayı yukarıda belirtilen Librairie de Péra gibi uzun edimli olmamaktadır. Ya da 183’üncüsü 21 Eylül 2013’te düzenlenen Pazar Mezatı’nda olduğu gibi sadece kitap değil efemera, belge, obje ve başka türden her çeşit malzemenin satılması söz konusudur.

DİPNOTLAR

1 “... ve sekiz yüz altmış yedi senesinde... cihâd‑ı asgardan cihâd‑ı ekbere mürâcaat ve bu kitâb‑ı müstetâbda bast u tafsil olunan hayrâta azîmet...”, Fâtih Mehmed II Vakfiyeleri, nşr. Vakıflar Umum Müdürlüğü, Ankara 1938 faksimile, s. 37.

2 Halil İnalcık, “The Policy of Mehmed II towards the Greek Population of Istanbul and the Byzantine Buildings of the City”, Dumbarton Oaks Papers, 1968-1969, sy. 23-24, s. 231, 233.

3 Ş. Tekindağ, “İstanbul [Şehrin İmar ve İskânı]”, İA, V/2, s. 1205; Mehmed II Vakfiyeleri, s. 36. Ayrıca bkz. Speros Vryonis, “Byzantine Constantinople and Ottoman Istanbul”, The Ottoman City and It’s Parts, Urban Structure and Social Order, haz. Irene A. Bierman ve Rifa’at A. Abou-El-Haj, New York 1991, s. 30-37.

4 Maurice Cerasi, The Istanbul Divanyolu, Würzburg 2004, s. 80-82; bu kitabın Türkçesi için bkz. Divanyolu, çev. Ali Özdamar, İstanbul 2006.

5 Halil İnalcık, “The Hub of the City: The Bedestan of Istanbul”, The International Journal of Turkish Studies, 1980, c. 1, s. 4-5; Süleyman Kırımtayıf, “Belgelerin ve Seyyahların Işığında İstanbul’un Eski Bedesteni”, Arkeoloji ve Sanat, 2007, sy. 126, s. 99-110.

6 Osmanlılarda tespit edebildiğimiz bir sahafla ilgili en eski kayıt ise II. Bayezid dönemine ait bir İn‘âmât Defteri’nde bulunmaktadır. Bu defterdeki 4 [Ramaza]n 909 (20 Şubat 1504) tarihli bir kayıtta sahaf Sofi’ye sultan tarafından 2.000 akçe ihsanda bulunulduğu belirtilmektedir (bkz. Defter-i İn‘âmât ve Tasaddukat, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet, nr. 70, s. 38).

7 Sandık tabiri, belgede dolap yerine kullanılmaktadır. Dolap, Bedesten’de dükkân yerine kullanılan bir tabirdi. Etrafı ve üstü açık bir peyke veya sekiden ibaret olup arka taraflarında eşya koymaya mahsus dolaplar bulunduğu için bu tür dükkânlar “dolap” diye adlandırılmışlardır (bkz. M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1946, c. 1, s. 471).

8 Zaviye, belgede çarşıdaki sokakların köşesinde bulunan muhtemelen diğerlerinden küçük olan dolaplar için kullanılan bir tabirdir. Bu gibi yerlerin kiralarının dolapların kirasının yarısı kadar olması ve bir kısmının da boş bulunması pek tercih edilmediklerini göstermektedir.

9 İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, nr. O. 64, s. 3b-4a.

10 İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, nr. O. 64, s. 4b.

11 Çarşıdaki dolapların tasviri için bkz. Hans Dernschwam, İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, çev. Yaşar Önen, Ankara 1992, s. 130-131.

12 Yunus Koç, “La Fixation par Ecrit des Lois Ottomanes et le Role des Codes de Lois, Etude Accompagnee de l’Edition du Manuscrit de Munich (XVe-XVIe siecles)”, doktora tezi, Université de Paris I, 1997, s. 235.

13 Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, İstanbul 1992, c. 4, s. 326,

14 XVI. asrın sonlarında Bezzazistan’ı ziyaret etmiş olan Fransız seyyahı Nicolas de Nicolay binanın bir tasvirini yaptıktan sonra burada çok değerli altın, gümüş, mücevherat ve çeşitli kürkler satıldığını belirtir: Nicholas Nicholay, The Nauigations, Peregrinations and Voyages, made into Turkey, London 1585, s. 62.

15 İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı, nr. O. 64, s. 20a-21a. Bu sayımın yapıldığı tarihten sekiz sene sonra yapılan bir sayımda ise 44 dükkândan 8’inin boş olduğu tespit edilmiştir (bkz. Türk-İslâm Eserleri Müzesi, nr. 2204).

16 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1, 156b. 1604 tarihli bir muhallefat kaydında “Bâzâristân‑ı Atîk” şekli mevcuttur. Şimdilik elimizdeki tek örnek olduğu için yaygın bir kullanışa sahip olduğunu söyleyemeyiz (bkz. Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1, s. 114).

17 TSMA, nr. E. 8101.

18 Latîfî, Tezkiretü’ş-şu‘arâ ve tabsıratü’n-nuzamâ, haz. Rıdvan Canım, Ankara 2000, s. 490.

19 “Bu cümle ile Çerak derler bir civanun şem‘‑ i hüsnüne pervane imiş ve âteş‑i ışk ile tutuşmakda bî-ihtiyâr olup dîvâne imiş. Mezbûr Çerağ’a âhir‑i ömrinde biz de irişdük. İstanbul Bezzâzistân’ında kitab sahhâfı idi” (Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, haz. Filiz Kılıç, İstanbul 2010, c. 1, s. 349).

20 “... Bezzâzistâna vardum. Mevlânâ Mahvî‑i Herevî‑i sahhâfın dükkânında ki müftî-zâdelerüñ hocası idi, Hayâlî’yi ve Riyâzî’yi ve Abdülğanî’yi ki sonra kâdî‑i ‘asker oldu ol zamân otuza mülâzım idi ve Dîvâne Kerîm Çelebi’yi ki Rızâyî tahallus idinür ki sonra Kudüs kazası virildikte intikal itdi ve Şeyh Sâyilî’yi müctemi’ buldum” (Reşehât, Yapı Kredi Sermet Çifter Araştırma Ktp., nr. 265, s148a-b; bu eserden şu çalışma dolayısıyla haberdar oldum: Mustafa Koç, Baleybelen Muhyi‑i Gülşenî: İlk Yapma Dil, İstanbul 2005, s. 21).

21 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Balat Mahkemesi, nr. 2, s. 51a, 53b, 59a, 68a (Şevval-Zilhicce 970/Mayıs-Temmuz 1563).

22 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Üsküdar Mahkemesi, nr. 84, s. 28b (Evâil-i Receb 1000/Nisan 1592).

23 VGMA, nr. 594, s. 3.

24 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Rumeli Sadareti, nr. 21, s. 74a.

25 Petrus Gyllius, İstanbul ve Tarihî Eserleri, çev. Erendiz Özbayoğlu, İstanbul 1997, s. 139.

26 Reşehât, s. 151a. Bu kayıttan şu çalışma dolayısıyla haberdar oldum: Koç, Baleybelen Muhyi‑i Gülşenî, s. 23.

27 Ali b. Muhammed et-Temgrûtî, en-Nefhatü’l-miskiyye fi’s-sefâreti’t-Türkiyye, Beyrut 2007, s. 117, 128.

28 A. G. Busbequius, Travels into Turkey, London 1744, s. 290. Busbecq, Dioskorides’in bitki ve hayvan resimleriyle dolu kitabını pahalı olduğu için alamadığını, bu kitabın 100 duka olan fiyatının kendisini aştığını söylemektedir (bkz. aynı yer).

29 G. J. Toomer, Eastern Wisedome and Learning: The Study of Arabic in Seventeenth-Century England, Oxford 1996, s. 26-27; Sonja Brentjes, “Seeking, Transforming, Discarding Knowledge”, Travellers from Europe in the Ottoman and Safavid Empires, 16th-17th Centuries, Surrey 2010, s. 27.

30 Hırand D. Andreasyan (çev.), Polonyalı Simeon’un Seyahatnâmesi: 1608-1619, İstanbul 1964, s. 9.

31 Hezârfen Hüseyin Efendi, Telhîsü’l-beyân fî Kavânîn‑i Âl‑i Osmân, haz. Sevim İlgürel, Ankara 1998, s. 52-53.

32 20 Z[ilhicce] 1138/19 Ağustos 1726 tarihli bir sicil kaydında “Sahaflar kapusı kurbunda dülbendçiler” denilmektedir (bkz. Şer‘iye Sicilleri Arşivi, İstanbul Mahkemesi, nr. 24, s. 38a).

33 Fikret Sarıcaoğlu, “Kâtib Çelebi’nin Otobiyografileri”, TD, 2001-2002, sy. 37, s. 315: “esâmi‑i kütüb bu zamana gelince görilüp mutalaa olunan tevârîh ve tabakat kitaplarından mahallerine nakilden gayri bi-şahsihi elden geçüp kitaphanelerin nice bin cild kitabı ve yirmi seneden berü sahhâflar akıdup getürdüği cümle kütüp yerlerine yazılup...”

34 Bu konunun detaylı bir tetkiki için bkz. Toomer, Eastern Wisedome and Learning; ayrıca bkz. Robert Jones, “Piracy, War, and Acquisition of Arabic Manuscript in Renaissance Europe”, Manuscripts of the Middle East, Leiden 1987, c. 2, s. 96-110; Sonja Brentjes, “XVI-XVII. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğunda Batı Avrupalı Gezginler ve Bilimsel Çalışmalar”, çev. Meltem Begüm Saatçi, Türkler, ed. Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek ve Salim Koca, Ankara 2002, s. 251-259.

35 Golius, yazdığı bir mektupta Halep ve İstanbul’dan satın aldığı kitapların hayatını dopdolu hâle getirdiğini söylemektedir (bkz. Jan Schmidt, “An Ostrich Egg for Golius. The Heyman Papers Preserved in the Leiden and Manchester University Libraries and Early Modern Contacts Between the Netherlands and the Middle East”, The Joys of Philology, Studies in Ottoman Literature, History and Orientalism (1500-1923), İstanbul 2002, s. 33.

36 Antoine Galland, İstanbul’a Ait Günlük Hâtıralar (1672-1673), nşr. Charles Scheffer, çev. Nahid Sırrı Örik, Ankara 1949, c. 1, s. 186.

37 Zeki Arıkan, “Antoine Galland ve XVII. Yüzyılda İstanbul’da Kitapçılık”, Tarih Yazımında Yeni Yaklaşımlar Küreselleşme ve Yerelleşme: Uluslararası Tarih Kongresi 3, haz. Zeynel Abidin Kızılyaprak, İstanbul 2000, s. 177.

38 Albert Vandal, Les Voyages de Marquis de Nointel (1670-1680), Paris 1900, s. 74-76.

39 “Men‘‑ i Bey‘‑i Kütüb be-Tüccâr‑ı Etrâf: İstanbul’da olan sahhâf tâ’ifesi tama‘‑ı hamları sebebiyle bî-nihâye kütüb‑i mu‘tebereyi etrâf u eknâfa belki Memâlik‑i Osmâniyye’den hâric ba‘zı âhar memleketlere gönderüp İstanbul’da kütüb‑i nefîsenin kılletine bâ‘is olmağla ‘ilm‑i şerîfin indirâsını muktezîdür diyü diyâr‑ı âhara ticâret vechi üzre min-ba‘d kitab gönderilmek husûsu men‘ olunmak bâbında Âsitâne‑i sa‘âdet kâ’im-makâmı ve İstanbul Kâdîsı ve Gümrük Emîni’ne hitâben emr‑i âlî isdâr olundu” (Râşid, Tarih, İstanbul 1282, c. 4, s. 238).

40 Toomer, Eastern Wisedome and Learning, s. 135-136, 141.

41 Toomer, Eastern Wisedome and Learning, s. 136-138.

42 Leonard Twells, The Theological Works of the Learned Dr. Pocock, to which is Prefixed an Account of His Life and Writings Never Before Printed, London 1740, c. 1, s. 15.

43 Pococke, İstanbul’a geldiğinde İngilizlerin ve diğer milletlere mensup tüccarların kaldığı Pera’da yerleştikten sonra ilk iş olarak kitap temini ve Türkçeyi öğrenme konusunda kendisine yardımcı olabilecek dostlar teminine çalıştığını; ancak bu konuda pek başarılı olamadığını söyler. Fakat bu konuda daha sonra şansının yaver gittiğini ve bu şehirde, Halep’te bulamadığı medeni ve kültürlü Yahudilerle karşılaştığını ve onların yardımıyla birçok kitap satın aldığı gibi bazı eserleri de istinsah ettirdiğini ilave eder (Twells, The Theological Works, s. 11).

44 Galland, Günlüğü’ndeki notlardan anlaşıldığına göre, sahaflarla oldukça iyi ilişkiler kurmuştu. Sahaflar tarafından kendisine görmesi için kitaplar getirildiği gibi kendisi de Bedesten’e serbestçe gidip istediği kitapları satın almaktaydı. Mesela 1672 yılının 19 Aralık’ında bir sahafın getirip gösterdiği ve 50 kuruş istediği bir Berat Mecmuası’nı 22 Aralık Perşenbe günü Büyükelçi namına satın almak için Bedesten’e gitmiş ve on beş kuruş ödeyerek bu kitabı satın almıştır (s. 212-215). Galland’ın eserinde Bedesten’e defalarca gittiğine dair birçok kayıt bulunmaktadır.

45 Yahya Erdem’in “Galland’dan üç yıl sonra İstanbul sahaflarının bir karar alıp yabancılara kitap satmaktan vazgeçtiklerine dair elde bir belge olmadığına göre, kanaatimizce seyyahların ülkenin dilini bilmedikleri için kitapçılarla iyi diyalog kuramamaları bu gibi yanlış anlamalara yol açmıştır.” (“Sahhaflar ve Seyyahlar: Osmanlı’da Kitapçılık”, Osmanlı, ed. Güler Eren, Ankara 1999, c. 11, s. 722) şeklindeki görüşüne ben de katılıyorum.

46 A Journey into Greece by George Wheler Esq; in Company of Dr. Spon of Lyons, London 1682, s. 199. Dr. Jacop Spon, aynı hadiseden bahsederken “pazarlıkla ucuza almak” cümleciğini zikr etmemektedir (bkz. Jacob Spon, George Wheler, Voyage d’Italie, de Dalmatie, de Grece, et du Levant, fait aux années 1675 and 1676, Amsterdam 1679, c. 1, s. 193).

47 Muhtar Yahya Dağlı, İstanbul Mahalle Bekçilerinin Destan ve Mani Katarları, İstanbul 1948, s. 15.

48 Safer 1013 (Temmuz 1604) tarihli bir belgede “Bâzâristan‑ı Atîk’de merhum Seyyid Ali bin Seyyid Ahmed’in sahaf dükkânından” bahsedilmektedir (Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1, s. 110a).

49 Galland, İstanbul’a Ait Günlük Hâtıralar, c. 1, s. 186.

50 Sieur de S. Maurice, La Cour Ottoman ou l’interpréte de la Porte, Paris 1672’de nakleden Charles Scheffer, Galland, İstanbul’a Ait Günlük Hâtıralar içinde c. 1, s. 31.

51 Twells, The Theological Works of the Learned, c. 1, s. 15; Toomer, Eastern Wisedome and Learning, s. 141.

52 Bkz. Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Evkâf‑ı Hümayun Müfettişliği, nr. 130, s. 56.

53 Travels of Ali Bey in Morocco, Tripoli, Cyprus, Egypt, Arabia, Syria and Turkey between the Years 1803 and 1807, Philadelphia 1816, c. 2, s. 395.

54 Dağlı, İstanbul Mahalle Bekçilerinin Destan ve Mani Katarları, s. 12.

55 Dernschwam, İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, çev. Yaşar Önen, Ankara 1992, s. 130-131.

56 René du Parquet, İstanbul’da Bir Yıl, çev. Sertaç Canpolat, İstanbul 2008, s. 24.

57 Henry Otis Dwight, Constantinople and its Problems, its Peoples, Customs, Religions and Progress, London 1901, s 252-253.

58 Charles White, Three Years in Constantinople or Domestic Manners of the Turks in 1844, London 1846, c. 2, s. 155.

59 “Ba‘dehu kaba sakal sarkıdup Karaman Pazarı’nda sahhâf dükkânı açup sahib‑i ser ü sâmân oldı”. Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, c. 1, s. 588.

60 Ahmed Refik, Âlimler ve San‘atkârlar, İstanbul 1924, s. 332.

61 BOA, C.MF, nr. 5641.

62 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, İstanbul Mahkemesi, (TSMA), nr. 243, s. 5a.

63 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 69, s. 17b.

64 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 209, s. 68a.

65 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 421, s. 79b. (5 Ş[aban]1191/8 Eylül 1777).

66 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 447, s. 45b.

67 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 744, s. 61a; nr. 748, s. 3b.

68 Constantinople Old and New, London 1915, s. 71.

69 Necib Âsım, “Kitapçılık”, İkdam, 2 Cemaziyelahir 1340/31 Kanunusani 1338, c. 53, sy. 8937, s. 3; BOA, MF.MKT, 927/6; BOA, A.MKT, 144/38.

70 Mehmed Hasib Rûznâmesi’nde bu yangınlardan biriyle ilgili olarak şu kayıt mevcuttur: “Kitapçıların türbe kapusu tarafından zuhûr iden ihrakın tarihidir. Fî 29 Receb 1185 [7 Kasım 1771]” (bkz. Süleyman Göksu, “Mehmed Hasîb Rûznâmesi (H. 1182-1195/M. 1768-1781)”, yüksek lisans tezi, Marmara Üniversitesi, 1993, s. 19).

71 Belgelerde bu dönemdeki Sahaflar Çarşısı’ndan “Çârşu-yı Kebîr’de, Sahaflar Çârşûsu” şeklinde bahsedilmektedir (Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1897, s. 12, 60). Zabtiye Nezareti’nce 23 Teşrinisani 1305 (5 Aralık 1889) tarihinde hazırlanan bir tezkirede de İstanbul Limanı’nda demirli bir İsveç gemisinin kumandanının günlük faaliyetleri rapor edilirken “Bugün Çârşû-yı Kebîr’e giderek ve Kalpakçılar ve Kuyumcular ve Sahaflar çârşûsuyla Bedestân derûnundan geçerek Nuruosmaniye Kapusu’ndan çıkup gittikleri” denilmektedir (BOA, Y.PRK.ZB, 5/17). F. Hitzel, herhangi bir kaynak zikretmeden sahafların çarşıyı yangın tehlikesi ve güvenlik endişesiyle terk ettiklerini söyler ki doğru değildir (bkz. Frédéric Hitzel, “Manuscrits, livres et culture livresque à Istanbul”, Revue des Mondes Musulmanes et de la Mediterranée, 1999, sy. 87-88, s. 21.

72 BOA, A.DVN.d., nr. 836.

73 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1595, s. 10b (15 Ca. 1263/1 Mayıs 1847).

74 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1846, s. 58b (19 Receb 1294/30 Temmuz 1877) .

75 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Üsküdar Mahkemesi, nr. 719, s. 92.

76 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1934, s. 67.

77 BOA, DH.MKT, 133/9. Bkz. Belge. XIII.

78 BOA, İ.HUS, nr. 27, lef 1312 M/188/1; nr. 27, lef 1312 M/188/2; BEO, nr. 446, lef 33393. İkdâm, 2 Cemaziyelahir 1340/31 Kanunusani 1338, c. 53, no. 8937, s. 3; Emin Nedret İşli, “Kitap, Yine Kitap, Daima Kitap”, Dergâh, 2009, c. 20, sy. 230, s. 15.

79 BOA, Y.PRK.ZB, 23/114.

80 BOA, MF.ALY, 76/91/1-5.

81 Emin Nedret İşli, “İstanbul’da Kitap ve Sahaflık”, İstanbul: Mekân ve İnsan, haz. Recep Bozdoğan, Nail Yılmaz ve Müslüm Yılmaz, İstanbul 2012, s. 97.

82 Erken tarihlerde de sahaf yerine kitapçı sözcüğünün, nadir olsa da, kullanıldığını görüyoruz (1029/1620 tarihli bir örnek için bkz. Galab D. Galabov, Die Protokolbücher des Kadiamtes Sofia, München 1960, s. 336). Şeyh Vefa Camii Haziresi’nde aynı aileden “Kitabçı Hacı Osman’ın oğlu Halil. 1154 (1742)”, “Kitabçı el-Hac Osman Ağa. 1157 (1745)”, “Kitabçı el-Hac Ali’nin oğlu Osman Ağa. 1167 (1753)” ve Kitabçı el-Hac Ali’nin ciğer-kûşesi Osman Ağa’nın (1164/1751) mezar taşları bulunmaktadır (bkz. Mustafa Sürün, “İstanbul Şeyh Vefâ Câmii Haziresi”, yüksek lisans tezi, Marmara Üniversitesi, 2006, s. 50, 60, 88). 1224/1809 yılında “Vezir Hanı’nda mütemekkin iken vefat eden Boğos veled‑i Ohannes”ten de kitabçı olarak söz edilmektedir (Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 861, s. 64b).

83 Mühendishane Matbaası’nda basılan kitaplardan üçünün satışıyla ilgili 22 Şaban 1211 (25 Şubat 1797) tarihli belgede “satılmak üzere sahaflara verilip, hâlâ zimmetlerinde” şeklindeki ifadeden XVIII. asrın sonlarında matbu kitapların da satılmak üzere sahaflara verilmeye başlanıldığını öğrenmekteyiz (bkz. Kemal Beydilli, Türk Bilim ve Matbaacılık Tarihinde Mühendishane Matbaası ve Kütüphanesi, İstanbul 1995, s. 182).

84 BOA, A.MKT, nr. 144, lef 38.

85 BOA, HH.VRK, 51/60, 63.

86 Bu tarihlerde yayımlanan gazetelerde yer alan birçok ilanda basılı kitapların satış yeri olarak sahaf adresleri verilmektedir. Basılı kitap ticareti yapmak için kurulmuş olan bir şirkete de Şirket‑i Sahafiye‑i Osmaniye adı verilmişti (BOA, Y.MTV, 64/19). Bu kuruluş için bkz. Fatmagül Demirel, “Osmanlı’da Bir Kitap Şirketi, Şirket‑i Sahafiye‑i Osmaniye”, Müteferrika, 2004, sy. 25, s. 89-97; Mehmet Ö. Alkan, “Osmanlı’nın Bütün Sahafları Birleşiniz! “Şirket‑i Sahafiye‑i Osmaniye”, Osmanlı Döneminde Sahaflar ve Yayınladıkları Kitaplar”, Müteferrika, 2006, sy. 29, s. 3-44.

87 Takvîm‑i Vekâyi‘’deki bazı kitapların satışı ile ilgili haberlerde Sahaf Çarşısı’nda Esad Efendi’nin, Hacı Âkif Efendi’nin, Hacı Hüseyin Efendi’nin, Mısırlı Hacı Mustafa Efendi’nin Hakkâklar’da Bekir Efendi’nin ve Ahmed Efendi’nin ilan edilen kitapları satmakta oldukları bildirilmiştir (bkz. Takvîm‑i Vekâyi‘, sy. 1178, 1195, 1198, 1200, 1201, 1204). Necib Âsım, sahafların Ahmed Midhat’ın tiyatro, roman türünden eserlerini satmayı kabul etmediklerini belirtir (“Kitapçılık”, s. 3).

88 Fatîn Dîvânı’nın (İstanbul 1288) arka kapağında satıldığı yerlerle ilgili mahaller, satış yerlerinin çeşitliliğini gösteren güzel bir örnektir: “Zîrde muharrer mahallerde satılur: Hakkâklar Çârşûsı’nda Ahmed ve Sahâf Çârşûsı’nda İsmâil ve Mücellid Hasan ve Vezneciler’de Oyuncakçı Sezâî ve Bâğçekapısu’nda Tönbekici Hasan ve Lâleli Çeşmesi karşısunda Attâr Şükrü Efendilerin dükkânlarında ve umûm kıraâthânelerde.”

89 Tasvîr‑i Efkâr gazetesinde çıkan bu tür ilanlar için bkz. Necdet Hayta, Tarih Araştırmalarına Kaynak Olarak Tasvir‑i Efkâr Gazetesi (1278/1862-1286/1869), Ankara 2002, s. 229-249. Ayrıca bkz. Takvîm‑i Vekâyi‘, sy. 740, 752, 771, 773, 772, 807, 808, 887, 914, 968, 993, 1204, 1397, 1471, 1508, 1675; Vakit, sy. 1451.

90 Sahaflar Çarşısı’nda zararlı kitap satan İranlı kitapçılara engel olunmasını isteyen bazı belgelerden anlaşıldığına göre (BOA, Y.PRK.BŞK, 66/95; BOA, İ.HUS, 960; BOA, DH.MKT, 521/3) çarşıda yazma kitap satan esnaf yanında, basma kitap satan esnaf da yer almaktaydı.

91 Selim Nüzhet (haz.), 1933 Almanak, İstanbul, ts., s. 147-149.

92 Ahmed Rasim, Matbuat Hatıralarından Muharrir, Şâir, Edib, haz. Kazım Yetiş, İstanbul 1980, s. 81-82.

93 BOA, MV, 113/43; BOA, ZB, 373/103.

94 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1528, s. 12b.

95 “Mektebe” sözcüğünün kitapçı ve farklı anlamlarda kullanılışı için bkz. Ami Ayalon, “Arab Booksellers and Bookshops in the Age of Printing, 1850-1914”, British Journal of Middle Eastern Studies, 2010, c. 37, sy. 1, s. 79.

96 Abdülvehhâb b. İbrâhim, el-Ulemâ’ ve’l-üdebâi’l-verrâkîn fi’l-Hicâz fi’l-karni’r-râbi‘ aşer el-hicrî, Tâif 2002, s. 42.

97 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Bâb Mahkemesi, nr. 523, s. 38.

98 Mesela Sahaf Seyyid el-Hâc İbrahim Esad Efendi, 29 Ş[aban] 1260 (11 Kasım 1844) tarihli terekesinde “kitapçı” olarak anılmaktadır (Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1552, 79a).

99 Sahaf Nasrullah Tebrizî, Franz Taeschner’e yazdığı 20 Temmuz 1924 tarihli mektubunda kendisinden “Der-Saadet, Bâyezid’de Çadırcılar Caddesi’nde 155-157 numarada kitapçı Rıza Nasrullah” şeklinde bahseder (bkz. Jan Schmidt, “Franz Taeschner’s Collection of Turkish Manuscripts in the Leiden University Library”, The Joys of Philology, Studies in Ottoman Literature, History and Orientalism (1500-1923), İstanbul 2002, s. 243).

100 BOA, DH.MKT, 2349/25; 2466/32; BOA, MF.MKT, 84/66.

101 Süleyman Efendi’nin dükkânında fiyatları 18 ilâ 167 kuruş arasında değişen 55 mushaf bulunmaktadır.

102 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1041, s. 52b (5 C[emaziyelahir] 1234/1 Nisan 1819).

103 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1495, s. 90a.

104 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Beytülmal Kassamlığı, nr. 29, s. 16b (29 Rebiülahir 1269/9 Şubat 1853).

105 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1706, s. 87a (15 Ş[aban] 1271/26 Mart 1855).

106 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Rumeli Sadareti, nr. 526, s. 19b-20.

107 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, 1706, s. 92a.

108 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1846, 8b.

109 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Beytülmal Kassamlığı, nr. 83, s. 33a.

110 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Beytülmal Kassamlığı, nr. 96, s. 90b.

111 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1846, s. 58b.

112 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Beytülmal Kassamlığı, nr. 59, s. 48b.

113 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Beytülmal Kassamlığı, nr. 73, s. 21a.

114 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1904, s. 26a (22 Ş[aban] 1305/4 Mayıs 1888).

115 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1934, s. 12a.

116 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1934, s. 28a.

117 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 2000, s. 86a.

118 Sabah, 9. 3.1315, s. 2; 28. 2. 1315, s. 3. 1928 Yılında yayımlanan Büyük Ticâret Salnâmesi’nde İstanbul’un çeşitli bölgelerinde matbu kitap satan kitapçıların isimleri verilmektedir. Listede Beyoğlu ve Bâbıâli’de kitapçılık yapan birçok gayrımüslimin adları geçmektedir (bkz. s. 1323-1325). Arşiv belgelerinde Beyoğlu ve Galata’da kitapçılık yapan Osmanlı tebasından Rum ve Ermenilerin yanında, birçok yabancının da adı zikredilmiştir. Bunların arasında İngiliz (BOA, MF.MKT, 560/22; 967/48), Yunan (BOA, DH.MKT, 2415/39; 1072/51) ve Rus (BOA, MF.MKT, 670/11) milletlerine mensup kimseler de bulunmaktadır.

119 Johann Strauss’un tespitlerine göre 1847 yılında Beyoğlu’ndaki kitap ticaretini iki gayrımüslim yürütüyordu. Bunlardan Wick sadece bazı Fransızca romanlar satmakta, İskender adındaki Ermeni ise dinî kitapları satmamaya özen göstermekte ve ilmî kitaplar satmaktadır (“Who Read What in the Ottoman Empire (19th-20th centuries)?”, Arabic Middle Eastern Literatures, 2003, c. 6, sy. 1, s. 46-47).

120 Le Comte de Choiseul-Gouffier, Ambassadeur de France à Constantinople, Voyage Pittoresque dans L’Empire Ottoman, Paris 1842, c. 4, s. 103-104. 1830-1831 yıllarında İstanbul’da bulunan Joseph Michaud’un eserinde elçinin yazdıkları harfi harfine tekrar edilmektedir (bkz. M. Michaud, M. Poujoulat, Correspondance D’Orient 1830- 1831, Bruxelles 1835, c. 2, s. 243).

121 John Auldjo, Journal of a Visit to Costantinople, London 1835, s. 76.

122 M. Sadettin Fidan, Geçmişten Geleceğe İstanbul Hanları, İstanbul 2009, s. 32, 55, 65, 189, 246, 277.

123 Erdem, “Sahhaflar ve Seyyahlar”, c. 11, s. 729.

124 Strauss, “Who Read What in the Ottoman Empire”, s. 46.

125 Ali Birinci, “Osman Bey ve Matbaası: Ser-kurena Osman Bey’in Hikâyesine ve Matbaa‑i Osmaniye’nin Tarihçesine Medhal”, Müteferrika, 2011, sy. 39, s. 5-6.

126 Birinci, “Osman Bey ve Matbaası”, s. 23-25.

127 BOA, DH.MKT, 2437/21; 2745/12; BOA, MF.MKT, 387/62; 392/2; 407/31; 433/50; 434/35; 628/41; 629/5; 629/52; 647/6; 845/8;

128 Rûznâme-i Cerîde-i Havâdis’te (13 Şevval 1277, sy. 123, s. 4.) çıkan, bir kitabın satış yerleri ile ilgili ilanda “Sahâflar Çârşûsu’nda Ahmed Efendi’nin dükkânında ve Bâyezîd’de Acem kitâpçılarında” denildiğine göre İranlı kitapçıların bir kısmı da XIX. asrın ortalarında Beyazıt bölgesine yerleşmişlerdi.

129 BOA, MF.MKT, 411/10.

130 BOA, MF.MKT, 434/21.

131 Ahmed Rasim, Muharrir Bu Ya, haz. Hikmet Dizdaroğlu, Ankara 1969, s. 153-155.

132 Cumhuriyet’ten sonra Bâbıâli’de, Beyazıt ve çevresinde, Hakkâklar Çarşısı’nda sahaflık ve kitapçılık yapanların bir listesi Server R. İskit’in Türkiyede Neşriyat Hareketleri Tarihine Bir Bakış adlı eserinde mevcuttur (İstanbul 1939, s. 270-272).

133 İşli, “İstanbul’da Kitap ve Sahaflık”, s. 98.

134 Halûk Y. Şehsuvaroğlu, Asırlar Boyunca İstanbul, İstanbul 1953, s. 90; Aslan Kaynardağ, “Çeşitli Yönleriyle İstanbul Sahaflar Çarşısı”, Tarihte Doğu-Batı Çatışması: Semavi Eyice’ye Saygı, haz. Ertan Eğribel ve Ufuk Özcan, İstanbul 2005, s. 606; İşli, “İstanbul’da Kitap ve Sahaflık”, s. 98-99.

135 İşli, “İstanbul’da Kitap ve Sahaflık”, s. 100.

136 Sahaf Gediği konusuyla ilgili olarak ayr. bkz. İsmail E. Erünsal, Osmanlılarda Sahaflık ve Sahaflar, İstanbul 2013, s. 270-289.

137 Evliya Çelebi, Seyahatnâme, haz. Orhan Şaik Gökyay, İstanbul 1998, c. 1, s. 225, 291.

138 Evliya Çelebi, Seyahatname, c. 1, s. 225, 291. Radavî’nin Fütüvvetnâme’sinde de eski kitap alıp satanların pirinin Abdullâh‑ı Yetîmî olduğu ve silsilelerinin onun vasıtasıyla Selmân’a, ondan da Hz. Ali’ye çıktığı nakledilir (bkz. Ali Torun, Türk Edebiyatında Türkçe Fütüvvet-nâmeler Üzerine Bir İnceleme, Ankara 1998, s. 148).

139 Gelibolulu Mustafa Âlî, Câmiu’l-buhûr der Mecâlis‑i Sûr, haz. Ali Öztekin, Ankara 1996, s. 156; Mehmet Arslan, Türk Edebiyatında Manzum Surnâmeler: Osmanlı Saray Düğünleri ve Şenlikleri, Ankara 1999, s. 422-423.

140 Diğer esnaf teşkilatlarıyla ilgili bilgiler de genellikle belgelere dayanmamakta, Fütüvvetnâme’lerde verilen bilgilerden hareketle kıyas yoluyla bilgi oluşturmaya çalışılmaktadır.

141 White, Three Years in Constantinople, c. 2, s. 158.

142 Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul 2000, s. 296.

143 BOA, C.BLD, nr. 7269; BOA, C.MF, nr. 5641; BOA, MAD, nr. 10221; Şer‘iye Sicilleri Arşivi, İstanbul Mahkemesi, nr. 76, s. 10-11.

144 Suraiya N. Faroqhi’nin “XVII ve XVIIII. asır İstanbul’unda ve muhtemelen de Türkçe konuşulan diğer şehirlerde loncaların faaliyetlerini yürütme sorumluluğunun kethüdaya ait olduğu” şeklindeki genellemesinin en azından İstanbul sahafları loncası için doğru olmadığı görülmektedir (bkz. “Guildsmen and Handicraft Producers”, The Cambridge History of Turkey, Cambridge 2006, c. 3, s. 350. Ayrıca Rifat Özdemir’in bir çalışmasında tespit ettiği verilere göre XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Anadolu’nun çeşitli şehirlerindeki esnaf yöneticilerine farklı adlar verildiği ve Faroqhi’nin genellemesinin “Türkçe konuşulan diğer şehirleri de” kapsayamayacağı anlaşılıyor (bkz. Rifat Özdemir, Antakya Esnaf Teşkilatı (1709-1860), Antakya 2007, s. 19-20).

145 Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, s. 296.

146 Kethüda seçiminde yapılan bürokratik işlemler için bkz. Halil İnalcık, “The Appointment Procedure of a Guild Warden (Kethüda), WZKM, 1986, c. 76, s. 135-142.

147 Emin Nedret İşli, “Sahaflar”, İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 2010, s. 788.

148 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Havass‑ı Refîa Mahkemesi, nr. 469, s. 20a.

149 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Diyarbakır, nr. 296.

150 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 815, s. 61b; nr, 1664, s. 59a. 24 Ş[aban] 1242 (23 Mart 1827) tarihli bir belgede de Hafız Mehmed Efendi’den” esnâf‑ı merkume münâdîlerinden” şeklinde söz edilmektedir (bkz. Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1191, s. 36a).

151 BOA, DBŞM.ZMT, nr. 13978, s. 18; BOA, MAD, nr. 9738, s. 76; Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Beytülmal Kassamlığı, nr. 45, s. 67b; nr. 49, s. 55a.

152 Bkz. Şemseddin Muhammed b. Tolun es-Sâlihî ed-Dımaşkî, Nakdü’t-tâlib li-zeğali’l-menâsıb, haz. Muhammed Ahmed Dehmân ve Hâlid Muhammed Dehmân, Beyrut 1992, s. 190.

153 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, İstanbul Mahkemesi, nr. 67, s. 41; nr. 90, s. 66a; Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Rumeli Sadareti, nr. 419, s. 61b; BOA, A.DVN.RSK, nr. 129, s. 189.

154 P. G. İnciciyan, XVIII. Asırda İstanbul, çev. Hrand D. Andreasyan, İstanbul 1956, s. 27.

155 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 744, s. 61a; nr. 748, s. 3b.

156 “Müteveffâ-yı mezbûrun İstanbul’da Vezneciler’de Sabuncu Hanı’nda odada mahfûz kütübü olup Bâb‑ı Hazret‑i Fetvâ-penâhî’de bey‘ olunan” (Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Beytülmal Kassamlığı, nr. 55, s. 22a); “Müteveffâ-yı mûmâ-ileyhin bi’l-cümle kütübi Bâb‑ı Fetvâ-penâhî’de Sadaret‑i Rûm-ili mutasarrıflarına mahsûs dâireye nakl ve bi’l-müzâyede bey‘ olunduğu” (Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1664, s. 59b, 68a; ayrıca bkz. Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1677, s. 7a; nr. 1715, s. 16a, 25a; nr. 1716, s. 16b, 25a; nr. 1784, s. 97; nr. 1800, s. 30a, 39b; nr. 1803, s. 47a; nr. 1808, s. 92a; nr. 1817, s. 19a; nr. 1833, s. 24a-b; nr. 1834, s. 18a.

157 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 737, s. 38b.

158 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1751, s. 49b; nr. 1888, s. 82b; nr. 1751, s. 61b.

159 BOA, DBŞM.MHF, nr. 12713, 12624, 13168; Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1216, s. 64b. “Bu bendeleri bundan evvel Bâb‑ı Hümâyûn’da müzâyede olunan kitablardan Şeyh hattı olmak üzre bir En‘âm‑ı Şerîf altmış guruşa kulunuz üzerinde kalup” (BOA, D.BŞB, 1/46).

160 BOA, DBŞM.MHF, nr. 12646; Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1191, s. 36a; nr. 1274, s. 46a; nr. 1299, s. 80a.

161 TSMA, nr. D. 1021; BOA, DBŞM.MHF, nr.13293; BOA, DBŞM.ZMT, nr. 13978.

162 Şer‘iye Sicilleri Arşivi, Kısmet-i Askeriye, nr. 1706, s. 94a.

163 Sabah, 20. 1. 1326 R[ebiülahir]/2 Nisan 1910, sy. 7374.

164 Sabah, 21. 11. 1326 R[ebiülahir]/3 Şubat 1911, sy. 7675.

165 Sabah, 14. 07. 1306 R[ebiülahir]/26 Eylül 1890, sy. 387.

166 Sabah, 25 Mart 1920, sy. 10 971.


Bu makale Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi adlı eser içerisinde 2015 yılında yayımlanmıştır.

Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.

ALT BAŞLIKLAR