Temellerinin atılışından sonra inşaatı tamamlanarak hazır duruma getirilmesi tam 7 yıl 5 ay ve 6 gün gibi uzun bir süreyi içine alan bu mükemmel eserin açılışı da ihtişamına yakışır bir şekilde olmuştur. Caminin iç avlusunda padişahın Otag-ı Hümayun’u kurulmuş ve merasim başlamıştır. Kaynaklar bu kutlu günün tarihini hicri 4 Cemâziyelâhir 1026 olarak gösterirler ki bu da miladi olarak 1617 yılının 9 Haziran gününe denk gelir. Yani İstanbul’da sıcak bir yaz gününde önceleri Atmeydanı olarak bilinen, ancak bundan sonra artık Sultanahmet Meydanı olarak anılacak olan bu tarihî meydanda büyük bir şenlik yaşanmıştır.
Merasim esnasında bir yandan kurbanlar kesilirken bir yanda da genç Hükümdar Sultan I. Ahmed’in etrafında halkalar hâlinde devlet ricali yerlerini aldı. Sadrazam Halil Paşa da açılışta bulunmaktadır, ancak işin en başından başlayarak sonuna kadar bu eserin kazandırılmasında emeği geçen en önemli kişi Darüssaâde Ağası Hacı Mustafa Ağa’dır. Kendisinin bu esere katkısı daha temeller atılmadan çok önceleri başlar. İlk iş cami ve külliye yerinin belirlenmesidir. Arşiv belgelerinin de işaret ettiği üzere çevredeki bazı yerlerin istimlak işlemlerinde Hacı Mustafa Ağa’nın önemli rolü olmuştur. I. Ahmed’in babası Sultan III. Mehmed zamanında yıldızı parlayan bu zat, genç padişahın vakitsiz ölümünden sonraki gelişmelerde de önemli roller oynamış, Sultan Mustafa’nın hal’li ve II. Osman’ın tahta çıkarılmasında (1622) etkili olmuştur. Nâ’îma ve Hasanbeyzade tarihlerinde I. Ahmed döneminin bu güçlü simasından övgüyle sözedilmektedir.
Açılışta Sultan I. Ahmed’in çocukları Şehzade Mustafa, Şehzade Mehmed, Şehzade Murad, Şehzade Bayezid, Şehzade Süleyman ve Şehzade Kasım da hazır bulunmuşlardır. Dönemin vakanüvisi Nâ’îma açılış töreni konusunda şunları kaydetmektedir:
At Meydanında yedi seneden beri binasına sarf-ı makdûr olunan Câmi’-i Şerîfin kubbesi tamam olup kilitlenecek vakit gelmekle sene-i mezbûre Cumâda’l-âhiresinin 4. günü Câmi’-i mezbûr sahasında otaklar kurulup taht-ı pâdişâhî vaz’ olundu. Cümle vüzerâ ve ulemâ ve erkân-ı devlet da’vet ve âlî ziyâfet tertîb olunduktan sonra her biri Saray-ı âmireye varıp hil’atlenip, pâdişah önüne düşüp otağa getirdiler. Evvelâ sadrâzam Halil Paşa vüzerâ ile girip tehniyet ve ba’dehu şeyhulislâm Esad Efendi vesair ulemâ ve meşâyih girip takbîl-i dâmen-i pâdişâhî ettiler. Bin kadar hil’at ve sof giydirildi. İki şehzâdeler mücevveze ile cânib-i yemînde ayağ üzre dururlar idi.”
Dönemin âlimleri tarikat liderleri ve müderrisleri arasında herhâlde en başta geleni Sadrazam Halil Paşa’nın da şeyhi olan Celvetîye tarikatından Üsküdarî Aziz Mahmud Hüdayî hazretleriydi.
Yüzyıllar boyunca hayranlıkla izlenecek olan bu mükemmel eserin açılış törenleri de mükemmel olmalıydı ve gerçekten de öyle oldu. Bu güzel münasebetle devlet merkezinde bulunan yüksek zevatı onurlandıran Sultan I. Ahmed merkezden çok uzaklarda yer alsa dahi mübarek mekânı müminlerin kalpleri olan Haremeyn-i Şerifeyn’i de tabii ki unutmadı. Bu anlamda bu iki makamın yöneticilerinden Mekke emirleri ve şerif ailesi fertlerine değişik hediyeler göndererek onların da gönüllerini hoşnut etmeyi ihmal etmedi. Bugün adları tek tek kayıtlı olarak arşivlerimizde bulunan bu kişiler ve onlara gönderilen hediyelerin listeleri Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’ndeki belgeler arasında mahfuzdur.1Bu kutlu vesileyle uzaklardakilerin de en yakındakiler gibi çeşitli hediyelerle taltif ve takdir edildiklerini gösteren bu listede yer alan isimler şöyledir:
Mekke-i Mükereme’ye Gönderilenler
Ekim 1601’de vefat eden Mekke Şerifi Hasan b. Ebu Nümey’in biraderi Mekke Emiri Şerif Seyyid İdris’e iki adet altın düğmeli, altın ve gümüş tellerle dokunmuş ağır ipek kumaş üzerine samur kürk kaplı ve bir adet de sade olmak üzere üç parça hilat ve kardeşlerinden Seyyid Abdullah, Abdülmünim, Adnan, Hayrullah, Mürtaza, Cudullah, Berekât Abdülharis ve Mansur’a birer adet hilat. Mekke emiri seçilen İdris b. Hasan şeriflerin aile kararı ile emirliği paylaşmak zorunda kalmış olduğundan kendisine rakip çıkan kardeşi Seyyid Muhsin b. Hüseyin ve biraderi Zeynelabidin ile birlikte emirlik makamında bulunmayı kabullenmek zorunda kalmıştır. Bu durum padişahın Temmuz 1604’te kendilerine gönderdiği “menşur” ile hukuki bir zemine oturtulmuş olduğundan ayrıca bunlara da hilat gönderilmiştir.
Mekke’nin vefat etmiş emirlerinden Seyyid Ebu Talib’in çocukları olan Seyyid Hasan, Ali ve Affan’a, Seyyid Abdülhamid’in oğlu Muhammed’e, Ebu Nümey oğlu Berekât’ın çocukları olan Seyyid Raşid’e bunun kardeşi Seyyid İbrahim, Ömer ve Ali’ye ayrıca Ebu Nümey’in oğlu Seyyid Racih’in iki oğluna, Seyyid Nümey’in oğlu Sukbe’nin dört evladına altın sırmalı hilatlar ihsan# edilmiştir. Böylece emirlik hizmetinde bulunan bütün aile hatırlanmış ve onurlandırılmış olmaktaydı. Bunların yanında bir de aynı seyyid ve şerif ailesinden ve ikinci derecede bulunanlar da ihmal edilmemiş ve bunlara da altın işlemeli olmasa da her birine birer hilat gönderilmiştir.
Haremeyne gönderilen hediyeler ve bunları alan şahısların yüze yakın isimden oluşan listesi burada yer verilemeyecek kadar uzun ve ayrıntılı olup Mekke’de bulunan ulema, sulaha ve meşayihin tamamını içerir. Bu listelerde tam künye ve isimler yanında görev tanımlamalarının da yapılmakta olması özellikle tarihçiler açısından büyük önem ve kaynak değeri taşır.
Medine-i Münevvere’ye Gönderilenler
Kullandığımız arşiv belgesinin son kısmında yine aynı şekilde Sultanahmet Camii’nin açılış töreni münasebetiyle Medine-i Münevvere’deki görevlilere ve muhterem zevata gönderilen hediyeler yer alıyor. Liste bu kısmı şu serlevha ile takdim etmektedir:
Saadetlü ve azametlü Pâdişâh-ı âlempenâh hazretleri binâ buyurdukları Cami’-i şerîfin ‘avn-i Hakla itmâmı meysûr olup cümle erkân-ı devlet ve a’yân-ı hazret ve ‘ulemâ ve sulahâ ve sâdât ve meşâyıha hıla’-ı fâhire ve ‘atâlar bahşîş edip husûsan Haremeyn-i Muhteremeyn eşrâf u sâdâtına küllî ihsânlar edip hıla’-ı fâhireler ve haseneler ‘atâ buyurup Medîne-i Münevvere a’yân eşrâfına dahî irsâl buyurulan hıla’-ı fâhıre ve soflar ve ‘atâ olunan esâmîlerin defteridir ki zikrolunur.
Hediye gönderilenler başta Medine kadısı olmak üzere Medine’deki bütün ulema, sulaha ve meşayihi kapsar. Bunların da sayısı 100’e yakındır. Ayrıca Medine’deki mekteplere dağıtılmak üzere 200, müezzin ve müderrisler arasında paylaşılmak üzere 30 ve fukara arasında paylaşılmak üzere 170 has altın gönderilmiştir (Temmuz 1617).
Sultanahmet Camii açılış törenleri vesilesiyle yapılan büyük masraflar dâhilinde, Haremeyn-i Şerifeyn’e gönderilen altın sırmalı hilatlar, yün elbiseler ve tam ayar altın sikkelerin “İstanbul’da pişer bize de düşer.” misali büyük bir cömertlikle bütün görevliler hatırlanmış olarak dağıtılmış olduğu gözler önüne serilmektedir. Sergilenen bu ihtiram ve cömertlik karşısında belki develerin bile ihmal edilmemiş olabileceği zannı galip gelmektedir!
DİPNOT
1 TSMA, nr. D.5118/1.