Konstantinos’tan Herakleios’a Yeni Roma’nın Suları
Son yirmi yıl içerisinde yapılan araştırmalar, Konstantinopolis’in (Konstantinos’un şehri)kurulmasından sonra gelişen geç Roma su tedarik sisteminin karmaşıklığını ve büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Bu sistem, erken V. yüzyılda II. Theodosios döneminde, Belgrat Ormanlarında eskiden var olanlarla birlikte uzunluğu şimdilerde 494 km tahmin edilen bir kanallar ağıydı ve günümüzde “en uzun Roma su tedarik hattı” olarak anılmayı hak etmektedir.1 Pek çok Eski Çağ kentinin tersine, Konstantinopolis büyük bir nehir üzerine inşa edilmedi. Kenti üç tarafından çevreleyen denizler, mükemmel bir savunma konumu, ticaret ve ithalat için iyi ulaşım imkânları ve balıkçılık için uygun şartlar sağlıyordu. Ancak imparatorluğun diğer başkenti Roma’nın sahip olduğu su kaynakları çeşitliliğiyle karşılaştırıldığı zaman, yeni başkent taze içme suyu bakımından büyük bir yetersizlikle karşı karşıyaydı. MS II. yüzyılın başlarında İmparator Hadrianus (117-138), Konstantinos’un başkentinin selefi Byzantion kenti için büyük bir su kemeri inşasına mali destek sağlamıştı. Onun inşa ettirdiği bu kemer, Belgrat Ormanlarında bulunan kaynakların sularını Byzantion’a taşıyordu. Belgrat Ormanlarının içerisinde yer alan bu bölge, daha sonra Bizans ve Osmanlı dönemlerinde de kullanıldı ve geliştirildi. Başlangıçta mevcut su kanalları, yeni Büyük Saray dâhil kentin su ihtiyacını karşılıyordu, fakat kentsel alan, Konstantinos Forumu’nun (Çemberlitaş) batısındaki tepelere ve Konstantinos’un mozolesinin bulunduğu Havariyyun Kilisesi’ne (bugün Fatih Camii civarı) doğru genişledikçe, yüksek irtifalı yeni su kaynakları ihtiyacı ortaya çıktı. Eski Çağ dünyasında ve XIX. yüzyıla kadar uzun mesafelerden boru hatlarıyla su taşıma işlemi ancak yer çekimi gücüyle yapılabiliyordu. Onun için, suyun sevk edileceği noktadan daha yüksekte yer alan su kaynaklarını veya muhtemel nehirleri bulmak ve bunların gerekli su yükünü taşıyacak yeter yükseklikte olmasını sağlamak zorunluydu.
Bu bölüm, bin yıllık Bizans su mühendisliği sisteminin ana parçalarının tarihsel bir özetini sunacak ve Trakya’daki su sağlamaya ilişkin büyük çalışmaların yanı sıra, kent içinde su dağıtım ve muhafazasına ilişkin verilerin durumunu değerlendirecektir. Konstantinopolis’in yeni kentin mahalleleri Konstantinos surlarına ve daha sonra Theodosios’un inşa ettirdiği yeni surlara doğru genişledikçe, surlarla tanımlanan fiziki alan ve kıyı, Roma dışındaki bütün diğer Eski Çağ kentlerinden daha büyüktü.2 Kentin gelişiminin bir kronolojisini vermeye kalkışmanın önündeki bir problem, Konstantinopolis kent tarihi hakkında farklı dönemlere tarihlenen çeşitli yazılardır. Bunlar da çoğunlukla ya oldukça aynı ya da birbiriyle çelişen anlatılar sunmaktadırlar. Mesela, X. yüzyılda derlenen Patria adlı eserde kentin kuruluşunun ilk yüzyıllarıyla ilgili hemen her şey Konstantinos’a atfedilmektedir. Bu durum, su şebeke sisteminin tarihi için de geçerlidir. Gelişen kentsel altyapının bu anahtar parçasının önemini, IV. yüzyılda yaşamış hatip Themistius, Konstantinos ve oğlu II. Konstantios gibi ilk imparatorların kamu yapıları ve heykellerle kenti süsleyerek çok şey kattıklarını ancak kentin “altın kemerli fakat susuzluktan ölmekte olduğu” özlü sözüyle yorumlamaktadır.3 Yeni su kemeri, genişleyen kentin altyapısının hayati öneme sahip bir ihtiyacıydı. Çalışmalar, batıda yeni suların beraberinde “Trakya çeşmelerinin” ortaya çıkışıyla ancak 373 yılında tamamlanacaktı. Themistius’un ilk söylevlerinin birisinde, II. Konstantios’un 357 yılında yeni su kaynakları araştırmak için mimarlar görevlendirdiği ifade edilmektedir. Bu durum, yeni yüksek düzeyli su şebeke sisteminin tamamlanması için yirmi yıldan biraz daha az bir zaman harcandığını ortaya koymaktadır.
Yeni Su Kanalları
Erken Bizans kentinin su ihtiyacı İmparator Hadrianus tarafından inşa ettirilen kanallarla sağlanıyordu. Bu kanalların, Haliç’in üzerindeki tepeler boyunca deniz seviyesinden yaklaşık 35 m yükseklikte kentin kuzey yanından aktığını tahmin edebiliyoruz (Figür 1). Bu kanalların hattı muhtemelen, Cebeciköy’den ve Belgrat Ormanlarından Osmanlı dönemindeki Kırkçeşme kanal sistemine çok benzerdi. Yeni kente ilişkin bilgilerimizin çoğu, 430 yılı civarına tarihlenen ve kentin bölgelerinin ve başlıca yapılarının listesini veren Notitia Urbis’ten gelmektedir.4 Bu kaynağa dayanarak Hadrianus’un kanallarının kentin aşağı bölgelerinde, toplam dokuz thermaenin (halka açık hamam) altısına, büyük bir sarnıca, iki nympheaeye (halka açık çeşme) ve bütün kentte bulunan 156 balneanın (banyo) toplamda doksan sekizine su sağlayabildiğini tahmin edebiliyoruz.
IV. yüzyılın ortalarında Trakya’dan gelen uzun mesafe su şebeke sisteminin ilk aşamasında, deniz seviyesinden yaklaşık 56-57 m yükseklikte yeni kanallar artık kente girebiliyordu. Daha büyük bir yüksekliğe ulaşmak için tepelerden uzak kaynaklar ve Trakya ormanları, gittikçe büyüyen başkentin yeni su kanallarını besliyordu (Figür 2). MS 373 yılına gelindiğinde Danamandra ve Pınarca’daki büyük kaynaklardan su getiren ilk kanal ve köprü hattı tamamlanmıştı. Toplamda 268 km uzunluğunda olan bu hatta, ortalamanın üzerinde tek sıra kemerlerden iki sıralılara kadar değişen boyutlarda tahmini 130 yeni köprü vardı. Kapalı su kanallarının tamamı, harçlı taş bloklardan, 1 m genişliğinde ve 1.6 m. yüksekliğinde tonoz çatılı olarak inşa ediliyordu. Kent içinde, seksen yedi kemerli ve 971 m uzunluktaki yeni köprü olan Bozdoğan Kemeri’nin (veya Valens Su Kemeri, aqueductus) Roma dünyasının en uzun su kemerlerinden birisi olduğu kabul edilmektedir (Figür 3). Bu kemer, su kanalını dördüncü tepeden üçüncüye ve -hiçbir iz kalmasa da- bugünkü Beyazıt Meydanı’ndaki büyük bir çeşmeye ve havuza getiriyordu. Burada toplanan sular, Konstantinos Forumu’na (bugün Çemberlitaş) doğru yeni kentin daha yüksek kısımlarına dağıtılabiliyordu.
Fakat bu yeterli değildi ve muhtemelen 400 yılı civarında veya bundan kısa bir süre sonra (yaklaşık aynı dönemde Theodosios kara surlarının yapım işi başladığı için), su dağıtım sisteminin, daha batıya doğru Binkılıç, Ergene ve Vize taraflarının kaynaklarını kapsayacak şekilde genişletilmesine karar verildi. Bu yeni kaynakların kente mesafesi yaklaşık 130 km idi ve 450 yılı civarında su şebekesinin ikinci aşaması tamamlanıncaya kadar, bütün kemerli su kanallarının toplam uzunluğu (Hadrianus dönemi su nakil hattı da dâhil) 494 km’yi bulmuştu. Bu rakam imparatorluğun eski başkenti Roma’nın alt yüz yılda inşa edilen bütün su kemerleriyle karşılaştırılabilir. 2 m yüksekliğinde ve 1.6 m genişliğinde olan bu yeni kanallar ilk aşamada inşa edilenlerden daha büyüktü. Su şebeke hattı boyunca bulunan dik yamaçlar ve derin vadilerden dolayı, kanalların güzergâhı çoğunlukla çok kıvrımlıydı ve suyun akışının doğru meylini bulmak amacıyla dar vadilere ve derelere girip çıkmak için mühendisler yolları büktüler. İlk aşamada inşa edilen köprülerin çoğu, ikinci aşamanın yeni kanallarının bir parçası yerine koyuldu. Bunların en azametlisi ve en genişi Gümüşpınar yakınlarında bulunan Kurşunlugerme’deki büyük köprüdür. Derin bir ağaçlı vadiye yerleştirilmiş olan köprü üç aşamada 30 m’den fazla yükselmektedir. Mermer görünümlü kristalli kireç taşından inşa edilen köprü, temel taşlar üzerine yerleştirilmiş bir dizi Hristiyan sembollerle süslenmiş ve diğer önemli yapısal noktalar, depremlerin yıkıcı etkisine karşı korunmak niyetiyle yerleştirilmiştir. Diğer beş köprü, boyutta ve ihtişamda Kurşunlugerme’dekiyle mukayese edilebilmektedir ve aynı zamanda başka pek çok daha küçük köprü inşa edilmiştir. Kentin içindeki ve dışındaki bu köprüler, Roma dünyasının herhangi bir yerinde ayakta kalan yapıların en etkileyicileri arasındadır.
Kentte Su Dağıtımı
Frontinus’un Roma için hazırladığı De aquaeductu urbis Romae’ye benzer bir teknik el kitabı Konstantinopolis için hazırlanmamıştır. Yine de Theodosios ve Iustinianos kanunnamelerinde toplanmış olan birbirini takip eden bir dizi imparatorluk emirnamesi, Bizans başkentinin su şebekesinin bakımı ve yönetimi için değerli veriler sağlamaktadır. II. Theodosios yönetiminden itibaren muhtemelen yaklaşık olarak 440-441 yılına tarihlenen bir emirname, Hadrianus Su Kemeri’nin getirdiği suların sadece kamu hamamlarında ve imparatorluk sarayında kullanılacağını ifade etmekte ve hanelerde veya tarımsal sulamada kullanılma izinlerini iptal etmektedir.5 Bu yasanın ima ettiği, sonraki metinlerin “kentin su kemeri” olarak atıf yaptığı ve o dönemde Vize’ye kadar ulaşmış olan yüksek seviyeli su kemeri, ailelerin, çok sayıdaki özel hamamın, yüksek düzeydeki kamusal hamamların ve yukarıda not edilen sarnıçların talepleri için esas kaynak olduğudur. Bir dizi kanun maddesi, kent dışında tarımsal sulama için su hırsızlığı problemlerine atıf yapmaktadır ve muhtemelen bu emirnameler gittikçe artan kent içi taleplere cevap veriyordu. Bu yüksek kanallar muhakkak kentin batısında Konstantinos surları hattının ötesinde yer alan üç büyük açık su deposunu da besliyordu (Figür 1).
Kazılarda veya inşaat çalışmalarında kent içi dağıtım kanallarının kalıntılarıyla nadiren karşılaşılmaktadır. Eski kentin merkezî caddesi altında geniş çaplı taş boruların olduğu bilinmektedir ve bunların örnekleri İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunmaktadır.6 Şehir içi kanal hatları kesin olarak bilinmemekle birlikte, suların kente yaklaşık olarak nereden girdiğini ve Bozdoğan Kemeri boyunca bulunan yüksek düzeyli kanalların belirlenmiş sabit noktalarını dikkate alarak, her km’de 1 m farazi bir düzenli meyle bağlı olarak bazı büyük kanalların nasıl devam ettiğini tespit edebiliyoruz. Yüksek düzeyli kanallar kente Edirnekapı’nın kuzeyinde yaklaşık 59 m yükseklikte bir noktadan, Hadrianus’un inşa ettirdiği daha düşük hat ise, yaklaşık 35 m yükseklikte Eğrikapı’nın hemen kuzeyinden şehre giriyordu.7 Yukarı kanal için öngörülen rota, Aetios ve Aspar su haznelerinin bilinen konumlarının yakınından geçiyor ve güneye Forum Tauri’ye (Beyazıt Meydanı) doğru dönmeden önce Valens Su Kemeri’ni aşmak için doğru yüksekliği muhafaza ediyor, kentin ana sütunlu caddesi Mese hattı boyunca ilerleyerek nihayet ikinci tepenin çıkıntısı üzerindeki Binbirdirek Sarnıcı’nda sona eriyordu. Bu hattın uzağında fakat 35 m yükseklikte yer alan diğer havuzlar kümesi de mutlaka bu yükseklikte bir kanal tarafından besleniyordu. Fethiye Camii (Pammakaristos) etrafındaki sarnıçlar ve Nurosmaniye Camii yakınındaki Büyük Valide Han’ın etrafındaki kümelenme bunlar arasındadır.
Suların Depolanması
Kentteki sarnıçlar üzerine son zamanlarda yapılan bir araştırma, kent içinde 160 sarnıcı belgelemektedir,8 ancak bunlar muhtemelen esas rakamın küçük bir kısmıydı. Bu ve daha önceki çalışmalardan, sarnıçların Bizans kentinin yaşamı boyunca inşa edildiği ve bu faaliyetlere Osmanlılar döneminde de devam edildiği ve sarnıçların kendi başına Bizans dönemine tarihlenen çok sayıda yapıyı temsil ettiği anlaşılmaktadır. Bazıları, depolama ve dağıtım için büyük kamu rezervleriydi, fakat bir kısmının özel kullanıma tahsis edilmiş olması muhtemeldir. Bazı küçük sarnıçların ne dereceye kadar daha kapsamlı bir su şebeke ağının parçasını oluşturduğu ya da bu küçük sarnıçların kiliselerin veya diğer yapıların çatıları vasıtasıyla topladıkları yağmur suyu biriktirmenin münferit bir yolu mu olduğu tam olarak anlaşılmamaktadır. Yağmur suyu biriktirme alışkanlığı Akdeniz’in güney ve doğu kısımlarında ve Yakın Doğu’da yaygın olarak bilinmektedir.
Kentsel bağlamda Roma dönemi sarnıçları en yaygın olarak Kuzey Afrika ve doğu eyaletlerinde bulunmaktaydı, Roma kentinde ise en büyük sarnıçlar büyük imparatorluk thermaesinin su haznesi olarak hizmet veriyorlardı.9 Yeni Konstantinopolis kentinde yatırımın ölçüsü çok daha büyüktü ve bu kısmen de Tuna ötesinden gelen barbar halkların yarattığı güvensizliğe karşı bir tedbirdi. Pek çok su kaynağının toplandığı karstik kireçtaşı su toplama havzaları gibi başka yerel faktörler de vardı ve bunun anlamı suyun yıl boyunca düzensiz akışı ve diğer zamanlarda depolamayı sürdürme ihtiyacıydı.10 Bu prensip ilk olarak Prokopios’un, Iustinianos’un inşa ettirdiği Bazilika Sarnıcı (Yerebatan Sarayı) hakkındaki anlatısında ileri sürülmektedir ve ana açık su haznelerinin ve büyük kapalı sarnıçların devasa boyutunu açıklamaya yardımcı olmaktadır. Bu türe örnek bir başka yapı ise, kalabalık bir kentsel alan içerisinde çok geniş yeni bir su haznesi ihtiyacını karşılamak için yapılan Binbirdirek Sarnıcı’dır. Yapının sütun başlıklarından tahmin edilen tabana kadar derinliği 11.9 m idi.11 Hâlbuki Yerebatan Sarnıcı mevcut bir kamu binasının geniş avlusu içerisine inşa edilmiştir. Bu iki yapı da Anastasios ve Iustinianos dönemlerine tarihlenmektedir. Bu yapılar, kalabalık modern kentlerdeki yer altı araç parkları gibi alan probleminden doğmuştur ve yoğun nüfuslu bir VI. yüzyıl kentinin emlak fiyatlarının da bir göstergesidir. Potansiyel kübik kapasiteleri bakımından, bunlar Eski Çağ dünyasının bilinen en büyük iki kapalı sarnıcıydı ve Roma dönemi İtalya’sından günümüze ulaşan en geniş sarnıçlardan da çok daha büyüktüler. Kamuya açık su çeşmeleri ise daha az bilinmektedir.
Konstantinopolis’teki sarnıçların kronolojisi belirsizliğini korumaktadır. Metinlerden bilinen IV veya erken V. yüzyıla ait temel yapıların hiçbirisi, kesin olarak tespit edilebilmiş değildir, fakat sütunlarla desteklenen tuğla tonozlu ve sadece tonozlarının değil çoğunlukla sütun başlıklarında ayrıntılı süslemeleri olan sarnıç modelleri bütün kentte standart olacaktı. Bugün Türkler Yerebatan Sarayı’nın “Disneylandvari” turistik manzarasıyla övünmeseler bile, bu karanlık zarif iç bölüm büyüleyiciliğini korumaktadır. Buna karşın, Misenum’daki Piscina Mirabilis gibi en büyük Roma sarnıçları bile esas olarak pratik kullanıma dönük yapılardı. Yunan ve Helenistik dünyanın daha küçük, aile içi kullanıma mahsus kayaya oyulmuş sarnıçlarının çatı yüzeylerine kıyasla, Romalıların tonoz ve kemer inşa etme yetenekleri çok daha ileri çatı alanları inşa etmelerini sağladı, fakat bunlar kasvetli ve sönük kalmaya devam ediyordu. Modern insanların nazarında Konstantinopolis’in Bizans sarnıçları, kaideler, sütunlar ve sütun başlıkları üzerindeki görünüşte ağdalı ve gizemli bir detaycılığı temsil etmektedir. Bunların bazıları çok büyük ihtimalle yeniden kullanılan malzemelerdi, fakat kullanılan diğer sütun başlıkları doğrudan Prokennesos mermer ocaklarından getiriliyordu, mermerlerin bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı ise kabaca yontulup bırakılmıştır. Yukarıda büyüyen kentin ayakta kalmasına yardımcı olan, gelişen su şebekesinin tonozlarını, bu mermerler destekliyordu.
Eski gözlemciler Konstantinopolis’te görülen sarnıçların biçimlerini, İskenderiye’den bilinen çok yaygın sarnıç ağıyla irtibatlandırmış ve sarnıç yapımının oradan etkilendiği yorumunu yapmışlardı.12 Ne var ki, son dönemlerde yapılan çalışmalar, iki sıra sütunlu İskenderiye sarnıçlarının tarihlendirme olarak Roma veya Bizans dönemine değil, İslamî döneme ait olduğunu göstermiştir. Suriye ve Filistin gibi başka yerlerde sarnıç modelleri standart Roma şeklini izliyordu ki, daha sonra Dara ve Refasa’da inşa edilen Anastasios döneminin etkileyici sarnıçları da buna dâhildir. Bir istisna Efes’te bulunabilir. Modern Selçuk kasabasında son dönemde kazısı yapılmış bir Geç Antik Çağ sarnıcı, artık tahrip olmuş tonozunu destekleyen II. yüzyıla ait malzemenin yeniden kullanılmasıyla elde edilen iki sıralı sütunları ve sütun başlıkları, sarnıç inşasında Konstantinopolis modelinin açık bir örneğini sunmaktadır.13
Su şebeke sisteminin her iki aşamasının inşaat çapı devasaydı ve Eski Çağ dünyasının büyük altyapı projelerinin çoğundan daha büyüktü. Harç sıvalar ve diğer yapı malzemeleri üzerine yapılan en son analiz, köprü ve kanalların inşası için 2.500.000 m3 taşa ihtiyaç olduğunu tahmin etmektedir. Bakış açımızı şöyle oluşturursak; bu miktarda bir taş için, standart bir futbol sahası büyüklüğünde bir alanın 350 m derinliğinde (Eyfel Kulesi’nden 50 m daha fazla) kazılması gerekiyordu. Bunun anlamı, Büyük Giza piramidini inşa etmeye yetecek taş demektir.14 Sistemin devasa uzunluğu, Eski Çağ dünyasında daha önce hiç başarılmamış olan zor arazi şartlarında yer çekimiyle beslenen kanalları uzun mesafelere götürebilme kabiliyetlerinden dolayı, geç Roma mimarlarının maharetlerini de göstermektedir.
Iustinianos’un büyük projesi Bazilika Sarnıcı’nın inşasından sonra, VI. yüzyılın sonuna kadar su kemerlerinin bakım ve tamiratının devam ettirildiğini gösteren yazılı belgeler vardır. II. Iustinos devrinde 575-576’da yapılan tamiratlar “kente bol miktarda su sağladı”15 ve daha sonraki bir metin, hem Büyük Su Kemeri’ne (Bozdoğan) hem de Hadrianus Su Kemeri’ne Herakleios dönemine kadar ilave yatırımların sürdüğüne atıf yapmaktadır.
İkonaklazm Döneminden Komnenoslara Kadar:
Canlanma ve Gerileme (765-1180)
626 yılında başkent büyük bir Avar kuşatmasının tehdidi altına girdi. Valens Su Kemeri kesildi ve 765 yılına kadar restore edilemedi. Avar kuşatmasından VIII. yüzyılın ikinci yarısına kadar olan dönem Konstantinopolis’in kentsel gerileme dönemlerinden birisidir, çünkü kuşatmayı, mükerrer salgın hastalıklar, sıkça görülen Arap işgalleri, doğuda ve Balkanlar’da toprak kayıpları takip etti. Yine de bu dönem boyunca, doğrudan su şebekesinden beslenen bölgelere birtakım kısıtlamalar getirilmişse de, ilk yapılan Hadrianus Su Kemeri’nin işlevini sürdürdüğünde kuşkulanmak için bir neden yoktur. V. Konstantinos’un su şebeke sisteminde başlattığı yenileme çalışmaları, kent surlarının tamirini kapsayan büyük bir projenin ve Aya İrini Kilisesi’nin geniş çaplı rekonstrüksiyonunun parçasıydı.16 Vakayiname yazarı Theophanes’in eserinde bulunan bir pasaj, su şebekesinin yeniden yapılandırılma çalışması için bilhassa önemlidir, çünkü bu pasaj çalışmalarda yer alan iş gücünün boyutu ve işçilerin kökenleri hakkında müstesna detaylar sunmaktadır. V. Konstantinos “farklı yerlerden zanaatkârları topladı. Küçük Asya’dan ve Pontos’tan 1.000 taş ustası ve 2.000 sıvacı, Yunanistan ve Ege adalarından 500 kil işçisi, Trakya’dan 5.000 işçi ve 200 tuğlacı getirtti. Bunların başına, patrici sınıfından birisi de dâhil olmak üzere ustalar koydu. Böylece iş tamamlandığı zaman, kente su geldi.”17
Bu su kemerlerinin pek çoğundan geniş çaplı yapı kalıntısı günümüze ulaşmıştır ve bu yapısal aşamaların, yukarıdaki metinde betimlenen işle ilgili olduğu savunulmaktadır.18 Theophanes’in eserinde yer alan pasaj, Valens Su Kemeri’nin, sarnıçların ve hamamların işlemediği, kaynakların kuruduğu bir kuraklık döneminde restore edildiği konusunda oldukça nettir. Valens Su Kemeri’nin restorasyonu, kente yeni ve ilave su kaynağı getirecek ve işlevini sürdüren Hadrianus Su Kemeri’nin sağladığı suya ek yapacaktı. Ağır kuraklıktan Hadrianus Su Kemeri’nin de etkilendiği açıktır, yine de su kemeri, VII. yüzyıldan beri su akıtmayı sürdürüyordu. Kentin su kaynaklarının çeşitlenmesinden başka, yenilenen yüksek düzeyli sistem, kentin daha yüksek kısımlarına su taşımayı mümkün kılacaktı. Bunlar arasında dördüncü tepe üzerinde yer alan ve Bozdoğan Kemeri üzerindeki köprünün batı ucuna yakın olan Kutsal Havariyyun Kilisesi de vardı. Yenilenen su şebekesi sistemi kentin VIII. yüzyılın ikinci yarısında canlanan talihine de işaret etmektedir. IX. yüzyılın sonlarına doğru bir Arap, Konstantinopolis’i şöyle betimliyordu:
Konstantinopolis’te Bulgar ülkesinden gelen bir su kemeri var. Bu kemer üzerinde su yirmi günlük bir seyahate denk bir mesafeden gelmektedir. Su kente geldiği zaman üç bölüme ayrılmaktadır: bir bölümü imparatorluk sarayına doğru, ikinci bir bölümü Müslümanların hapishanesine doğru gitmekte, üçüncü bölüm ise asillerin hamamlarına akmaktadır. Kent halkı bu hafifçe tuzlu sudan içmektedirler.19
X. yüzyıla ait hiçbir restorasyon çalışması tespit edilememiştir, fakat bir sonraki yüzyılın başlarında yaklaşık 1019 yılında II. Basileos, Valentinianos (Valens) Su Kemeri’ni yeniledi ve “Konstantinopolis vatandaşlarına bol miktarda su” sağladı.20 Ballıgerme’deki su kemeri köprüsünde tespit edilen büyük tamiratlar, Orta Bizans döneminden bilinen yaygın inşaat tarzına tipik olarak benzeyen dördüncü bir büyük iş dönemini göstermektedir.21 Bu köprü üzerindeki çalışma önemlidir, çünkü bu kente getirilen suyun, hâlâ Vize ve Saray yakınlarında yer alan uzak mesafedeki kaynaklardan alındığını ortaya koymaktadır. Yine de, Eski Çağ dünyasının bilinen en geniş çaplı uzun mesafe kanalları ve köprüleri, yaşlarını göstermeye başlıyorlardı. Ve izleyen yüzyılda I. Manuel Komnenos döneminde bir tarihçi şu gözlemi yapmaktadır:
Susuzluk kenti kuşattığı zaman imparator itinalı bir şekilde su kanallarını temizlettirdi. Çünkü imparator, kente su taşıyan sıralı kemerlerin (stoai) uzun zamandır harap olduğunun ve bunları yeniden inşa ettirmenin zaman gerektiren zor bir iş olduğunun farkındaydı.
Trakya’daki eski köprülerin, tamiratın ötesinde bir iş gerektirdiği hissediliyordu ve Manuel, Petra diye bilinen kente daha yakın bir yerde yeni çalışmalar başlattı, ancak burasının kesin yeri hâlâ tespit edilememiştir. O zamandan itibaren, ana su kaynakları kentin daha yakın yerlerinde, Hadrianus Su Kemeri’ni besleyenlerle aynı kaynaklardı ve bunlar Osmanlı başkenti için de en büyük kaynaklar olacaktı.22
Bizans Konstantinopolis’inden Osmanlı İstanbul’una
XII. yüzyılın sonlarından itibaren, Trakya gibi uzun mesafeden büyük yüksek düzeyli ana suyollarında su akışı durduysa da, kentin uzun köprüsü Bozdoğan Kemeri’nde su kanallarının mevcudiyetine ilişkin hâlâ raporlar vardır, bu kanallar muhtemelen daha yakında ancak daha verimsiz olan Halkalı’daki kaynaklardan besleniyordu. Ne var ki bu hat üzerinde bulunan ve günümüze ulaşan Mazulkemer Köprüsü’nün tamamen sonraki dönemde Osmanlılar tarafından inşa edildiğine de dikkat çekmeliyiz. 1316 ve 1321 yılları arasında Khora Manastırı’nın (Kariye Cami) mozaik dekorasyonları için para bağışlayan devlet adamı ve şair Theodore Metochites doğup büyüdüğü kenti şu satırlarda övüyordu:
Şehrin her yerinde su depoları, çeşmeler ve her türden büyük sarnıçlar, tatlı ve bol su kaynakları vardır. Bu sular her yerden, hem yakınlardaki hem de uzaklardan hiç de önemsiz olmayan zorlamalarla ve tabiatı dönüştürerek kente getiriliyordu. Kaçınılmaz ihtiyaçlar imparatorluk kentine hizmet etmeyi mecbur kılmaktadır.Ve her halükarda bir kısmı gizli fakat bir kısmı çok açık her yol ve hünerle bu suların kent içerisinde “hava nehirlerinde” azametli bir şekilde akışını görüp hayran olabiliriz.Ayrıca pek çok büyük ve güzel hamamın verdiği keyif vardır, her tür ustaca cihazlarla donanmış bu hamamları tasvir etmeye gücüm yetmez, fakat kendinizin bunları tecrübe etmenizi ve görmenizi tavsiye edebilirim.23
Bu betimlemenin ne kadarının eski ihtişama nostaljik bir ağıt olduğunu belirlemek zordur. Kentin Geç Antik Çağ’daki büyük hamamlarının çoğu, o zamana kadar kesinlikle terk edilmişti, fakat kentin içindeki “hava nehri” bugüne kadar ayakta kalmıştır. Şimdikinin tersine o zaman bu su kemeri sadece geçmiş başarıların bir anısı değildi, aksine XX. yüzyılın başına kadar kentin yüksek kısımlarına su taşınmasını sağlayan süregiden pratik bir işleyişti. Konstantinopolis nihayet 1453 yılında Osmanlılar tarafından fethedildiği zaman, Fatih Sultan Mehmed’in ilk işlerinden birisi su şebeke sisteminin restorasyonu olmuştu. Eski Bizans imparatorları olağanüstü bir miras bırakmışlardı. Bu miras, kentin ilk kurucularının tutkularını ve bunların haleflerinin bin yıl boyunca büyük bir kent merkezi olarak sürdürme başarılarını gözler önüne sermektedir. Son zamanlara kadar bu mucizeler ihmal edilmiştir ve modern İstanbul’da ve batı hinterlandının ormanlık tepelerinde izleri bulunan kentin altyapısının istisnai su şebekesi anıtlarının değerini ancak şimdi anlamaya başlıyoruz.
KAYNAKLAR
Cod. Just: The Civil Law: Including the Twelve Tables, the Institutes of Gaius, the Rules of Ulpian, the Opinions of Paulus, the Enactments of Justinian, and the Constitutions, (Çeviri ve derleme Samuel Parsons Scott), Cincinnati, 1932. [S.P. Scott’un yaptığı İngilizce çeviri internette mevcuttur: www.constitution.org/sps/sps.htm]
Altuğ, K., İstanbul’da Bizans Dönemi Sarnıçlarının Mimari Özellikleri ve Kentin Tarihsel Topografyasındaki Dağılımı, (Doktora Tezi), İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul, 2013.
Altuğ, K., “Planlama İlkeleri ve Yapım Teknikleri Açısından Tarihi Yarımada’daki Bizans Dönemi Sarnıçları,” Restorasyon Konservasyon Çalışmaları 15, s. 3-22, 2012.
Bono, P., R. Bayliss, ve J. Crow, “The water supply of Constantinople: archaeology and hydrogeology of an early medieval city,” Environmental Geology, 40, s. 1325–33, 2001.
Brubaker, L. and J. Haldon, Byzantium in the Iconoclast Era, c. 680–850, Cambridge, 2001.
Çeçen, Kazım, Halkalı Suları, İstanbul: 1991
Çeçen, Kazım, Sinan’s water supply system in Istanbul [trans. of Mimar Sinan ve Kırkçeşme tesisleri], İstanbul, 1992.
Çeçen, Kazım, The Longest Roman Water Supply, İstanbul, 1996.
Crow, James, “Water and Late Antique Constantinople: ‘It would be abominable for the inhabitants of this Beautiful City to be compelled to purchase water’,” L. Grig and G. Kelly (der.), Two Romes: From Rome to Constantinople, s. 116–35. New York, 2012.
Crow, James, “Ruling the waters: managing the water supply of Constantinople, AD 330–1204,” Water History, 4, <AQ10.30> s. 35–55, 2012.
Crow, J., J. Bardill, ve R. Bayliss, The Water Supply of Byzantine Constantinople, London: Society for the Promotion of Roman Studies, 2008.
Forchheimer, P. ve J. Strzygowski, Die byzantinischen Wasserbehälter von Konstantinopel: Beiträge zur Baukunst und zur Topographie von Konstantinopel, Byzantinische Baudenkmäler 2, Vienna, 1893.
Mango, C., “The water supply of Constantinople,” in C. Mango and G. Dagron (eds), Constantinople and Its Hinterland: Papers from the Twenty-Seventh Spring Symposium of Byzantine Studies, Oxford, April 1993, s. 9–18, Aldershot. Society for the Promotion of Byzantine Studies, 1995.
Matthews, J., “The Notitia Urbis Constantinopolitanae,” in L. Grig and G. Kelly (eds), Two Romes: From Rome to Constantinople, s. 81–115. New York, 2012.
Müller-Wiener, W., Bildlexikon zur Topographie Istanbuls, Tübingen: Wasmuth, 1977
Skylitzes, History: John Skylitzes: A Synopsis of Byzantine History, 811-1057: Translation and Notes (Çev. John Wortley), Cambridge, 2012.
Snyder, J. R., A study of material technology, sourcing, and building organisation in the construction of the water supply of Constantinople and Anastasian Wall, (Doktora tezi, Edinburgh Üniversitesi), 2012
Themistius, Orationes: Themistii orationes quae supersunt / recensuit H. Schenkl; opus consummavit G. Downey, Teubner Leipzig, 1965-74.
Theodore Metochites, Byzantios (basılmamış yazma), (Vind.Phil.gr.95), fol 267v., (pasajın çev. Paul Magdalino) (Paul Magdolino’nun izniyle).
Theophanes, Chron. C. Mango & R. Scott, Theophanes Confessor, Chronicle of Byzantine and Near Eastern History AD. 284-813, Oxford, 1997.
Ward-Perkins, B., “The rise of Constantinople: old and new Rome compared,” in L. Grig and G. Kelly (eds), Two Romes: From Rome to Constantinople, s. 116–35, New York, 2012.
Wilson, A. I., “Hydraulic engineering and water supply,” J. P. Oleson (der.), The Oxford Handbook of Engineering and Technology in the Classical World, s. 285–318, New York, 2008
Wiplinger, G., “Die Wasserversorgung von Ephesos in Byzantinischer Zeit,” F. Daim ve J. Drauschke, Byzanz: Das Römerreich im Mittelalter, s. 593–613, Mainz, 2010.
DİPNOTLAR
1 Crow et al., 2008; K. Çeçen, The Longest Roman Water Supply Line (1996).
2 Ward-Perkins, 2012.
3 Orationes XI.151a
4 Matthews 2012.
5 Cod. Just. 11.43.6; Crow, 2012b: 42.
6 Müller-Wiener, 1977: Figs. 303, 305
7 Figür 1; Crow et al., 2008
8 Altuğ 2012, 2013.
9 Wilson 2008; Crow et al., 2008.
10 Bono et al., 2001
11 Forchheimer ve Strzygowski, 1893: 56–7.
12 Forchheimer ve Strzygowski, 1893: 202–4
13 Wiplinger, 2011: Fig. 18
14 Snyder, 2012.
15 Crow et al., 2008: 234.
16 Brubaker ve Haldon, 2011: 161–2.
17 Theophanes, Chron. AM 6258.
18 Crow et. al., 2008.
19 Crow, et al., 2008: 237.
20 Skylitzes, History, 366.
21 Crow et al., 2008: 91–2, Figs 4.2, 4.5
22 Crow, et al., 2008: 21-3.
23 Theodore Metochites, Byzantios (Vind.gr.95), fol. 267v., çev. P. Magdalino.