A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined index: HTTP_ACCEPT_LANGUAGE

Filename: core/Public_Controller.php

Line Number: 89

Backtrace:

File: /var/www/html/application/core/Public_Controller.php
Line: 89
Function: _error_handler

File: /var/www/html/application/core/Public_Controller.php
Line: 51
Function: language_control

File: /var/www/html/index.php
Line: 282
Function: require_once

CUMHURİYET DÖNEMİNDE İSTANBUL VAKIFLARI | Büyük İstanbul Tarihi

CUMHURİYET DÖNEMİNDE İSTANBUL VAKIFLARI

VAKIF İDARİ YAPISINDAKİ TARİHSEL SÜREÇ

Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve yükselme dönemlerinde sosyal hayatın en önemli kurumu olan vakıf müessesesi XIX. yüzyılın başlarında merkezî idarenin denetimi altına alınmıştır. Osmanlı kamu hizmeti sisteminin tamamını oluşturan vakıfların denetim, gözetim ve yönetim işlerini yürütmek amacıyla 1826 yılında Evkaf-ı Hümayun Nezareti kurulmuştur.

Evkaf Nezareti’nin kuruluş sebepleri arasında vakıfların Osmanlı Devleti’nin son dönemlerindeki dağınıklığı ve denetimsiz kalmaları, vakıf kurumunda baş gösteren yolsuzluklar, Batı’da devlet anlayışındaki gelişmeler ve vakıf potansiyelinden devletin diğer sektörlerinde yararlanılması sonucu vakıfların gelirlerinin giderek azalması gösterilebilir.

Birçok sebebi olmakla birlikte, temel neden vakıfların ıslahı amacına dayanmaktadır. Bağımsız bütçeleri bulunan ve her biri ayrı bir tüzel kişiliğe sahip vakıfların gelirlerinin devletin diğer sektörlerinde kullanılması sonucu, harap olan hayratların onarımı için lazım olan paranın Evkaf Nezareti’nce karşılanması imkânsız hâle gelmiştir. Evkaf Nezareti’nin kuruluşu ile başlayan ve Tanzimat’ın ilanı ile ivme kazanan Evkaf hazinesinden devlet hazinesine nakit aktarma işlemi Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında da devam etmiştir.

Ankara’da Birinci Meclis’in açılması ile birlikte ele alınan konulardan biri de vakıfların idaresi konusu olmuştur. Yeni meclisin 2 Mayıs 1920 tarihli Büyük Millet Meclisi İcra Vekillerinin Suret-i İntihabına Dair Kanun’la Evkaf Nezareti Şeriye ve Evkaf Vekâleti’ne dönüştürülmüştür. Ancak her ne kadar bakanlığın isminde vakıf geçse bile vakıflar, vekâlet içerisinde “Evkaf Müdüriyeti Umumiyesi” şeklinde örgütlenmiştir.

1921 Anayasası’nın 11. maddesine göre TBMM’nin çıkaracağı kanunlar çerçevesinde pek çok bakanlıkla birlikte, evkaf işlerinin düzenlenmesi ve yönetilmesi görevi de il düzeyinde oluşturulan “Vilayet Şûrası”na bırakılmıştır.

Şeriye ve Evkaf Vekâleti, 2 Mayıs 1920 tarihinden 3 Mart 1924 tarihine kadar görev yapmıştır. Bu dönemin bir bölümünde Osmanlı Hükûmeti içerisinde yer alan Evkaf-ı Hümayun Nezareti de görev yapmaktaydı. Bu nezaretin lağvedilmesiyle nezarete bağlı vakıf mal varlığı devralınmış ve vekâlette canlanma meydana gelmiştir. Evkaf Nezareti’nin kaldırılmasıyla, İstanbul’da vakıf hizmetlerinin İstanbul Vakıflar Müdürlüğü eliyle yürütüleceği TBMM tarafından İstanbul Vilayeti Mektupluğu’na bildirilmiştir. Vekâletin merkez teşkilatında yapılan hukuki düzenlemeyle bugünkü Vakıflar Meclisi’ne benzer yetkilerle görev yapan Şûra-yı Evkaf teşkil edilmiştir.

2 Mayıs 1920 ’de kurulan Evkaf ve Şeriye Vekâleti dört yıl devam etmiş, 3 Mart 1924 tarihinde 429 sayılı Şeriye ve Evkaf ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekâletlerinin İlgasına Dair Kanun’la “şimdilik” kaydı ile Başbakanlığa bağlı Evkaf Umum Müdürlüğü ihdas edilmiştir.

429 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden sonra Evkaf Umum Müdürlüğü’nün idare şekli ve merkez teşkilatını belirlemek uzun bir zamana yayılmıştır. Vakıfların ve bunun yanı sıra vakıflarla ilgili gelir ve harcamaların nasıl bir şekle bağlanacağı, bu konuda nasıl bir uygulama yapılacağı hususu vekâletin ilgasından sonraki dönemde önemli bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Bu sorunları gidermek için yapılan çalışmalar neticesinde 24 Mayıs 1928 tarihinde 1264 sayılı Evkaf Müdüriyeti Umumiyesi Merkezi ile İstanbul Evkaf Müdüriyeti’nde İdare Encümenleri Teşkiline ve Vezaifine Dair Kanun’la Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde hukuk müşavirinin veya muavininin başkanlığında muhasebe, muamelat, memurîn müdürlerinden oluşan bir merkez idare encümeni oluşturuldu. İstanbul’da ise Orman ve Arazi-i Vakfiye müdürü ile akaret, mahlulat, mülhaka ve nukut-ı mevkufe müdürlerinden oluşan İstanbul İdare Encümeni oluşturuldu ve görevleri belirlendi. 1925 tarihi itibarıyla bütçe kanunları ve diğer hukuki düzenlemelere dayanarak hazırlanan şemalara göre, 15 merkez biriminden 8’nin tamamının ve 3’nün de bir bölümünün İstanbul’da bulunduğu anlaşılmaktadır.

VAKIF ALANINDAKİ HUKUKİ DÜZENLEMELER

Cumhuriyet devrine kadar vakıflar şeri hukuka göre idare edilmişlerdir. Cumhuriyet yönetimine intikal eden vakıfların idare şekli Vakıflar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1935 yılına kadar uzun müddet bütçe kanunlarına eklenen maddelerle yürütülmüş ve bir yıllık düzenlemeye tâbi tutulmuştur. Bütçe kanunları ile kabul edilen esaslar Vakıflar Kanunu’na temel oluşturmuştur.

1924 Bütçe Kanunu ile İstanbul’daki vakıf su yollarının yönetimi Şehremaneti’ne devredilmiş, 1925 Bütçe Kanunu ile medreseler, Maarif Vekâleti’ne devredilmekle beraber, harap olan bütün medreselerin sadece bina hâlinde olanları değil arsa hâlinde olanları da Maarif’e ve özel idarelere devredilmiştir. 1926 Bütçe Kanunu ile icareteyn ve mukataa usulü yasaklanmış, 1927 Bütçe Kanunu ile kabristan gelirlerinin %50’sinin belediyelere verilmesi kabul edilmiştir. Keza 1930 yılında çıkarılan Belediyeler Kanunu’yla vakıf mezarlıklarının belediyelere devri kanunlaşmıştır.

Bu dönemde (1924-1935) vakıf yerleriyle ilgili olarak yapılan birçok düzenleme ile vakıfların tasfiye edildiği görülmektedir. 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nda; “Tasfiye” başlıklı bir bölüm mevcuttur. Yapılan düzenlemelerle vakıf müessesesinin kamu hizmetleri içerisindeki payı gittikçe küçülmüş, Osmanlı Devleti’nde vakıflar tarafından görülen birçok hizmet Cumhuriyet yönetiminde başka kurum ve kuruluşlara devredilmiştir. Osmanlı Devleti’nde dinî, iktisadi, siyasi ve sosyal önem arz eden vakıf müessesesi artık sadece dinî özellikleri ile toplumda hizmet görmeye devam etmiştir.

Diğer bazı kanunlarla çeşitli devirler yapılmıştır. Bu devir işlemleri; Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Sular Kanunu, Tekke, Zaviye ve Türbelerin Seddine Dair Kanun, Belediye Kanunu, Köy Kanunu, Medeni Kanun’undaki bazı hükümler çerçevesinde yapılmıştır.

Yapılan bu düzenlemelerden en önemlisi şüphesiz Ekim 1926’da yürürlüğe giren Medeni Kanun’dur. Burada, yeni kurulacak vakıfların mahiyeti büyük ölçüde aynı olmakla birlikte adı “vakıf” olarak değil, “tesis” olarak değiştirilmiştir. Tesis kavramı Cumhuriyet sonrasında vakıf kavramı yerine kullanılan ve Medeni Kanun’un 73. maddesinde düzenlenen bir kavramdır. Cumhuriyet’le birlikte vakıf müessesesi toplumda sadece dinî özellikleri ile hizmet vermeye devam etmiştir. Bir anlamda tesis, vakıf müessesesinin laikleştirilmiş şekliyle Medeni Kanun’da yer almış hâlidir.

Kaynağını Kur’an ve sünnetten değil, bilakis Medeni Kanun’dan alan tesis ifadesinde, ibadet vasfı olmadığından geçen kırk yıllık süre içerisinde çok az sayıda tesis kurulmuştur. Bunun nedenleri arasında; vakıf kurumunun Cumhuriyet’in ilk yıllarında maruz kaldığı uygulamaların olduğu ileri sürülebilir. Özellikle oluşturduğu psikolojik etkileri dolayısıyla, vakıf yoluyla vücuda getirilen mektep ve medreselerin Maarif’e, suların belediye ve köy tüzel kişiliklerine, mezarlıkların belediyelere, ormanların Orman Bakanlığı’na devredilmesi, tekke ve zaviyelerin kapatılması ve vakıfların tasfiye edilmesi gibi bazı uygulamalar “vakfetme” düşüncesi ile tesis kuracak kişilerin daha isteksiz ve cesaretsiz davranmalarına neden olmuş olabilir. Bu dönemde İstanbul’da sadece 56 adet tesis kurulmuş olup bazı yıllarda ise hiç tesis kurulmamıştır. 9 adet tesis kurulan 1963 yılı bu dönem içinde en çok tesis kurulan yıl olmuştur.

Medeni Kanun’un kabulünden sonra tesis kurma yönünde fazla bir eğilim olmamasını bu dönemde yeterli iktisadi gücün olmamasına bağlayanlar da vardır. Bu görüşü savunan Hüseyin Hatemi, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’ndan yeni çıkmış olması nedeniyle, içinde bulunulan iktisadi durumu, tesis kurmaya elverişli olmamasına bağlamaktadır.

13 Temmuz 1967 tarihinde çıkarılan 903 sayılı Kanun’la Medeni Kanun’un vakıfları düzenleyen bölümünde değişiklik yapılarak “tesis” kavramının hukuk literatüründeki 40 yıllık ömrüne son verilmiş, “vakıf” kavramı yeni kanunda yer almış ve özellikle “vergi bağışıklığı” kuralları getirerek, vakıflar uygulamasında yeni bir dönemin başlamasına sebep olmuştur. Bu değişiklikle birlikte kurulan vakıf sayılarında çok ciddi artışlar olmuş ve İstanbul’da 1.646 adet vakıf kurulmuştur. Bu dönemde en çok vakıf kurulan yıl 150 vakıfla 1995 yılı olmuştur.

Belge 1 - Gazanfer Ağa Medresesi’nin tahsisine ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 2a- Nuruosmaniye ve Köprülü kütüphanelerinin tahsisine ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 2b- Nuruosmaniye ve Köprülü kütüphanelerinin tahsisine ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 3- Necmettin Vakfı’na ait mektep arsası satışına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 4 - Muhasebeci Ahmet Efendi Vakfı’na ait cami arsası satışına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 5 - Esma Hatun Vakfı’na ait mektep arsası satışına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 6a- Necmettin Vakfı, Muhasebeci Ahmet Efendi Vakfı ve Esma Hatun Vakfı’na ait hayratların satışına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı

Belge 6b- Necmettin Vakfı, Muhasebeci Ahmet Efendi Vakfı ve Esma Hatun Vakfı’na ait hayratların satışına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı

Belge 7- Kâdiriye Dergâhı ve müştemilatının satılmasına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 8- Kâdiriye Dergâhı ve müştemilatının satılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı

Belge 9- Hüseyin Ağa Tekkesi’nin satılmasına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Asırlar itibarıyla oranları değişmekle birlikte Osmanlı döneminde kurulan vakıfların genellikle eğitim, din ve sosyal hizmet ağırlıklı olduğu görülürken; Cumhuriyet dönemiyle birlikte kurulan vakıflarda eğitim, kültür, sağlık ve sosyal yardımlaşma amaçlarının olduğu görülmektedir. Bugün itibarıyla İstanbul’da şehrin çeşitli sorunlarıyla ilgilenen kurulu yeni vakıfların sayısı 4.682’dir.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında vakıfların incelenmesi, vakıf sorununun modern görüşlere göre düzenlenmesi ve Osmanlı Devleti’nden intikal eden vakıfların nasıl idare edileceği önemli bir sorun olarak görülmüştür. Bu konuda bir vakıf mevzuatı hazırlaması için İsviçre hukukçularından Prof. Hans Leemann, 1929 yılında davet edilerek önemli bir adım atılmıştır.

Leemann’ın hazırladığı ilk tasarı 37 maddeden oluşmaktadır ve 31 Ağustos 1929 tarihini taşımaktadır. Yine Prof. Leemann tarafından hazırlanan ikinci tasarı 30 maddeden oluşmakta ve 28 Eylül 1929 tarihini taşımaktadır. Bu tasarı Bakanlar Kurulu’nun tayin ettiği bir komisyonda incelenmiş ve akabinde 2762 sayılı Vakıflar Kanunu 5 Haziran 1935’te TBMM tarafından kabul edilerek kanunlaşmıştır.

VAKIFLARI TASFİYE ÇALIŞMALARI ve İSTANBUL’A YANSIMALARI

Çıkarılan Kanunlar ve Tasfiye Çalışmaları

3 Mart 1924 tarihinde 429 sayılı Şeriye ve Evkaf ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâletlerinin İlgasına Dair Kanun’la “şimdilik” kaydı ile Başvekâlet’e bağlı Evkaf Umum Müdürlüğü ihdas edilmiştir. Aradan çok da uzun bir süre geçmeden (yaklaşık 2 yıl) vakıfların tasfiyesi amacıyla belli bakanlıkların ve Evkaf Umum Müdürlüğü’nün birer temsilcisinden oluşan bir tasfiye komisyonu kurulmasına 1926 yılında Bakanlar Kurulu’nca karar verilmişse de uygulama alanı bulamamıştır.

Yapılan hukuki düzenlemeler neticesinde Evkaf Umum Müdürlüğü bünyesinde bir Tasfiye Komisyonu 1937’de tekrar kurulmuştur. Vakıfların tasfiyesi için kurulan bu komisyon; kanunlar, icra vekilleri kararları ve yönetmeliklerle vakıf mal varlığının ve hizmet alanlarının büyük bir bölümünü diğer kamu kurum ve kuruluşlarına devretmek ve Vakıflar İdaresi’nin teşkilat yapısını küçültmek amacıyla bütün vakıf mal varlığını satmak için çalışmıştır.

Başvekâletin 1937’deki talimatıyla komisyon çalışmaları ülke genelinde yaygınlaştırılmış, başlatılan tasfiye programının hızlı bir şekilde bitirilmesi istenmiştir. Buradan da anlaşılıyor ki 1937 yılına kadar parça parça yürütülen tasfiye uygulaması Başvekâletin talimatıyla bir programa bağlanmıştır.1

Vakıf mal varlığının ve hizmet alanlarının büyük bir bölümünü diğer kamu kurum ve kuruluşlarına dağıtılması kapsamında ilk iş, eğitim alanında uygulanmaya başlanmıştır. Osmanlı döneminde bu alanda yapılan bazı uygulamaların ardından vakıfları ilgilendiren 3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu Şeriye ve Evkaf Vekâletinin İlgasına Dair Kanun’dan sonra mecliste görüşülmüş ve kabul edilmiştir. Kanunun 1. maddesine göre, “Türkiye dâhilindeki bütün müessesat-ı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekâletine merbuttur.” Böylece II. Meşrutiyet Devri’nde belirginleşen medrese ve mektep ikiliğine son verilmiştir.

Kanunun 2. ve 3. maddeleri Şeriye ve Evkaf’a ait okul ve medreselerin gelirleriyle birlikte Maarif’e devrini hükme bağlamıştır. Osmanlı döneminde boş kalan sıbyan mektepleri ile hangi vakfa ait olduğu bilinmeyen vakıflardan sağlanan gelirler Maarif’e devredilmişti. 3. maddesi ile Evkaf bütçesinde medrese ve okullar için ayrılan miktarın Maarif’e devredileceği kanunlaştırılmıştır.

Medreselerin devrinden sonra Evkaf’a ait müze ve kütüphanelerin de Maarif’e devredilmesi kararlaştırılmıştır.

Bu kapsamda tahsis edilen bazı eğitim kurumları ve tahsis edildikleri kurumlardan birkaçı şöyledir: Atik Valide Medresesi Sağlık ve Sosyal Yardımlaşma Bakanlığı’na Ruh Sağlığı Merkezi olarak kullanılmak üzere, Zihni Paşa Sıbyan Mektebi Millî Eğitim Bakanlığı’na okul olarak kullanılmak üzere, Cevher Sultan, Davut Paşa ve Atik İbrahim Paşa medreseleri İstanbul Üniversitesi’ne fakülte ihtiyacının karşılanması için, Nuruosmaniye ve Köprülü kütüphaneleri Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı’na kütüphane olarak kullanılmak üzere, Gazanfer Ağa Medresesi şehir müzesi olarak kullanılmak üzere İstanbul Belediyesi’ne tahsis edilmiştir.

Necmettin, Esma Hatun, Ahmet Ağa vakıflarından ve birçok vakıftan mektep arsaları gayece aynı başka vakıflarda kullanılmak üzere satılmıştır.

30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Şeddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun’la gelir kaynaklarıyla birlikte hemen hemen tamamı vakıf olan tekke, zaviye ve türbelerin satılması, diğer kamu kurumlarına devredilmesiyle vakıfların faaliyet alanlarından biri daha ortadan kaldırılmıştır. Kanunun 1. maddesine göre “Türkiye Cumhuriyet’i dâhilinde gerek vakıf suretiyle, gerek mülk olarak şeyhinin taht-ı tasarrufunda gerek suver-i akarla tesis edilmiş bulunan bilumum tekkeler ve zaviyeler, sahiplerinin diğer şekilde hakk-ı temellük ve tasarrufları baki kalmak üzere kâmilen seddedilmiştir. Bunlardan usul-ı mevzuası dairesinde filhal cami veya mescit olarak istimal edilenler ipka edilir.” hükmüne istinaden vakıf olarak tesis edilmiş bütün tekkeler kapatılmıştır.

Ancak tekke ve zaviyeler, kanundan daha önce “Tekaya ve zevayanın seddine, ilmiye sınıfı kisvesine ve bilumum devlet memurlarının kıyafetlerine dair icra vekilleri heyetinin 2 Eylül 1341 tarihli 2413 nolu kararnamesi” ile kapatılmıştır. Bu düzenleme Tekke ve Zaviyelerin Şeddine Dair Kanun’dan daha önceki bir tarihi taşımaktadır, hatta bu kararnameye istinaden bir tamim de yayınlanmıştır.

Bu kapsamda; İskender Paşa (Galata) Mevlevîhanesi müze olarak kullanılmak üzere Millî Eğitim Bakanlığı’na, Sokullu Tekkesi öğrenci yurdu olarak kullanılmak üzere İstanbul Valiliği’ne, Sultan Mahmut Türbesi müştemilatı enstitü olarak kullanılmak üzere İstanbul Üniversitesi’ne ve Sofular Tekkesi hastane olarak kullanılmak üzere İstanbul Üniversitesi’ne tahsis edilmiştir. Tophane Gülşenî Tekkesi arsası, Yedikule Uşşakî Tekkesi ve arsası, Büyükçekmece Gülşenî Tekkesi, Kadıköy Kadiriye Dergâhı ve müştemilatı ve Ayvansaray Toklu İbrahim Dede Türbe odası ile arsası, Aksaray Seracettin Tekkesi, Ayaspaşa Ali Baba Tekkesi satışları da bu düzenleme neticesinde satılmasına karar verilen bazı hayratlardır.

9 Temmuz 1945 tarih ve 4785 sayılı Orman Kanunu’na Dair Hükümler Eklenmesine ve Bu Kanunun Birinci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile vakıfların elinde bulunan oldukça önemli gelir kaynaklarından olan ormanlar devletleştirilmiştir. Ormanların, vakıf ile ilişiği söz konusu kanunun 1. maddesi ile kesilmiştir. Bu madde; “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte var olan gerçek veya tüzel kişilere, vakıflara ve köy, belediye özel idare, kamu tüzel kişilerine ilişkin bütün ormanlar bu kanun gereğince devletleştirilmiştir” kuralını getirmiştir.

60. maddede “Evkaf-ı sahiha ormanlarıyla hukuk-ı tasarrufiyeleri mevkuf olan ormanlar hususi orman hükmüne tâbi olup bunların idare, muhafaza ve işletilmeleri mütevellilerine veya Evkaf Umum Müdürlüğü’ne aittir” hükmü yer almaktadır.2

Vakıflar İdaresi ormanların devletleştirilmesinin önüne geçmek için çaba sarf etmiştir. 1938 yılında kabul edilen 3461 sayılı Vakıf Umum Müdürlüğü Teşkilatı Hakkında Kanun’la Ziraat, Maden ve Orman İşleri Fen Müdürlüğü kurulur. Buradan yola çıkarak, 47 kişinin çalıştığı İstanbul Alemdağ ve Avcıkoru Vakıf Orman İşletmesi kurulur. Bu gelişmeler dikkate alınmadan 13 Temmuz 1945’te 4785 sayılı Kanun’la vakıf ormanları devletleştirilmiştir.

28 Nisan 1926 tarih ve 831 sayılı Sular Hakkında Kanun da vakıfları ilgilendirmektedir. Kanunun 2. maddesi şöyledir, “Gerek vakfa ait olsun ve gerek suver-i saire ile vücuda getirilmiş olsun, umumun istifadesine mahsus olarak şehir ve kasabalara ve köylere isale edilmiş suların idaresi, kâffe-i müessesat ve menabi-i varidatı ile birlikte belediye ve köy ihtiyar meclislerine müdevver ve mevdudur.” Kanunun bu maddesine istinaden, bütün suların idaresi şehirlerde belediyelere, köylerde ise köy tüzel kişiliğine devredilmiştir. Aslında 1924 senesi Bütçe Kanunu’nun 10. maddesine göre İstanbul’daki vakıf suyollarının idaresi belediyeye devredilmişti. Bu hüküm 1925 yılında Sular Kanunu çıkmadan bir yıl evvel hayata geçirilmiştir.

3 Nisan 1930 yılında kabul edilen 1580 sayılı Belediyeler Kanunu’nun 110. maddesiyle belediye sınırları içinde bulunan avarız ve gelirleri belediyeye devredilmiştir. 160. maddesi ile müessesat-ı hayriye bahçe ve hazirelerinde bulunanlar hariç vakıf mezarlıkların tamamı belediyelere devredilmiştir. Bu uygulama ile vakıflar, ciddi bir gelirden mahrum bırakılmış ve tasfiyesi anlamında ciddi bir adım atılmıştır.

Vatan Caddesi’nde Gureba Hastahanesi civarında bulunan vakıf mezarlık, merkez binası inşa edilmek üzere 1926 yılında Teyyare Cemiyeti’ne, bu mezarlığın geri kalan 5.690 m²’lik kısmı 1926 yılında iki ayrı kararla Hilal-ı Ahmer Cemiyeti’ne, aynı mezarlığın 23.000 m²’lik bölümünün üzerine muallim mektebi inşa edilmek üzere 45.000 lira bedelle 1929 yılında Maarif Bakanlığı’na satılmıştır.3

Yapılan bu hukuki düzenlemeler neticesinde, vakıfların elinde sadece cami, mescit ve diğer hayrat eserlerin haziresinde bulunan mezarlıklar kalmıştır.

Vakıf taşınmazlarının kamu kuruluşları eliyle dağıtımı da vakıfların tasfiyesi noktasında önem arz etmektedir. Kamu eliyle dağıtılan vakıf taşınmazları farklı hukuki düzenlemelerle devredilmiştir. Göçmenlerin vakıf orman ve çiftliklere yerleştirilmesi, hayratı ve gelirin sarf yeri, aynı köyde olan vakıf akarların 1931 tarihli Köy Kanunu uyarınca köy tüzel kişiliklerine devri, 1945 tarihli Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu doğrultusunda vakıf arazilerinin kamulaştırılarak, ilgililere dağıtılması ve devlet yatırımları için, özellikle şehir içerisinde bulunan vakıf arsaların yatırım yapacak kuruluşlara devredilmesi gibi uygulamalarla vakıf taşınmazların dağıtımı gerçekleştirilmiştir.4

Kamu eliyle devir konusunda en fazla dikkati çeken uygulama 1945 yılında 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’dur. Kanunun 14. maddesinin (a) fıkrasında, “Mülhak ve mazbut vakıfların tüzel kişilikleri namına Vakıflar Genel Müdürlüğü veya mütevelliler tarafından tasarruf edilmekte bulunan bütün vakıf arazisinin tamamı” ifadesi yer almaktadır. Söz konusu kamulaştırmada arazisi olmayan ve yetmeyen çiftçilere dağıtılmak üzere arazi, üzerinde zirai işletme ile ilgili yapı ve tesisleri ile birlikte, Tarım Bakanlığı’nca kamulaştırılmıştır.

Tablo 1- İstanbul’da vakıf ormanlarının dağılımı

İli

İlçesi

Mevkii

Cinsi

Vakfı

İstanbul

Kartal

Alemdağ

Reşadiye Yediveren Ortameşeliburnu

Kovanpınarı

Domuzgölleri

Defneli

Simitçi Yatağı

Soğuksu

20.408.042,00

Orman

Atik Valide Sultan

İstanbul

Şile

Avcıkoru

Yeniköy Mevkii

140.000.000,00

Orman

Bezmiâlem Valide Sultan

İstanbul

Gebze

(yedi adet köyü kapsayan)

6.000.000,00

Orman

Zeynep Sultan Vakfı

İstanbul

Samandıra

Gevherhan Çiftliği

m² bilgisi mevcut değildir

Arazi ve Çalılık Orman

Zeynep Sultan Vakfı

İstanbul

Üsküdar

Alemdağ

E.Kiraz bayırı

Y.Çatalçeşme

23.000,00

Tarla ve Çalılık Orman

Atik Valide Sultan Vakfı

İstanbul

Sultanbeyli

Sultanbeyli

8.795.000,00

Orman ve Halî Arazi

Emetullah Gülnûş Valide Sultan


Bu kanuna göre, 1947-1964 yılları arasında kamulaştırılan toplam 153.588 dönüm araziden, 80.861 dönümü %52,65’i vakıflardan kamulaştırılmıştır. Vakıf arazilerden en çok kamulaştırma 24.489 dönüm ile 1954 yılı olmuştur. Bu tarihler arasında İstanbul’da şahıslardan, özel idare ve belediyelerden kamulaştırılan arazi yokken, 8.919 dönüm %11,03’ü vakıflardan kamulaştırılmıştır. Bu oran o dönemde tüm Türkiye’de gerçekleştirilen kamulaştırmaların %5,81’ine karşılık gelmektedir. Şahıslardan, vakıflardan ve özel idare ve belediyelerden kamulaştırılan arazi genişliğinin hazine adına tescil edilen arazi genişliğine oranları sırasıyla %0,22, %0,32 ve %0,08’dir.5 Bu uygulamaların dışında İstanbul’da farklı şekillerde de yüzlerce vakıf taşınmaz satılmıştır. Örneğin; Beyoğlu’nda, II. Bayezid Vakfı’na ait eski Amerikan Konsolosluğu çevresinde bulunan 11 parsel vakıf taşınmaz, Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliği ile Kahire’de imzalanan 10.000.000 dolarlık kredi anlaşması doğrultusunda, daha önce kurum tarafından belirlenen 577.250 lira bedel esas alınmak üzere Maliye Bakanlığı adına hareket edecek olan Emlak Bankası ile Vakıflar İdaresi arasında anlaşma sağlanması 1946 yılında Vakıf İdare Meclisi’nce karara bağlanmıştır. Bu uygulamadan da, herhangi bir kamu kurumunun ihtiyacını karşılamak üzere vakıf taşınmazla ilgili satış, kiralama veya tahsis konusunda istediği uygulamayı yapabildiğini görmekteyiz.

Tablo 2- 1947-1964 yılları arasında kamulaştırılan arazinin dağılımı

Kamulaştırılan Arazinin Sahibi

Genişliği (Dönüm)

Oranı %

Türkiye

İstanbul

Türkiye

İstanbul

Vakıflar

80.861

8.919

%52,65

11,03

Şahıslar

54.252

-

%35,32

-

Özel İdare-Belediye

18.475

-

%12,03

-

Toplam

153.588

8.919

%100

 

Akar ve Hayrat Satışları

Hukuki dayanakları ve sayıları değişmekle birlikte, vakıf taşınmazlar her dönemde satılmıştır. Ancak tasfiye amacıyla yapılan satışların birincisi 1920-1949 arasında, ikincisi ise 1960-1970 arasında gerçekleştirilmiştir. Vakıflar Kanunu kabul edilinceye kadar (1935), umum müdürlük imkânları ve özel kanunlarla yapılan satış işlemi, kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, akar hayrat ayırımı yapılmaksızın belirli bir programa bağlanmıştır.

Belge 10 - Beyazid Vakfı’na ait 11 parça arsanın Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliği’ne satılmasına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 11a- İstanbul’da 41 adet taşınmazın satışına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 11b- İstanbul’da 41 adet taşınmazın satışına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 12- Üsküdar Selimiye’de yapılacak yüksek öğretmen okulu binaları için taşınmaz satışına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 13a- Üsküdar Bağlarbaşı’nda yapılacak Yüksek İslam Enstitüsü binaları için taşınmaz satışına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 13b- Üsküdar Bağlarbaşı’nda yapılacak Yüksek İslam Enstitüsü binaları için taşınmaz satışına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 13c- Üsküdar Bağlarbaşı’nda yapılacak Yüksek İslam Enstitüsü binaları için taşınmaz satışına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Programlı satışlarla ilgili, büyük parçalar hâlinde bulunan arsa ve arazilerin mümkünse parsellenerek satışa çıkarılması (VGM 1961; 100/135), nerelerin satışta ön plana alınması gerektiğinin tespitinin karşılaştırılarak yapılması (VİM 1957; 396/391), eski eserlerin bitişiğinde olan veya koruma alanında bulunan arsaların satış cetvellerine dâhil edilmemesi (VİM 1963; 423) gibi konular Vakıflar İdare Meclisi kararlarıyla hükme bağlanmış ve bölge müdürlüklerine bildirilmiştir.

Bu dönemde yapılan bazı satışlara baktığımızda 1963 yılında İstanbul’da Vakıflar İdare Meclisi’nin verdiği bir kararda 41 taşınmaz değerlendirilmiş, bunlardan 19 adedinin satılmasına, 16 adedinin satış bedellerinin yeniden belirlenmesi için bir çalışma yapılması amacıyla tetkikine, 5 adedinin ise eski eser olması ve başka nedenlerle satılmaması ve 1 adedinin de başka bir kararla satışa çıkarıldığı için cetvelden çıkarılmasına karar verilmiştir.

Bu dönemde Üsküdar/Selimiye’de Erkek Sanat Enstitüsü ve Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu binaları için ve Üsküdar/Bağlarbaşı’nda Yüksek İslam Enstitüsü için Millî Eğitim Bakanlığı’na, Üsküdar/Selimiye’de Sağlık Koleji için 17.045 m² yerin Sağlık Bakanlığı’na satılmasına karar verilmiştir.

1920-1949 arasında yapılan satışlar ile 1960-1970 arasında yapılan satışlarla vakıfların tasfiyesi ve devlet eliyle yapılacak yatırımların finansmanının sağlanması amaçlanmıştır.

1924 yılında başlatılan vakıf mal varlığı ve hizmet alanlarının, diğer kamu kurum ve kuruluşlarına devri uygulaması sonucu pek çok vakıf eserleri dağıtıma tâbi tutulmuş, bunlardan bazıları da, devredilen kuruluşlarca satılmıştır. 1927’ye gelindiğinde, üzerinde hiçbir tasarruf yapılmayan ve mülkiyet itibarıyla vakıflara ait vakıf hayrat eserlerden geriye sadece cami ve mescitler kalmıştır.

Kadro haricine çıkartılan cami ve mescitlerin satışına, 1935 tarihinde yürürlüğe giren 2845 sayılı Kanun’dan sonra başlanılmış olması gerekirken, söz konusu hayratların satışına tasnif çalışmalarına başlanıldığı 1927 yılından itibaren başlanılmıştır.

1927 senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nun (Bütçe Kanunu) 14. maddesinde hakiki ihtiyaç dışındaki cami ve mescitlerin kadro dışı bırakılacağı ifade edilmiştir. Bütçe Kanunu’na dayanarak Diyanet İşleri Başkanlığı 8 Ocak 1928’de bir genelge çıkarmıştır. Bu genelgede camiler tasnif edilmiş ve kanunda belirtilen “hakiki ihtiyaç” kavramı açıklanmıştır. Buna göre iki caminin uzaklığının en az 500 m olması kuralı getirilmiş, birbirine yakın iki camiden birisi tasnif dışı bırakılmıştır. Tasnif dışı kalan bu camiler de kapatılmış ve sonrasında da satılmıştır.

İlk satılan camilere bakıldığında 1927 yılında İcra Vekilleri Heyeti’nin kararı ile Fevzi Paşa Caddesi’ne katıldığı için Şehremaneti’ne satılan Hatice Sultan Camii ile belediyece istimlak edilen Rumelihisarı’nda bulunan Yaşmakcı Şücaettin Camii ve müştemilatı yer almaktadır.6

Satış ilanlarında, cami ve mescit denilmeyerek, “harap vakıf bina” denilmesi istenilmiştir. Toplumun tepkisinden çekinildiği ve toplumun hassasiyetlerinden ötürü alıcı olmak istemeyeceği düşünüldüğünden, sağlam cami ve mescitler çoğu zaman tarihî ve mimari kıymeti olmadığı, ipkasında fayda görülmediği gerekçesiyle ya da arsa olarak gösterilerek satışa çıkartılmıştır.

İki defa tasnife tâbi tutulan cami ve mescitler, en fazla İstanbul’da satılmıştır.

Çıkarılan kanunlarla vakfın mal varlığı ve hizmet alanları bir başka kamu kuruluşuna devredilmiştir. Sonraki süreçte cami ve mescitlerde olduğu gibi satılmak suretiyle vakfın hayratı hizmete kapatılarak, vakıf gayesiz bırakılmış ve hayır hizmeti kalmadığı için zaptedilmiştir.

Cumhuriyet döneminde cami ve mescit hususundaki tasarruf bunların tasnif edilip satışından ibaret değildir. Bunun dışında bazı camiler de müze veya müze deposu hâline getirilmiştir.

Müzeye çevrilen camiler içerisinde ilk olarak İstanbul’daki Ayasofya Camii akla gelmektedir. Bir kilise olarak inşa edilen yapı, İstanbul’un fethedilmesiyle camiye çevrilmiş ve Fatih Sultan Mehmed Vakfı adına tapuya kaydettirilmiştir. 480 yıl cami olarak kullanıldıktan sonra Bakanlar Kurulu kararı ile 1934 yılında müzeye çevrilmiştir.

Vakfın özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu ve vakıf malların sahibinin devlet olmadığı, vakfın kendisinin olduğu düşünüldüğünde, bu uygulamanın vakıf hukuku anlamında doğru olmadığı aşikârdır.

Ayasofya’dan başka, Bakanlar Kurulu kararı ile İstanbul’da Fethiye, Kariye ve Perizat Hatun (Hatuniye) camileri de müzeye çevrilmiştir.

Akar ve hayrat ayırt etmeksizin birçok vakıf taşınmazın elden çıkarıldığı ve bir anlamda tasfiye programının yürütüldüğü tüm bu uygulamalara karşın Cumhuriyet’ten sonra vakıflar için çıkarılan ve vakıf ruhuna uygun olan tek kanun 1957 yılında yürürlüğe giren 7044 sayılı Kanun’dur. Kanuna göre, herhangi bir yolla hazineye, belediyelere ve özel idarelere geçen ama aslında vakıf yoluyla yapılan taşınmaz mallar içinde korunması gerekli tarihsel veya mimari değer taşıyan eserlerin mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçmektedir.7 Vakıflar Genel Müdürlüğü bu yolla, kendi mülkiyetine geçen taşınmaz eski eserleri de koruması altına almış, böylece zamanın ve ihmalciliğin zararlarından kurtulmaları sağlanmıştır.

İstanbul’un İmarında Yıkılan Vakıf Mirası

XX. yüzyılın başlarında imparatorluklar, başkentleriyle birlikte tarih sahnesinden ayrılmışlardır. Başkentin düşman işgalinden kurtuluşunun ardından sessiz ve yalnız bir dönem başlamıştır. Artık imparatorluk devri bitmiş ve yeni Cumhuriyet kurulmuştur. Üç büyük imparatorluğun başkenti ve İslam dünyasının hilafet merkezi olan şehir, artık bir ulus-devletin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin, sadece en büyük kenti olarak varlığını sürdürecektir.

Cumhuriyet ilan edilirken 1.200.000’in üzerinde olan nüfus 1920’lerin sonunda 600.000’in biraz üzerindeydi. Gerçekten de şehir terk edilmiş gibiydi. İmparatorluğun yüzlerce yıl bütün zenginliğinin aktığı başkent, fakir düşmüş, kendi hâline terk edilmişti.

Foto 1- 24 Ocak 1935 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan satış ilanı

Foto 2- 20 Aralık 1936 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan satış ilanı

Belge 14- İbrahim Paşa Camii arsasının satışına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclis kararı

Belge 15- Apardi Muslihiddin Tekke ve Mescidi’nin satışına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 16- İbrahim Paşa Camii ve Apardi Muslihiddin Tekke ve Mescidi’nin satışına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı

3- Aksaray’da yol açma çalışmaları

4- Süleyman Subaşı Camii (1941)

5- Aksaray Camcılar Mescidi

6- (Karaköy) Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii

Belge 17- Yavaşça Şahin Camii ve Tekke arsasının satışına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 18- Yavaşça Şahin Camii ve Tekke arsasının satışına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı

Belge 19- Tüfekhane Camii arsasının satışına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 20- Tüfekhane Camii arsasının satışına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı

Belge 21- Hatice Usta Camii’nin satışına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 22- Süleyman Subaşı Mescidi’nin satışına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

Belge 23- Süleyman Subaşı Mescidi’nin satışına ilişkin Bakanlar Kurulu kararı

Belge 24- Şeyhsuvar Bey Camii’nin satışına ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi kararı

7- Akaretler (Beşiktaş)

Bir yandan Batılılaşmaya, öte yandan imparatorluğa ait her türlü sembol ve kurumdan kurtularak ulus-devlet olmaya çalışan genç devlet, bu yıllarda bütün enerjisini kültürel, politik, ekonomik, ideolojik vb. her anlamda Ankara’yı kurmaya kullanmıştır. Yeni başkent Ankara’ya kaynak yaratmak uğruna İstanbul’un tarihî ve mimari dokusu ihmale uğratılmıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında İstanbul dayanılmaz bir sefalet içinde ölen bir şehirdi. Yüzlerce yıllık şehir tarihinde ilk kez dışarıdan yönetilmeye başlandı. Şehrin tarihî topoğrafyasının ve şehir tarihinin çok önemli unsurları olan birçok yapı bu müdahaleler sonucu yıkılmıştır. İnsanlığın en zengin kültür miraslarından birine başkentlik yapan İstanbul, modernleşmeci bir tavrın kötü imar faaliyetleriyle kendisine o zamana kadar asıl kimliğini veren dokusunu büyük ölçüde kaybetmiştir.

Osmanlı Devleti’nde kamusal ihtiyaçların giderildiği mekânlar (cami, okul, hamam, medrese, hastane, kütüphane, aşevi vs.) yerleşim yerinin merkezinde, daha çok külliyelerin bünyesinde yer almaktaydı. Bu yapılar vakıf müessesesi aracılığı ile vücuda getirildiğinden yerleşim biriminin merkezinde, tabii olarak, vakıf müessesesi yer almakta ve yerleşim alanları bu merkez etrafında şekillenmekteydi. Hemen hemen bütün sosyal ihtiyaçların karşılandığı merkez konumunda olan vakıf külliyeler, yerleşim yerindeki konumları itibarıyla toplumda fertler ve gruplar arasında sosyal bütünleşmenin sağlanmasında etkin rol oynamışlardır. Bir anlamda şehirler; vakıf anlayışı etrafında kurulmuş ve gelişmişledir. Şehirlere asıl kimliğini veren vakıf abidelerle ilgili şehirlerin yeniden imar edilmesi aşamasında iki yol vardı. Birincisi; açılacak yollar için vakıf eserler yıkılacaktı, ikincisi; yollar eserlerin etrafından açılacaktı. Bu yollardan birincisi tercih edilmiş ve yüzlerce vakıf eser yıkılmıştır.

1912-1914 yılları arasında belediye başkanlığı görevinde bulunan Cemil Topuzlu’nun imar çalışmaları bu dönemdeki ilk önemli müdahaledir.

Karaköy’deki Kemeraltı Caddesi, Alemdar Yokuşu ile Beyazıt Meydanı arasında uzanan Divanyolu başta olmak üzere birkaç ana yol, bu dönemde açılarak genişletildi. Bu sırada mescitler, hanlar ile sivil mimarinin önemli örnekleri bir bir yıkılmıştır. Çukur Çeşme Hamamı, Zeynep Sultan Camii’nin önündeki hazire, Firuz Ağa Camii’nin yanındaki türbe ve sebil, Atik Ali Paşa Camii Külliyesi ve Elçi Hanı bunlardan bazılarıdır. Cemil Paşa, yıktığı eserleri anılarında övünerek anlatmaktadır. Yıkamadığı Ayasofya Hamamı için; “O fersude hamamı kaldıramadım, herkesten itiraz sesleri yükseldi.” diyerek dönemin tarihe ve kültürel mirasa bakışını sergilemiştir.8

İstanbul’u yeni imar planları 1936’dan sonra hazırlanmaya başlamış, ancak 1939’da II. Dünya Savaşı’nın çıkması İstanbul için tasarlanan projelerin gerçekleşmesini geciktirmiştir.

İstanbul Vali ve Belediye Reisi Dr. Lütfi Kırdar’ın idaresinde başlayan çalışmalar için 1933 yılında İstanbul’u ve Boğaziçi’ni planlamak üzere Fransa’dan dünyaca ünlü şehir plancısı Henri Prost davet edildi. Prost için İstanbul, şehir değildi. Onun planları sayesinde şehirleşecekti! Şehrin türlü müdahalelerle eski cazibesini kazanması, kaçan nüfus için cazip hâle getirilmesi planlanmıştı. Prost’a göre modern Türkiye’nin 10 yıldır harap olmaya terk edilmiş bu önemli kenti, ciddi bir şekilde ele alınıp yeniden imar edilecekti.

Lütfi Kırdar, eski şehrin çevresine yeni bir kent oluşturmak yerine tarihî dokusunu o günlerde hâlâ korumakta olan şehir içine müdahalelerde bulunmuştur. Taksim’deki tarihî Topçu Kışlası yıktırılmış ve bugünkü Gezi Parkı kurulmuştur. Ayas Paşa Mezarlığı 1927’de satılmış ve bu alanda Cumhuriyet İstanbul’unun ilk apartmanları yapılmıştı.9

Taksim’i Yenikapı’ya bağlayacak bulvarın açılması için Yenikapı’dan ve Unkapanı’ndan başlatılan çalışmalarda yüzlerce tarihî vakıf eseri yıkılmıştı. Bu güzergâhta yıkılan eserlerin bazıları: İbrahim Paşa Hamamı, Kırk Çeşme, Gürcü Mehmet Paşa Çeşmesi, Mahmudiye Mektebi, Bostan Camii, Revanî Çelebi Mescidi, Firuz Ağa Mescidi, Sekbanbaşı İbrahim Ağa Mescidi, Hoca Teberrük Mescidi, Papasoğlu Mescidi, Süleyman Subaşı Camii’dir. Eminönü Meydanı’nın genişletilmesi sırasında İzzet Paşa Mescidi, Ayasofya Camii çevresinde yapılan düzenlemeler esnasında Ayasofya Medresesi yıktırılmıştır.

Kanunî Sultan Süleyman zamanında yaşamış olan Süleyman Bey tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan Süleyman Subaşı (Unkapanı) Cami, 1936 yılına kadar ibadete açıktı. 1949 yılında Vakıflar Meclisi kararıyla belediyeye satılmıştır. Haliç üzerinde Galata tarafındaki Azapkapı ile Unkapanı’nı birleştiren Atatürk Köprüsü’nün yapımı sırasında gereksiz yere yıkılmıştır.

Prost’un uygulamaları sonucunda yüzlerce yıldır ayakta duran tarihî eserlerimiz tek tek ortadan kaldırılırken, şehrin tarihinden getirdiği kültürel hazineleri inkâr edilmiş ve yepyeni bir şehir kurulmak istenmişti. Bunun sonucunda Osmanlıların Dersaadet dedikleri İstanbul, tarihî kimliğinden hızla uzaklaşmıştı.

Yahya Kemal, yabancı bir uzmanın gelerek yüzyıllardır Türklerin elinde şekillenmiş bir şehri imar etmesini eleştirerek, şehirlerimizi millî bir anlayışla inşa etmekten çok uzak olduğumuzu belirtmiştir. İstanbul’un imar planı çalışmalarına katkıda bulunan Alman şehirci Herman Elgötz “Bir şehrin gelişmesi yalnız yabancı uzmanların eline bırakılamaz. İstanbul’da bu iş, Türk şehirci uzmanlar tarafından başarılabilir.” diyerek, uygulamanın yanlışlığından bahsetmiştir.10

1950’li yıllara gelindiğinde İstanbul’da dört yıl sürecek ve şehri şantiyeye çevirecek imar seferberliği için 6785 sayılı İmar ve 6830 sayılı İstimlak yasaları geçmişti. Demokrat Parti döneminde Belediye Başkanı ve Vali Fahrettin Kerim Gökay’dı. İstanbul’un çehresinin değiştiği, ferah caddelerin açıldığı o günlerde yıkılan binalar “köhne ve harap” olarak adlandırılmış, tarihî şehrin yüzyıllar içinde oluşan kimliğine büyük zarar verilmiş ve içinde Mimar Sinan eserleri de olmak üzere birçok tarihî yapı ortadan kaldırılmıştır.

1956’da Menderes, İstanbul’un imarına başlamıştır. Bu, İstanbul’un çağı yakalaması amacını taşıyan ve Cumhuriyet’in Prost planlamasını izleyen ikinci ve daha kökten değişme aşamasıdır. Doğan Kuban’a göre bu dönem; Cumhuriyet tarihinde kent

İli

Satış Tarihi

SATIŞI YAPILAN HAYRAT VAKIF TAŞINMAZIN TÜRÜ

Toplam Taşınmaz Sayısı

Cami

Cami

arsası

Minare

Mescit

Mescit arsası

Namazgah

Namazgah arsası

Muvakkithane

Kilise- Manastır

Türbe arsası

Medrese arsaı

Mektep

Mektep arsası

Tekke- Zaviye-

Dergah

Tekke-

Zaviye-

Dergah arsası

İmaret

imaret arsası

Darüşşifa

Çeşme-

Sebil-Şadırvan arsası

Hela

Hela arsası

Meşruta-

Ev-Selamlık

Meşruta-

Ev-

Selamlık arsası

Enkaz-

Taş-

Kiremit B.

Mescit enkazı

Cami enkazı

Tekke-Zaviye Dergah enkazı

Dükkan

Arsa

Çiftlik

 

İstanbul (Poz 7-99-100-101-102-103-104-105-106 / Sayfa 6-7-198-199-200-201-202-203-204-205) Beyoğlu (Poz 44-112-113 / Sayfa 80-216-217) Kadıköy (Poz 46-178 / Sayfa 84-340)

1928

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

0

1929

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

1930

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

0

1931

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

0

1932

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

1

1933

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

1

 

 

2

1

 

 

 

 

 

3

 

9

1934

1

3

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

1

 

1

 

2

 

 

 

 

 

 

1

 

11

1935

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

2

 

4

1936

1

15

 

2

 

 

 

 

 

1

 

 

 

1

 

1

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

5

 

27

1937

3

8

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

1

2

2

 

 

 

 

 

 

2

1

 

 

 

 

 

 

 

20

1938

 

8

 

 

3

 

 

 

 

 

 

 

 

2

2

 

1

 

 

2

 

 

 

1

1

3

1

 

1

 

25

1939

 

6

 

5

 

 

 

 

 

2

 

 

 

4

 

 

 

 

 

 

 

 

 

5

1

1

 

 

4

 

28

1940

2

2

 

2

 

 

 

1

 

1

 

 

1

 

 

 

 

 

1

 

 

1

 

2

1

2

1

 

7

 

24

1941

4

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

2

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

10

 

 

 

 

2

 

20

1942

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

14

 

 

 

 

4

 

20

1943

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

1

1944

2

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

3

1

1

 

 

 

 

8

1945

 

2

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

1

 

2

 

 

 

 

 

 

6

1946

 

3

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

6

1947

1

2

 

3

 

 

 

 

 

1

1

 

 

 

1

 

 

 

 

1

1

 

 

2

 

 

1

 

 

 

14

1948

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2

1949

 

2

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

2

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

1

 

 

 

 

 

 

7

1950

 

2

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

3

1951

 

2

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

2

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

5

1952

 

 

 

1

3

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

4

1953

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

0

1954

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

2

1955

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

1

 

 

3

1956

 

1

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

3

1957

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

1

 

4

1958

1

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

3

1959

 

3

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

4

1960

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

0

1961

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

0

1962

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

0

1963

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

0

1964

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

0

1965

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

1966

3

2

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

6

1967

1

5

 

 

1

 

1

 

 

 

 

1

1

 

1

 

 

 

1

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

2

15

1968

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2

5

1969

 

1

 

 

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

2

1970

 

2

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

3

T.O.

3

1

1

2

2

 

 

 

 

 

1

1

1

 

 

 

 

 

1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1

 

14

İL TOPLAMI

 

23

75

1

17

12

1

1

3

1

8

2

4

16

11

10

1

1

1

5

5

3

12

3

41

4

7

3

2

33

5

311

planlaması ve kentlerin gelişmesi açısından çok önemli bir dönüm noktasıdır.

İstanbul’un artan trafik problemini çözmek için Millet ve Ordu caddeleri genişletilmiş, o güne kadar olmayan Vatan Caddesi açılmıştı. Vatan, Millet ve Ordu caddelerinin açılması sırasında –kimileri de yol çalışmasına hiçbir şekilde engel değilken– yıkılan yüzlerce tarihî eser vardı. Bunlar arasında; Tevekkül Hamamı, Kürkçübaşı Çeşmesi, Ereğli Camii, Mehmet Ağa Camii, Şehremini Karakolu, Deniz Abdal Camii, Çorlulu Ali Paşa Çeşmesi, Ebussuud Efendi Çeşmesi, Kazasker Kızıl Abdurrahman Çelebi Camii, Selçuk Hatun Camii, Oruç Gazi Mescidi, Ebü’l-Fazl Mahmud Efendi Medresesi, Şirmerd Çavuş Camii, Zıbın-ı Şerif Tekkesi, Fındıkzade Tekkesi, Hekimbaşı Ömer Efendi Medresesi, Saliha Sultan Sıbyan Mektebi, Sarı Musa Camii, Laleli Baba Türbesi ve Çeşmesi, Hasanpaşa Hanı, Simkeşhane, Kemankeş Kara Mustafa Paşa Türbesi ve külliyesinin bir bölümü, Aydınoğlu Tekkesi, Mimar Ayaz Camii ve Mezarlığı, Molla Gürani Camii ve mezarlığının bir bölümü, Camcılar Mescidi, Çakırağa Mescidi ile Pertevniyal Valide Sultan Türbesi ve Çeşmesi, Murad Paşa Hamamı, Atar Halil Ağa Mescidi ve Çeşmesi gibi bazıları Mimar Sinan’ın eseri olan yüzlerce eski eser vardı. Bunun dışında Sirkeci Garı önündeki araba vapurlarına giden caddenin genişletilmesi sırasında Emir Mescidi yıktırılmıştır. Bunların yıktırılmaları Türk sanat tarihi bakımından da ciddi birer kayıptır.

Banisi XV. yüzyıl askerî teşkilatının yeniçeri bölük ağalarından Hüseyin Ağa olan Aksaray Camcılar Mescidinin (Gureba Hüseyin Ağa Mescidi) yıkımına 1956 yılındaki yol açma-genişletme çalışmaları esnasında karar verilmiştir. Yıkılan cami, bugün Aksaray Yeraltı Çarşı’sının hemen yanında tramvay yolu üzerinde park olarak kullanılan boş arsanın olduğu yerde idi. Yeniden ihya çalışmaları kapsamında mescidin projeleri İstanbul Belediyesi tarafından hazırlanmaktadır.

Karaköy-Beşiktaş hattında yine trafiğin rahatlatılması amacıyla pek çok eser yıkılarak yol açılmıştır. Bu güzergâhtaki yıktırılan eserler arasında Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii, Fındıklı Hamamı, Bektaş Efendi Camii ve Hamamı, Ermeni Surp Lusavoriç Kilisesi, Tophane Kışlası, Tophane Ocağı Mescidi, Çivilimanı Mescidi, Süheyl Bey Camii, Keşfi Cafer Efendi Külliyesi, Yusuf Paşa Sebili, Yahya Efendi Çeşmesi, Mehmet Emin Sebili ve Mezarlığı vardı.

Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından Karaköy’de yaptırılan, daha önce Fatih döneminde bir tekke olan, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa camii II. Abdülhamid tarafından dönemin ünlü mimarı Raimondo D’Aronco’ya yeniden yaptırılmıştır. Art nouveau tarzında fevkani ve ahşap olarak inşa ettirilmiştir. 1957’de yol genişletme çalışmaları için Kınalıada’da yeniden kurulmak üzere taşları numaralandırılarak yapı sökülmüş ise de bu parçalar kaybolmuştur. Yani önemli bir eser, yol genişletme çalışmalarına hiçbir engel teşkil etmemesine rağmen yıkılmıştır.

Bir diğer yol genişletme çalışmasında, Beşiktaş–Bebek sahil yolunun genişletilmesi sırasında yok edilen yapıların en önemlisi Beşiktaş Hamamı idi.

Yahya Kemal, bu gibi uygulamalarla mirası rastgele bilinçsizce yakıp yıkanları belirtmek, daha doğrusu suçlamak için –mimari mirasın korunmasıyla ilgili konulardan ve sorunlardan söz açan bir yazısının da başlığını oluşturan– “Kör Kazma” deyimini kullanmıştır. Aynı dönemde yapılan uygulamalar sonucu İstanbul’un maruz kaldığı yıkım ile ilgili Falih Rıfkı; “Zavallı İstanbul” tabirini kullanırken, bu uygulamalar neticesinde eski eserlerin uğradığı kıyımı yanlış bulan aydınlardan bazıları eski eserlerin İstanbul’un imarına mani olmadığına ilişkin yazılar yazmışlardır.

Günümüzde sadece ayakta olup onarıma ihtiyacı olan yapıların onarımları değil, anlattığımız bu yıkımlar neticesinde çeşitli nedenlerle ortadan kaldırılmış pek çok yapı ihya edilmeye çalışılmaktadır. Debbağ Hacı Pîrî Mehmet Efendi Mescidi, Kazasker Abdurrahman Efendi Camii, Altı Poğaça Mescidi, Tarsusî mescidleri ihya edilmiş ve ibadete açık hâle getirilmiştir.

Çalışmaları devam eden ve belli aşamalar kaydedilen camilerden bazıları şunlardır: İmrahor İlyas Bey Camii, Şücaettin Mescidi, Süheyl Bey Mescidi, Bakkalzade Mescidi, Hacı İlyas Mescidi, Simkeş Mescidi, Kaptan Sinan Mescidi, Seydi Ali Bey Mescidi, Cankurtaran Mescidi, Helvacıbaşı Mescidi, Muhasebeci Ahmet Efendi Mescidi, Güngörmez Mescidi, Fatma Sultan Mescidi, Hacı Mahmut Ağa Mescidi, İsa Kapı Mescidi, Arpaemini Mescidi, Şeyhülislam Mescidi, Kasap Halil Camii, Uzun Yusuf Mescidi, Fındıkzade Mescidi, İbrahim Çavuş (Yayla) Mescidi, Kâtip Muslihuddin Mescidi, Hacı Timur Mescidi, Mihrinaz Hatun Camii, Yavuz Mehmet Ağa Camii, Çerağı Hamza Mescidi, Ayvansaray Mescidi, Kürkçübaşı Mescidi, Avcıbey Mescidi, Pîrî Mehmet Paşa Camii, Nişanca Mescidi.

İSTANBUL’DA VAKIF HİZMETLERİ

Tarihî derinliği itibarıyla İslam toplumlarında önemli bir kurum olan vakıf müessesesi, Osmanlı İmparatorluğu devrinde altın çağını yaşamıştır. Bu nedenle Osmanlı için “vakıf cenneti” ifadesi kullanılmaktadır. Özellikle İstanbul’un fethinden sonra sayılarının çok hızlı bir şekilde arttığı gözlenen vakıfların, İstanbul’un bir İslam şehri olarak imar edilişinde aktif bir biçimde işlev gördüğünü söylemeliyiz.

Vakıf kavramına İstanbul düşünülmeden bakmak anlamsız olacağı gibi, İstanbul’u da vakıf kavramı olmadan değerlendirmek, İstanbul’u “şehirlerin sultanı” yapan siluetin arkasındaki düşünce ve manayı görmemek olacak, bu da eksik ve hissiz bir yaklaşım olacaktır. Sadece bu açıdan bir değerlendirme bile bu iki değerimizin birbirinden ayrılmayacağını bize göstermektedir.

Osmanlı döneminde vakıf düşüncesinin manevi atmosferinde vücut bulmuş abidevi pek çok esere ve sosyokültürel değerlere ev sahipliği yapan İstanbul, değerlerini Cumhuriyet dönemine de taşımış ve modernlikle geleneği potasında eritmeyi başarmıştır.

İnşa ve Onarım Hizmetleri

Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Vakıflar Umum Müdürlüğü tarafından Cumhuriyet’in ortaya koymaya çalıştığı dinamik ve yenilikçi çalışmalara etkin katkı sağlayacak hizmetler gerçekleştirilmiş ve bu anlayış çerçevesinde ülkenin ihtiyacı olan yapılar inşa edilmiştir. Uzun süren savaşlardan çıkmış fakir ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin atılım yapabilmesi için vakıf kaynakları seferber edilmiştir.

1923’ten II. Dünya Savaşı’na kadar yapılan imar çalışmaları yeni bir Türk mimarisi yaratılması açısından vakıf yapı tarihinde önemli bir yer tutar. II. Dünya Savaşı yılları ve takip eden geçiş devresinde vakıfların yeni yapı konusunda çalışmalarının çok az olduğu görülmektedir. 1950 yılından sonra eski eser onarımları ve yeni inşaat yapımları hız kazanmıştır.

İstanbul’da Gökçek, Aşir Efendi, Aksaray Hamidiye, Yeni Valide Hanı, Çiçek Pazarı Hanı ve Kozluca Hanı inşa edilerek, vakfa gelir sağlanmış ve yeni İstanbul’un imarına katkıda bulunulmuştur.

Son yıllarda “kat karşılığı” ve “yapım karşılığı kiralama” (yap-işlet-devret) modelleri ile yeni binalar inşa ettirilmiş, taşınmazların bulunduğu arsalar atıl durumdan kurtarılarak, canlandırılması sonucu daire, dükkân, akaryakıt istasyonu, ticaret merkezi, İstanbulpark, sosyal ve spor tesisleri kuruma kazandırılmıştır. Bu yatırımların önemli bir kısmı İstanbul’da gerçekleştirilmiştir.

Vakıf yoluyla vücuda getirilen vakıf abide ve eski eserlerin bakım, onarım ve restorasyonunu büyük bir itina ile Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirilmektedir. Bir vakıf cenneti olarak adlandırılan Osmanlı’nın başkenti İstanbul da yine vakıf yoluyla imar edilmektedir. Bu bağlamda bilhassa son yıllarda birçok vakıf eser restore edilmiştir. Bu kapsamda Süleymaniye, Pertevniyal, Dolmabahçe, Edirnekapı Mihrimah Sultan, Yavuz Sultan Selim, Nuruosmaniye, Üsküdar Mihrimah Sultan, Ortaköy camileri gibi selatin camileri başta olmak üzere birçok cami restore edilmiştir.

Tablo 4- Cumhuriyet’in ilk 50 yılında vakıfların İstanbul’daki imar faaliyetleri

Sıra no

Cinsi ve Adı

Yılı

Bedeli

1

Valide Hanı

1941-1942

194.198,46

2

Çiçek Pazarı İş Hanı

1953-1954

1.148.456,09

3

V. Vakıf İş Hanı

1953-1955

400.000

4

Kozluca İş Hanı

1961-1962

624.464,58

5

Aksaray İş Hanı

1963-1966

1.517.721,09

6

Hamidiye Vakıf İş Hanı

1966-1967

605.717,16

7

Başmüdürlük Binası (Restorasyon ve Yenileme)

1968-1970

3.409.852,51

8

Aşir Efendi İş Hanı

1968-1971

2.233.707,56

9

Taşdelen Memba Suyu Tesisleri

1968-1971

1.749.941,40

10

Adahan Çok Katlı Mağaza

1969-1972

1.459.728,80


Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan restorasyonların dışında onarım karşılığı uzun süreli kiralama “restore et-işlet-devret” modeli ile de onarımlar yapılmış, kuruma gelir sağlanmıştır. Bu kapsamda İstanbul’da Akaretler, IV. Vakıf Han ve Valide Han’ın onarımları yapılmış ve bunlar otel ve işyeri olarak kullanılmakta olup Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne önemli gelir sağlamaktadır.

Cumhuriyet’in ilk yıllarının yalnız ve terk edilmiş şehri İstanbul, 1950’lerden sonra yapılan imar çalışmaları ile yeni yollarla yeni binalarla kuşatılırken Anadolu’dan gelen yoğun göç akışına sahne olmuştur. İmar çalışmaları ile göç hareketlerinin uyumsuzluğu kentin etrafında ve gelişme alanlarında gecekondulaşmaya neden olmuştur. Bu gecekondulaşmanın önemli bir kısmı vakıf taşınmazları üzerinde olmuştu. İşgalli vakıf taşınmazların hazine ile takasının sağlandığı 4916 sayılı Kanun ile İstanbul’da 4.557 adet işgalli vakıf taşınmazı hazine mülkiyetine devredilmiştir. Takas konusu, mülkiyeti vakıflara ait üzerinde yoğun yapılaşma bulunan Okmeydanı’nda (Beyoğlu ve Şişli) 3.403 adet, Beşiktaş’ta 2 adet, Beykoz’da 88 adet, Eyüp’te 1.064 adet taşınmaz hazineye devredilmiş, mülkiyeti hazineye ait Eyüp’te 62 adet, Şişli’de 8 adet, Adalar’da 6 adet, Sarıyer, Beykoz, Büyükçekmece, Zeytinburnu ve Beşiktaş’ta 1’er adet, Küçükçekmece’de 20 adet ve Gaziosmanpaşa’da 23 adet olmak üzere toplam 124 adet taşınmaz trampa edilmiştir.

Bu trampa işlemi sonucunda hem yaklaşık 30.000 ailenin tapu sorunu çözülmüş, hem de ev sahiplerinin imar durumuna göre yapacakları yatırımlarla bölgede sosyal dokunun değişmesi ve planlı şehirleşmenin gerçekleşmesi için önemli bir engel ortadan kaldırılmıştır.

Hayır ve Sosyal Hizmetler

Vakıf; sosyal duygu ve gayelerle meydana getirilmiş hukuki ve sosyal bir kuruluştur. Temelinde hayır duygusu yatmakta olup üstlendiği görevlerle vakfiyelerde yer alan pek çok sosyal hizmet yerine getirilmiş ve sosyal bütünleşme sağlanmıştır.

İmaret açmak ve bunları muhtaçların istifadesine sunmak vakfiye şartlarına göre vakfın en önemli hizmetlerindedir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında İstanbul’da hizmet veren Üsküdar, Laleli, Eyüp ve Bayrampaşa (Sağmalcılar) imaretlerinden günde iki öğün sıcak yemek, ihtiyaç sahiplerine ücretsiz olarak dağıtılmıştır.

Eyüp imaretinde 2.000 kişiye sıcak yemek hizmeti ve 2.878 aileye de (14.927 kişi) 15 kalemden oluşan kuru gıda paketi dağıtımı hizmeti devam etmektedir.

Fakir ve muhtaç vatandaşların tedavileri bilabedel Gureba Hastanesi’nde yapılmaktadır. Bu uygulama Osmanlı’dan günümüze devam etmektedir. Bugün de Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi’nde devam etmektedir.

Yeterli gelire sahip olmayan ortaöğrenim öğrencilerine burs verilmekte, hiçbir sosyal güvencesi olmayan kişilere de muhtaç maaşı bağlanmaktadır.

Eğitim ve Sağlık Hizmetleri

Her dönemde toplumumuzun en önemli değeri olan eğitim, vakıf medeniyetinin temel meselesi olmuştur. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile medreseler kapatılmış, eğitim ve öğretim Millî Eğitim Bakanlığı’na verilmiştir. Bu kapsamda birer eğitim kurumu olan sıbyan mektepleri, medreseler ve kütüphaneler ilgili kurumlara tahsis edilmiştir. Buna rağmen vakıflar, eğitim alanından tamamen çekilmemiş ve gelirleri nispetinde eğitim faaliyetlerine devam etmiştir. Vakıflar, okul çağındaki fakir çocukların eğitim ve öğretimine vakfiye hükümleri doğrultusunda katkı sağlamak amacıyla orta ve yükseköğretim öğrencileri için yurtlar açmıştır. 1954 yılında açılmaya başlayan yurtlar içerisinde 1973 yılında İstanbul’da bulunan Kız Yüksek Öğretim Yurdu’nda (1961) 106, Yüksek Öğrenim Erkek Öğrenci Yurdu’nda (1956) ise 707 öğrenci kalmaktaydı. 2000 yılına gelindiğinde Topkapı’da 200 kişilik bir öğrenci yurdu diğer tüm yurtlarla birlikte Bakanlar Kurulu kararı ile Millî Eğitim Bakanlığı’na devredilmiştir.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında vakıflar, okul ihtiyacını karşılamak için eğitim alanında çalışmalar yapmıştır. İstanbul’da Bostancı Okulu inşası ve Pertevniyal Vakfı gelirinden karşılanan Pertevniyal Lisesi binası inşası bu çalışmaların bazılarındandır.

I. Abdülhamid’in annesi Bezmi âlem Valide Sultan tarafından vakfedilerek kurulan Bezmiâlem Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi, kurulduğu 1843 yılından bu yana özellikle tedavi imkânı bulamayan fakir ve kimsesiz insanların tedavilerini vakfiyesi doğrultusunda gerçekleştirmiştir.

Özellikle eğitim alanında hizmet verecek olan eğitim ve araştırma çalışmaları ile ülkemizde ve dünyada referans kabul edilmeyi hedefleyen Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından temsil ve idare edilen Bezmiâlem Valide Sultan Vakfı, Silahtar Abdullah Ağa Vakfı ve Abdülhamit-i Sani Vakfı’nın vakfiyelerinde yazılı eğitim hayır şartlarını yerine getirmek amacıyla 2010 yılında kurulmuştur.

Fatih Sultan Mehmed Han, Sinan Ağa b. Abdurrahman, Nurbanu Valide Sultan, Hatice Sultan ve Abdullah oğlu Hacı Abdülaziz Ağa vakıflarının vakfiyelerinde yazılı hayır şartlarını yerine getirmek, vakıfların ihtiyaç duydukları alanlarda çağın gerektirdiği evrensel değerlere sahip uzmanlaşmış kültür tarihçisi ve teknik elemanları yetiştirmek için 2010 yılında Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi kurulmuştur.

Tablo 5- İstanbul’da kurulan vakıf üniversiteleri

Vakfın Adı

Üniversite Adı

Acıbadem Sağlık ve Eğitim Vakfı

Acıbadem Üniversitesi

Bahçeşehir Uğur Eğitim Vakfı

Bahçeşehir Üniversitesi

Adem Çelik Beykent Eğitim Vakfı

Beykent Üniversitesi

Bezm-i Âlem Valide Sultan Vakfı

Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi

Silahtar Abdullah Ağa Vakfı (Mazbut Vakıf)

Abdülhamit Sani Vakfı (Mazbut Vakıf)

Dünya Eğitim Vakfı

Biruni Üniversitesi

Doğuş Eğitim Vakfı

Doğuş Üniversitesi

Fatih Sultan Mehmet Han Vakfı (Mazbut Vakıf)

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi

Sinan Ağa Bin Abdurrahman Vakfı (Mazbut Vakıf)

Nurbanu Valide Sultan Vakfı (Mazbut Vakıf)

Hatice Sultan Vakfı (Mazbut Vakıf)

Abdullahoğlu Hacı Abdülaziz Ağa Vakfı (Mazbut Vakıf)

Türkiye Sağlık ve Tedavi Vakfı

Fatih Üniversitesi

Gedik Eğitim Vakfı

Gedik Üniversitesi

Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı

Haliç Üniversitesi

Fevziye Mektepleri Vakfı

Işık Üniversitesi

Türkiye Diyanet Vakfı

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi

Kemal Gözükara Eğitim ve Kültür Vakfı

İstanbul Arel Üniversitesi

Akev-Anadolu Eğitim ve Kültür Vakfı

İstanbul Aydın Üniversitesi

Bilgi Eğitim ve Kültür Vakfı

İstanbul Bilgi Üniversitesi

Türk Kardiyoloji Vakfı

İstanbul Bilim Üniversitesi

Yeşilköy 2001 Eğitim Sağlık Kültür Vakfı

İstanbul Esenyurt Üniversitesi

Gelişim Eğitim Vakfı

İstanbul Gelişim Üniversitesi

Mehmet Altınbaş Eğitim ve Kültür Vakfı

İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi

Kültür Koleji Vakfı

İstanbul Kültür Üniversitesi

İstanbul Medipol Üniversitesi Medipolitan Eğitim ve Sağlık Vakfı

İstanbul Medipol Üniversitesi

İlim Yayma Vakfı

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi

Bilim ve Sanat Vakfı

İstanbul Şehir Üniversitesi

İstanbul Ticaret Odası Eğitim ve Sosyal Hizmetler Vakfı

İstanbul Ticaret Üniversitesi

Kadir Has Vakfı

Kadir Has Üniversitesi

Vehbi Koç Vakfı

Koç Üniversitesi

İstanbul Marmara Eğitim Vakfı

Maltepe Üniversitesi

İbrahim Arıkan Eğitim ve Bilimsel Araştırmaları Destekleme Vakfı

MEF Üniversitesi

Merve Eğitim ve Kültür Vakfı

Murat Hüdavendigâr Üniversitesi

Engin Fikirler Eğitim ve Kültür Vakfı

Nişantaşı Üniversitesi

Okan Kültür Eğitim ve Spor Vakfı

Okan Üniversitesi

Hüsnü M. Özyeğin Vakfı

Özyeğin Üniversitesi

Türk Deniz Eğitim Vakfı

Pîrî Reis Üniversitesi

Hacı Ömer Sabancı Vakfı

Sabancı Üniversitesi

Sistem Eğitim ve Kültür Vakfı

Süleyman Şah Üniversitesi

İnsani Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfı

Üsküdar Üniversitesi

İstanbul Eğitim ve Kültür Vakfı

Yeditepe Üniversitesi

Vatan Sağlık ve Eğitim Vakfı

Yeni Yüzyıl Üniversitesi

Adıgüzel Eğitim, Kültür, Araştırma, Yardımlaşma ve Sağlık Vakfı

Adıgüzel Meslek Yüksekokulu

Avrupa Eğitim Vakfı

Avrupa Meslek Yüksek Okulu

Türkiye Lojistik Araştırmaları ve Eğitimi Vakfı (TÜRLEV)

Beykoz Lojistik Meslek Yüksek Okulu

Kavram Eğitim Vakfı

İstanbul Kavram Meslek Yüksek Okulu

İstanbul Şişli Vakfı (İŞVAK)

İstanbul Şişli Meslek Yüksekokulu

Sinan Çetin Vakfı

Plato Meslek Yüksek Okulu


Böylelikle geçmişte sağlık ve eğitim hizmeti vermiş vakıflarımızın tarihî misyonlarını ve vakfiye şartlarını günümüz şartlarında devam ettirmek düşüncesi hayata geçirilmiştir. Üniversitenin kuruluşunu sağlayan vakıfların vakfiyelerindeki eğitim şartlarının yerine getirilebilmesi amacıyla öğrencilerin %20’sinin burslu olarak öğrenim görmelerini sağlamak; şehit, yetim ve fakir aile çocukları için burs temin etmek, konaklama ve yemek hizmetlerinden ücretsiz yararlanmalarını sağlamak gibi görevler de üstlenilmiştir.

Günümüzde Medeni Kanun’a göre kurulan yeni vakıfların da eğitim alanında etkin olarak çalıştıkları görülmektedir. İstanbul’da faaliyet gösteren yeni vakıflar tarafından İstanbul’da 33 adet vakıf üniversitesi ve 6 adet meslek yüksekokulu kurulmuştur.

Kültür Hizmetleri

Ülkemiz, Türk ve İslam kültürünün en büyük değerlerinden olan vakıf anlayışı sayesinde, günümüzde sayısı milyonlarla ifade edilen eski eserin sahibi olmuştur. Bunların korunmasından ve gelecek nesillere aktarılmasından sorumlu olan vakıflar teşkilatının eser biriktirme ve müze çalışmaları yüzyılı aşkın bir zamandır devam etmektedir. Bu çalışmalar aynı zamanda ülkemiz müzeciliğinin de başlangıcı olmuştur. Vakıflarda müzeciliğin ilk adımları İstanbul’da atılmıştır. Vakıflar teşkilatı, XIX. yüzyıl ortalarında vakıf binalarındaki taşınır eski eserleri toplamaya ve koleksiyonlar oluşturmaya başlamıştır. Bu eserlerden;

  • 1914 yılında Evkaf-ı İslamiye Müzesi’ni,
  • 1967 yılında İstanbul Amcazade Hüseyin Paşa Medresesi’nde, Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi’ni
  • 1967 yılında İstanbul Sultan Selim Medresesi’nde Yazı Sanatları Müzesi’ni, (1984 yılında Beyazıt Medresesi’ne taşınmış ve Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi adını almıştır.)
  • 1979 yılında İstanbul Sultanahmet Camii Hünkâr Kasrı’nda Halı Müzesi’ni,
  • 1982 yılında İstanbul Sultanahmet Camii altındaki fil ahırlarında Kilim ve Düz Dokuma Yaygılar Müzesi’ni açmıştır.
  • Evkaf-ı İslamiye Müzesi, 1925’te zamanın Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanmış, günümüzde de Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.
  • Osmanlı’dan günümüze intikal eden ve birçoğu vakfedilen yazma eserler, günümüzde yine bir vakıf eseri olan Süleymaniye Külliyesi’nde Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı bünyesinde hayatiyetini devam ettirmektedir.

İSTANBUL’DAKİ CEMAAT VAKIFLARI

Osmanlı Devleti’nde “hükmi şahsiyet” uygulaması Batılı devletlerden çok sonra kabul edilmiştir. Osmanlı Devleti tabiyetinde padişah fermanları ile vücuda getirilen Osmanlı cemaat ve hayır müesseseleri, 1 Mart 1913 tarihli Eşhâs-ı Hükmiyenin Emval-i Gayrimenkuleye Tasarruflarına Dair Kanun-ı Muvakkat gereğince, tasarruf ettikleri ve tapuya kaydedilmemiş olan hayratları, adlarına kayıt ettirme hakkının sağlanması ile taşınmaz iktisabına müntesip hükmi şahsiyet (tüzel kişilik) elde etmişlerdir. Bu düzenleme ile bağışlanmış, ancak hükmi şahsiyet taşımadıkları için tapuya tescilleri nam-ı müstear olarak yapılan taşınmazlarını beyan etmeleri hâlinde bu taşınmazların o hayratın mülkü sayılacağı hükmü getirilmiştir.

Lozan Barış Antlaşması müzakerelerinde azınlık meselesi en çok tartışılan konulardan biri olmuştur. Müzakerelerde azınlıklar meselesi mübadele ile çözümlenmiş fakat İstanbul Rum halkı ve Batı Trakya’da yerleşik Müslümanlar azınlık olarak kalmıştır. Türkiye’de kalan azınlıkların durumu antlaşmanın 37 ila 45. maddelerinde belirlenmiştir. Bu maddelerde geçen tanımlamaya göre, azınlık tanımlaması din esasına göre yapılmış ve Türkiye’de kalan azınlıklar gayrimüslim olarak anılmıştır. Türkiye, bu maddeler gereğince azınlıkların müesseslerine, bugün cemaat vakıfları olarak statü kazanmış olan kurumlarına, her türlü kolaylığı göstermeyi yüklenmiştir.

1935 yılında çıkarılan ve 6 ay sonra yürürlüğe giren (mülga) 2762 sayılı Vakıflar Kanunu geçici 1. maddesi gereğince 6 ay içinde beyanname veren mütevelliler verecekleri –1936 Beyannamesi olarak bilinen– beyannamenin 6 ay içinde tasdik edilmesi suretiyle tüzel kişilik elde etmişlerdir. Vakfiyesi olmayan, 1936 Beyannamesi ile mülhak vakıf tüzel kişiliği kazanan bu vakıflar, Türk uyruklu azınlıkların, hayratından faydalandığı kurumlardır.

Bugün “mensuplarınca seçilmiş kişi veya heyetler” tarafından idare edilen 166 adet cemaat vakfı bulunmaktadır.

İmparatorluğun son yıllarındaki demografik yapısı göz önünde alındığında İstanbul, pek çok farklı inanç grubunun yaşadığı bir şehir olarak karşımıza çıkar. Bunun nedeni mübadele yapıldığı zaman İstanbul’da bulunan azınlıkların mübadeleye tabi tutulmamalarıdır. Daha sonra Anadolu’nun değişik yerlerindeki azınlıklarında değişik nedenlerle göç ederek geldiği İstanbul, 1950’li yıllara kadar çok dinli bir medeniyet merkezi olarak varlığını sürdürmüştür. Azınlıkların giderek azalmasına rağmen bugün ülkemizdeki çoğu gayrimüslim grubun ibadetlerini yaptığı, eğitimlerini gördüğü, kendi cemaatleri ile bir araya geldiği kurumlar, cemaat vakfı adı altında varlığını sürdürmektedir. Bunun doğal sonucu olarak da 166 cemaat vakfından 127 tanesi İstanbul’dadır.

2002 yılında Avrupa Birliği uyum yasaları olarak adlandırılan 4771 sayılı Kanun ve 2003 yılında söz konusu kanunda yapılan değişiklikle cemaat vakıflarına mal edinme, kullandıkları taşınmazları mülkiyetine geçirme ve bu mallar üzerinde tasarrufta bulunabilme hakkı tanınmış ve bir kısım malların iadesi sağlanmıştır.

2008 yılında 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun geçici 7. maddesiyle tasarruflarında bulunan ve tapuda değişik isimlerle kayıtlı olan taşınmazlarının iadesi sağlanmıştır. 2012 yılında söz konusu kanuna eklenen geçici 11. maddeyle de kapsam biraz daha genişletilmiş ve malların iadesi sağlanmıştır.

Sonuç

Tarihî süreç içerisinde üstlendiği sosyal kültürel ve ekonomik rollerle hayatın her alanında varlığı hissedilen, Türk kültür ve medeniyetinin çekirdeğini oluşturan ve kurumsallaşmış yardım anlayışını ifade eden vakıf müessesesi 1048 yılından bugüne kadar Anadolu topraklarında kendi geliştirdiği “vakıf şuuru” etrafında yardım etmek isteyen ile yardıma ihtiyacı olan arasında köprü vazifesi gören önemli bir kurum olmuştur.

Osmanlı Devleti’nde temel işlevi kamusal ihtiyaçları gidermek olan vakıf müessesesinin gerek geçmişte gerek günümüzde, toplumda sosyal bütünleşmenin gelişmesine etki ettiğini söylemek mümkündür.

Cumhuriyet dönemiyle birlikte Osmanlı’dan kalan vakıflar, programlı bir tasfiyeye maruz kalmış, kurumun imkânları devletin diğer hizmet alanlarına aktarılarak vakıf kurumu zayıflatılmıştır. Bu amaçla birçok hukuki düzenleme yapılmış ve birçok vakıf fonksiyonu veya vakıfların eliyle yürütülen bazı işler ve fonksiyonlar kamu otoritesinin bünyesine geçmiştir. Yeni savaştan çıkmış bir ülkenin birçok alanda hizmet verebilecek yeni modern binalar yapması bunlar için kaynak bulması pek mümkün olmadığı için bu alanlarda vakıf taşınmazları ve kaynaklarından, şehrin merkezinde yer almaları ve iktisadi bir değer olmaları nedeniyle çokça faydalanılmış ve bunların sonucunda vakıf kurumu oldukça küçültülmüştür.

Tablo 6- Cemaat vakıflarının İstanbul dağılımı

Adı

Adedi

Rum Vakıfları

64

Ermeni Vakıfları

47

Musevi (Yahudi) Vakıfları

12

Süryani Vakıfları

1

Keldani Vakıfları

1

Bulgar Vakıfları

1

Gürcü Vakıfları

1

TOPLAM

127


Vakıf kurumu, Türk şehirciliğinin doğması ve gelişmesinde büyük rol oynamış sosyal bir kurumdur. Bu açıdan bakıldığında Osmanlı medeniyet tasavvuru, imparatorluğa 470 sene başkentlik yapmış İstanbul’u geçen süre içerisinde kendi medeniyet tasavvuruna göre yeni bir biçime ve ruha dönüştürmüş ve bu dönüştürmenin somut ve eşsiz örnekleri şehrin Osmanlı dönemindeki yapılanması sırasında vakıf abideleri olarak bir bir yükselmiştir. Bundan ötürüdür ki en çok yıkım ve tasfiye çalışması bu şehirde karşımıza çıkmaktadır.

Elbette toplumsal kavramları soyut olmaktan çıkaran, onlara hayat veren ve yaşanır kılan şehirlerdir. Şehirler toplumların inanç, kültür ve sosyal gelişmelerini yansıtan en önemli unsurlardır. Bu açıdan bakınca İstanbul bizim medeniyetimizin ve bu medeniyet tasavvuru içinde beliren vakıf kavramlarının somutlaştığı; tarihî, kültürel ve tabiat güzellikleriyle dünyanın en güzel şehirlerindendir.

Osmanlı döneminde vakıf düşüncesinin manevi atmosferinde vücut bulmuş abidevi pek çok esere ve sosyokültürel değerlere ev sahipliği yapan İstanbul, değerlerini Cumhuriyet dönemine de taşımış ve modernlikle geleneği potasında eritmeyi başarmıştır.

Tüm bunların ışığında vakıf kavramına İstanbul düşünülmeden bakmak anlamsız olacağı gibi, İstanbul’u vakıf kavramı olmadan değerlendirmek İstanbul’u “şehirlerin sultanı” yapan siluetin arkasındaki düşünce ve manayı görmemek olacak, bu da eksik ve hissiz bir yaklaşım olacaktır. Sadece bu açıdan bir değerlendirme bile bu iki değerimizin birbirinden ayrılmayacağını bize göstermektedir. Tarihsel süreç içerisinde bu ilişki göz önüne alındığında bugün de vakıfların çoğunun İstanbul’da kurulduğunu ve şehrin sosyal, kültürel ve ekonomik hayatına yüksek ölçüde nüfuz ettiğini söylemek yanlış olmaz.

Tablo 7- Cemaat vakıflarına iade edilen taşınmazların dağılımı

Yasal Dayanak

Faydalanan Cemaat Sayısı

Tesciline Karar Verilen Taşınmaz Sayısı

4771 sayılı Kanun

73

293

Geçici 7. madde

36

196*

Geçici 11. madde**

79

212

TOPLAM

 

701

* Kanun kapsamında müracaat edilmediği hâlde 15 cemaat vakfına ait 61 adet taşınmazın tapuda isim tashihi yapılmak suretiyle mülkiyet sorunu çözümlenmiştir.

** 7 cemaat vakfına 21 taşınmaz için de bedel ödenmesine karar verilmiştir. Geçici 11 . madde başvuruları ile ilgili değerlendirmeler 04.03.2014 tarihi itibari ile devam etmektedir.


DİPNOTLAR

1 Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Ankara 1995, s. 379-381.

2 Niyazi Acun, Ormanlarımız ve Cumhuriyet Hükümeti’nin Orman Davası, Ankara 1945, s. 35-38.

3 Öztürk, Vakıf Müessesesi, s. 421.

4 Öztürk, Vakıf Müessesesi, s. 432.

5 Duran Taraklı, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ve Uygulama Sonuçları, Ankara 1976, s. 107-109.

6 Öztürk, Vakıf Müessesesi, s. 485.

7 Ahmet Mumcu, “Eski Eserler Hukuku ve Türkiye”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1971, c. 28, sy. 1-4, s. 60.

8 Burak Çetintaş, “İstanbul: Şehri Yıkarak Tarihe Geçenler”, NTV Tarih, 2012, sy. 47, s. 63.

9 Çetintaş, “İstanbul: Şehri Yıkarak Tarihe Geçenler”, s. 64.

10 Gürhan Tümer, “Yahya Kemal – Mimarlık İlişkileri Üzerine Notlar”, 15.03.2013, http://www.yapidergisi.com/makaleicerik.aspx?MakaleNum=28


Bu makale Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi adlı eser içerisinde 2015 yılında yayımlanmıştır.

Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.

ALT BAŞLIKLAR