A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined index: HTTP_ACCEPT_LANGUAGE

Filename: core/Public_Controller.php

Line Number: 89

Backtrace:

File: /var/www/html/application/core/Public_Controller.php
Line: 89
Function: _error_handler

File: /var/www/html/application/core/Public_Controller.php
Line: 51
Function: language_control

File: /var/www/html/index.php
Line: 282
Function: require_once

İSTANBUL’DA CÜLUS VE KILIÇ KUŞANMA TÖRENLERİ | Büyük İstanbul Tarihi

İSTANBUL’DA CÜLUS VE KILIÇ KUŞANMA TÖRENLERİ

CÜLUSUN KISA TARİHİ

Cülus Osmanlı şehzadelerinin tahta geçmeleri anlamında kullanılmış bir kavramdır. Bazı minyatürlerde aynı zamanda bir hükümdar olan Hz. Süleyman Peygamber tahta oturmuş olarak resmedilmiştir. Hulefâ-yi Râşidîn döneminde halifeler bir tür seçim olan biat (bey‘at) ile iş başına gelirken, Emevîlerden itibaren Hilafet, hanedanlık şekline dönüşmüş ve yüzyıllarca böyle devam etmiştir. Cülus sonrası herhangi bir tören yapılıp yapılmadığını bilmiyoruz. Osmanlılarda da yerleşmiş bir cülus sistemi yoktu. Bu yönüyle eski Orta Asya geleneğine bağlı olarak yeni hükümdarı kut inancı belirliyordu. Bu durum hanedan mensupları arasında kanlı mücadeleler yaşanmasına sebebiyet veriyordu.1 Fatih Sultan Mehmed de ünlü teşkilat kanunnamesinde bu hususa netlik getirmeyerek çözümü maharet ve kabiliyete bırakmıştır.

Daha önceki İslam devletlerinde olduğu gibi, Osmanlı Devleti’nde de cülus münasebetiyle törenler düzenlenirdi. Bunlar, sarayda yüksek rütbeli devlet ricaliyle yapılan biat töreni ve halka yönelik kılıç alayıydı. Bu merasimlerin en gösterişlileri fethini müteakip İstanbul’da yapılmış olanlardır. Bu törenler sırasında hüzün ve sevinç bir arada yaşanırdı. Zira ölen padişahın matem merasimi de bu sırada yapılırdı. Padişah ölünce Dârüssaâde ağası, durumdan sadrazamı haberdar eder, sadrazam da kubbe vezirleri, kaptanpaşa, şeyhülislam, kazaskerler, defterdar, nişancı, nakibüleşraf, İstanbul kadısı, yeniçeri ağası, sekbanbaşı ve kul kethudası ile birlikte saraya gider; Kubbealtı veya Sünnet Odası’nda yeni padişahın çıkmasını beklerlerdi. Ancak, I. Ahmed ve II. Mustafa gibi bazen bu usulün dışına çıkarak devlet ileri gelenlerini beklemeden tahta çıkan padişahlar da olmuştur. XVII. yüzyıl başlarından itibaren tahta oturacak şehzade, Dârüssaâde ağası ve silahtar ağa tarafından Şimşirlik denilen yerden alınarak Hırka-i Şerif dairesine götürülür, burada sadrazam ve şeyhülislamın biatinden sonra başında hükümdarlık sarığı ve sırtında samur erkân kürkü olduğu hâlde müneccimbaşı tarafından belirlenen eşref-i saatte Bâbüssaâde önünde kurulan tahta oturtulurdu.2 Burada başta nakibüleşraf olmak üzere diğer devlet erkânı kendisine biat ederlerdi. Bu arada ölen padişah için de cenaze merasimi hazırlıklarına başlanırdı. Daha sonra sırasıyla Kırım hanzadeleri, rikab-ı hümayun ağaları ve kapıcıbaşı ağalar biat ederlerdi. Yeni padişahın cülustan sonra sakal bırakması âdetten idi. Ayrıca yeni hükümdar sadarete gönderdiği hatt-ı hümayunda sadrazamı ve kabinesini yerinde bıraktığını bildirir, bu vesileyle hepsine “umûm hil’ati” adıyla hil’atler giydirilirdi.

Cülustan birkaç gün sonra yeni padişahın Eyüpsultan’a giderek beline kılıç kuşanması öteden beri yapılan rutin törenlerdendir. Bunun ardından yeni hükümdar önceleri bütün padişah türbelerini ziyaret ederken, daha sonra sadece Fatih Sultan Mehmet Türbesi’ni ziyarette bulunurdu. XVII ve XVIII. yüzyıllarda bazı padişahlar başlarına Hz. Yusuf’a izafe edilen sarığı sarmışlar veya bu adla anılan serpuşu giymişlerdir. Mesela IV. Murad, kılıç alayından sonra Hırka-i Şerif’e yüz sürmüş ve Hz. Yusuf’a atfedilen sarığı başına giyerek iki rekât namaz kılmıştır.3 Edirne’de tahta çıkan II. Ahmed ve II. Mustafa buradaki Eski Cami’de kılıç kuşanmışlardır.4 Biat merasimine Kanun-ı Esasi’nin ilanından (1876) sonra da devam edilmiş, V. Murad ve Sultan Mehmed Reşad’a Bâb-ı Seraskerî’de biat edilmiştir. Yeni padişahın cülusu İstanbul’da tellallar ve top atışlarıyla halka ilan edilir, ayrıca ülkenin her tarafına gönderilen fermanlarla bütün tebaaya duyurulurdu. Bu arada şenlikler yapılır, hutbenin yeni padişah adına okunması, sikkenin de yine onun adına kesilmesi emredilirdi. Cülusun “cülus tebliği” adı altında elçiler vasıtasıyla dost ve komşu ülkeler ile Osmanlı Devleti’ne tâbi Kırım hanına, Erdel kralına, Eflak ve Boğdan voyvodalarına bildirilmesi de âdet idi. Daha sonra yabancı devletlerden cülus tebriki için elçiler gelir, bunlar için de kabul törenleri düzenlenirdi. Diğer resmî törenler gibi kılıç kuşanma merasimini de teşrifatçıbaşı deruhte ederdi.

1- İstanbul’da tahta çıkan ilk Osmanlı sultanı II. Bayezid’in cülus merasimi (<em>Hünernâme</em>)

KILIÇ KUŞANMA TÖRENİ (KILIÇ ALAYI)

Türk-İslam devletlerinde kılıç kuşanma Batı’da kralların taç giyme törenlerine muadildir. Her devirde olduğu gibi Osmanlı döneminde de önemini koruyan kılıç, tahta çıkan hükümdarı meşruiyetinin de âdeta sembolü konumuna yükselmiştir. Resmî belgelerde ve kaynaklarda “taklîd-i seyf” veya “takallüd-i şemşîr” olarak geçen kılıç kuşanma âdeti Osmanlılar tarafından da diğer Müslüman devletlere benzer şekilde tatbik edilmiştir. Ancak ilk uygulamanın ne zaman olduğu bilinmemektedir. Osman oğullarında kılıç kuşandığı tespit edilen ilk padişah Yıldırım Bayezid’dir. 1396 Niğbolu Zaferi münasebetiyle Kahire’deki Abbasî Halifesi Mütevekkil Alellah bu padişaha “Sultânü’r-Rûm” unvanını tevcih ederken bir de kılıç göndermiştir. Yıldırım Bayezid’in bu kılıcı dönemin büyük mutasavvıfı Emir Buharî’nin elinden kuşandığı rivayet olunur. Hükümdarlık sembolü olarak ilk kılıç kuşanma merasiminin 1421’de II. Murad’ın cülusu münasebetiyle yine Emir Sultan eliyle Bursa’da yapıldığı belirtilir.5 Silahtar Fındıklılı Mehmed Ağa’ya göre ise II. Murad Edirne’de Eski Cami’de kılıç kuşanmıştır.6 Aynı müellif II. Mehmed’in de babası gibi Edirne’de Eski Cami’de kılıç kuşandığını belirtirse de, bir başka rivayete göre onun İstanbul’un fethinden sonra Eyüp Sultan hazretlerinin medfun olduğu yerde Akşemseddin eliyle kılıç kuşandığı ifade edilir.7 Kanunî’nin oğlu Şehzade Mustafa’ya yapıldığı gibi bazen bir şehzadenin sancağa çıkması münasebetiyle de beline kılıç kuşatıldığı olurdu. XVII. yüzyıl başlarına kadar türbeler ziyareti şeklinde olan uygulama I. Ahmed’den itibaren resmî teşrifatta yerini almış; İstanbul’un fethinden sonra zamanla Eyüp Sultan Türbesi kılıç kuşanma yeri hâline gelmiştir. II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim’in kılıç kuşanma törenleri hakkında bilgi yoktur.8 Kanunî Sultan Süleyman’ın son Abbasî Halifesi III. Mütevekkil Alellah tarafından kılıç kuşatıldığı rivayetinin9 ise doğruluğu şüphelidir. II. Selim, III. Murad ve III. Mehmed’in ise devlet erkânıyla birlikte geleneksel Osmanlı uygulaması gereğince sadece atalarının türbelerini ziyaret ettikleri, kılıç kuşanmadıkları bilinmektedir.10 Bunlardan III. Murad, cülusundan iki hafta sonra deniz yoluyla, devlet erkânı ise kara yoluyla Eyüp Sultan Camii ve Türbesi’ni; ardından surların Edirnekapı’dan şehre girerek güzergâh boyunca Yavuz Sultan Selim, Fatih Sultan Mehmed, Şehzade Camii haziresinde medfun Kanunî’nin oğullarını, kendisinin de amcaları Şehzade Mehmed ile Şehzade Cihangir’in, II. Bayezid’in ve babası II. Selim’in kabirlerini ziyaret etmiştir.11

2- Yavuz Sultan Selim’in cülus merasimi (<em>Hünernâme</em>)

3- Kanunî Sultan Süleyman’ın cülus merasimi (Ârifî, <em>Süleymannâme</em>)

İstanbul’da resmî anlamda kılıç töreni I. Ahmed’den itibaren saltanatın sonuna kadar icra edilmiştir. Son tören Sultan VI. Mehmed Vahdeddin için yapılmıştır. Sultan V. Murad rahatsızlığı sebebiyle kılıç kuşanmamıştır.12 Kılıç kuşanma sırasında hangi kılıcı kimin takacağı meselesi törenin en önemli aşamasını teşkil eder. Genellikle cülustan birkaç gün sonra icra edilmesi mutat olan “takallüd-i seyf” işini bazen tarikat şeyhlerinin bazen de dönemin şeyhülislamı veya nakibüleşrafının yaptığı bilinmektedir. Bu sırada yeni padişaha genellikle Topkapı Sarayı’nda Mukaddes Emanetler arasında bulunan Hz. Peygamber’in veya Hz. Ömer’in, bazen de Osman Gazi, Fatih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selim gibi padişahların kılıçlarından biri veya birkaçı kuşatılırdı. IV. Murad, II. Mahmud ve II. Abdülhamid çift kılıç kuşanmışlardı. Tercihte yeni padişah etkili olurdu.

Kılıç kuşanma merasimi iki aşamada icra edilirdi. Bunlardan birincisi törenin yapıldığı yere gidiş ve gelişten ibaret olan kılıç alayı; ikincisi ise kutsal kabul edilen kılıçlardan bir veya ikisinin teberrüken bele kuşanılmasıdır. İlkinde Eyüp Sultan Türbesi’ne gidiş kara yoluyla olursa denizden, deniz yoluyla olursa karadan dönülürdü. Bazen hem gidiş hem de dönüş kara yoluyla olabilirdi. Fakat denizden gidilip denizden dönülmesi hiçbir dönemde vaki olmamıştır. Bu uygulama zaten halkın yeni padişahı görmesine uygun düşmezdi.

Gönderilen davet tezkireleri üzerine sabah erkenden resmî kıyafetleriyle saraya gelen devlet ricali ve kapıkulu ocakları padişahın geçmesini beklerlerdi. Önce asesbaşı ve subaşı maiyetleriyle birlikte geçerler, onları Divan-ı hümayun çavuşları, müteferrikalar, çaşnigirler, altı bölük ve şikâr ağaları, kapıcıbaşılar, mîr-i âlem, mirâhur-ı evvel, çaşnigirbaşı, ulema ve şeyhler, defterdarlar, reisülküttab, çavuşbaşı, kapıcılar kethüdası, kazaskerler, vezirler ve sadrazam izler ve Eyüp Sultan Camii’nde yeni padişah beklenirdi. İstisnai olarak II. Mahmud’un kılıç alayında bir isyan ihtimaline karşı Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa, 300 kadar muhafızla padişahın yanında bulunmuştur.

4- Kanunî’nin cülus merasimi (<em>Hünernâme</em>)

Yeni padişah sabah namazından sonra Topkapı Sarayı’nın Taht Kapısı’ndan veya Bâbüsselâm’dan çıkıp atla Marmara sahilindeki Sinan Paşa Köşkü’ne gelir, burada üç fenerli saltanat kayığına binip maiyetinde silahtar, çuhadar, rikâbdar ve öteki musahib ağalarla birlikte deniz yoluyla Eyüp’e hareket ederdi. Saltanat kayığını Dârüssaâde ağası ile diğer bazı saray ağalarının kayıkları izlerdi. Eyüp Camii’nde daha önce kara yoluyla gelen devlet ricalince karşılanan padişah, sadrazam ve Dârüssaâde ağası tarafından kayıktan alınır; öğle namazının kılınıp o civarda bulunan konaklardan birinde hazırlanan yemeğin yenilmesinden sonra Eyüp Sultan Türbesi’ne gidilirdi. Bu hareket sırasına “buçukçu” denilen görevlilerin yeni padişah adına kesilmiş akçeleri etrafa saçmaları törenin gereklerindendi.

Padişah türbeye girdikten sonra kendisi için hazırlanan yere oturur, sadrazamın, şeyhülislamın ve yeniçeri ağasının gelmesinden sonra Fetih suresi okunur, ardından şeyhülislam, nakibüleşraf ve bazı tarikat şeyhleri dua ederlerdi. Daha sonra padişah, iki rekât namaz kılıp duasını yapar ve ardından beline kılıç kuşatılırdı. Kılıcı kimin kuşatacağı hususunda kesinleşmiş bir kaide olmamakla birlikte I. Ahmed’den itibaren bu görevi genellikle şeyhülislamın veya nakibüleşrafın yaptığı bilinmektedir. Nitekim I. Ahmed, I. Mustafa, II. Osman, IV. Mehmed, II. Süleyman, III. Selim, I. Abdülhamid, Sultan Abdülaziz, II. Abdülhamid şeyhülislam; II. Ahmed, III. Osman, I. Mahmud, IV. Mustafa, II. Mahmud ve Sultan Abdülmecid nakibüleşraf; III. Mustafa ile I. Abdülhamid her ikisi eliyle; III. Ahmed nakibüleşraf ile silahtar ve askerî bir ayaklanma sonucu tahta çıktığından yeniçeri ağası tarafından; IV. Murad ünlü mutasavvıf Aziz Mahmud Hüdayî; Sultan V. Mehmed Reşad, Konya Mevlana Dergâhı Şeyhi Abdülhalim Çelebi ve nihayet Sultan VI. Mehmed Vahdeddin ise Senusî Şeyhi Seyyid Ahmed eş-Şerif eliyle kılıç kuşanmışlardır.

Yukarıda sözü edildiği gibi padişahın Eyüp’ten saraya dönüşü genellikle kara yoluyla olurdu. İstisnai olarak I. Mahmud kara yoluyla gidip kara yolundan dönmüştür.13 I. Abdülhamid, III. Selim, IV. Mustafa ve II. Mahmud ise kara yoluyla gidip deniz yoluyla dönmüşlerdir. Kara yoluyla dönüşlerde genellikle Edirnekapı, Fatih ve Divanyolu güzergâhından Topkapı Sarayı’na gelen padişahın, Bâbüssaâde önünde yeniçeri ağası tarafından atından indirilip içeri girmesiyle kılıç alayı sona ererdi. Bu arada daha ziyade dönüşte olmak üzere, nadiren de olsa kara yoluyla giderken padişah türbelerini ziyaretin ardından Eski Odalar denilen yeniçeri kışlaları önünde padişahın da sembolik olarak mensubu bulunduğu altmış birinci cemaat ortası odabaşısı tarafından sunulan şerbeti içmesi ve içtiği şerbetin kâsesini altınla doldurup iade etmesi tören gereğinden idi.

Kılıç alayı esnasında kırk elli kadar hayvanın kurban edilmesi de âdet gereğiydi. İstisna olarak III. Selim’in cülusunda 100’den fazla kurban kesilmişti. Kesilen hayvanların etleri Eyüp Camii ve Türbesi hizmetlileriyle fukaraya dağıtılırdı. Kapıcılar kethüdası ile mirâhur ağa Eyüp’ten dönüş sırasında halkın yeni padişaha vermek istedikleri arzuhâlleri toplarlardı. Bu dilekçeler saraya dönüldükten sonra gereğinin yapılması için sadrazama gönderilirdi. Kılıç alayının bu yönüyle halkla temas yönünün de bulunduğu söylenebilir. Törenin ardından Bostancı Ocağı kayıkçıları ile teşrifatçı, pişkeşçi, mataracı, iskemleci, Bâb-ı Hümayun ve Bâbüsselâm’ın nöbetçi kapıcılarına ve seccadecibaşıya birer miktar para verilmesi usulden idi.14

II. Mahmud cülusunu müteakip saraydan Hz. Peygamber’in kılıcını aldırarak silahtarın omuzunda Bâbüssaâde’ye götürtmüş, orada nakibüleşrafa teslim ettirmiş; kılıç buradan Eyüp Camii’ne kadar nakibüleşrafın omuzunda nakledilmiştir. Sultan Mahmud ise karadan hareketle ceddi Fatih Sultan Mehmed’in türbesini ziyaretten sonra Eyüp’e gitmiş; öğle namazını caminin hünkâr mahfilinde kıldıktan sonra türbeye geçmiştir. Okunan Kur’an ve birinci imamın getirdiği tekbirler arasında ayağa kalkıp kıbleye yönelmiş, önce sağ tarafına Peygamber kılıcını kuşanmış, birkaç dakika duadan sonra çıkarıp sol tarafına büyük ceddi Osman Gazi’nin kılıcını takmış, ardından deniz yoluyla saraya dönmüştür.15

Klasik dönem kılıç alayları hakkında fazla bilgimiz yoksa da, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından, özellikle de Tanzimat’ın ilanından sonra yapılanlar için yeterli sayılabilecek bilgiye sahibiz. III. Mustafa cülusundan birkaç gün sonra mutat üzere Eyüp Türbesi’nde kılıç kuşanmak istemiş ve kılıç alayı alışılmışın dışında karadan gidip deniz yoluyla dönmüştür. Tören için Sadrazam Koca Ragıb Paşa, Şeyhülislam Mehmed Salih Efendi, Kaptanıderya Hacı Ali Paşa, Defterdar Hacı Ahmed Efendi, yüksek rütbeli ulema ve şeyh efendiler, Yeniçeri Ocağı ileri gelenleri ile öteki yaya kapıkulu ocaklarının kumandanları, hâcegân-ı Divan, Altı Bölük kumandanları, dergâh-ı âlî kapıcıbaşıları, gedikli müteferrikalar ve çavuşların resmî kıyafetleriyle sabah erkenden saraydan gidilecek yolun iki tarafında Eyüp Türbesi’ne kadar saf tutmaları emredilmiştir. Belirlenen eşref saatte Orta Kapı’dan atla çıkan yeni padişah, divan çavuşlarınca alkışlanmıştır. Sol tarafta bulunan sadrazam, şeyhülislam ve kaptan paşadan sadece Sadrazam Ragıb Paşa yine alkışlar arasında at üstünde eğilip temennada bulunmuştur. Daha sonra süratle hareket edilmiş, Eski Odalar önüne gelindiğinde altmış birinci cemaatin odabaşısı âdet üzere bir kâse şerbet sunmuş, silahtarın aldığı şerbeti içen padişah kâseyi altınla doldurup iade etmiştir. Bu sırada çavuşlar “Afiyet olsun” alkışını yapmışlardır. Yine o sırada üç adet kurban kesilmiştir. Ardından alkışlar arasında Fatih Sultan Mehmed’in cami önündeki türbesi ziyaret olunmuştur. Daha sonra sadrazam ve yeniçeri ağası Sultan III. Mustafa’nın koltuklarına girme şerefine nail olmuşlardır. Buradan ayrılan alay, Edirnekapı’dan Eyüp’e hareket etmiştir. Eyüp Camii’ne varılınca alay selam için yolun iki tarafına dizilip beklerken sadece şeyhülislam ve nakibüleşraf efendiler türbede beklemişlerdir. Rikâb taşında sadrazam ve yeniçeri ağası padişahın koltuklarına girip kaptan paşa önde olduğu hâlde türbeye girilmiş, yapılan duadan sonra şeyhülislam efendi mübarek kılıcı III. Mustafa’nın beline takmıştır. Bu sırada elli adet kurban kesilmiştir. Dönüş esnasında şeyhülislam efendi türbede, kazaskerler cami avlusunun ortasında selama durmuşlardır. Sultan III. Mustafa rikâba kadar sadrazam ve yeniçeri ağasının koltuklarında yürümüş, burada alkışlar arasında ata, Bostan İskelesi’nde atından inip yine alkışlarla sadrazam ve yeniçeri ağasının koltuklarında zevrakçe-i hümayuna binmiştir. O sırada kendisine müteveccihen Sadrazam Ragıb Mehmed Paşa alkışlarla yeri öpmüş, padişah da deniz yoluyla saraya dönmüştür.16 I. Abdülhamid cülusunun yedinci günü yapılan kılıç alayı esnasında eski nakibüleşraf yeni şeyhülislam Şerifzâde Mehmed Efendi eliyle Hz. Peygamber’in kılıcını kuşanmıştır.17

5- Cülus törenlerinde kullanılan taht (TSM)

6- III. Ahmed’in kılıç kuşanması (Motraye)

Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra törenin bazı kısımları değişmiştir. Devletin son asrında sadece İstanbul halkı değil Edirne, İzmit vs. gibi civar illerden de kılıç alayını seyre gelenler olmuştur. Sultan Abdülmecid, kılıç alayına Batı tarzı kıyafetle katılmış, bu alay sırasında Eyüp’te, Edirnekapı’da, Fatih Türbesi’nde ve Topkapı Sarayı’nda yirmişer kurban kesilmiş, bunların etleri halka dağıtılmış, ayrıca halka çil altınlar serpilmiştir.

Oğlu II. Abdülhamid’in kılıç alayına eski usul bir hava vermek için sorguçlu serpuşlarıyla peyk ve solaklar da yerlerini almışlardı. Padişahın kılıç kuşanacağı gün Türk, Arap, Boşnak, Rum, Ermeni ve Yahudi milletlerinden oluşan halk alayın geçeceği sokakların kenarlarında toplanmış, seyretmeleri için yabancı sefirler de çağrılmış, bunlar için sur dışında Eyüp’ün üst taraflarında dört çadır kurulmuş ve kendilerine öğle yemeği verilmiştir. Padişah öğle ezanından bir saat kadar sonra Dolmabahçe Sarayı’ndan ayrılmış, bu esnada denizdeki savaş gemilerinden yedi pare top atılmış; bunları Sarayburnu’ndaki toplarla Almanya ve Fransa gemilerinden atılan selam topları izlemiştir. Sadece Mahmudiye zırhlısından 120 top atılmıştı. Saltanat kayıklarından en önde olup yaveranla bazı saray görevlilerini taşıyan üçü yolu açma işini üstlenmiş, bunları Sultan II. Abdülhamid’in saltanat kayığı takip etmiştir. Bu arada kayıkçıların tamamı beyaz elbiseler giyinmişti. Padişah kayığının 200 m kadar peşinden gelen kayıkta padişahın ailesi bulunuyor, en arkadan ise saray erkânının bindiği üç kayık geliyordu. Eyüp’te Bostan İskelesi’ne gelen padişah buradan halılarla döşeli yolu takiben beyaz bir atla türbeye kadar gitmiş, daha sonra içeri girerek Hz. Ömer’in kılıcını kuşanmış ve ardından yine beyaz Arap atıyla Edirnekapı’dan şehre girmiştir. Bu sırada yolları saray kavasları açmışlardır. Önde saray zabitlerinden birkaç kişi, bunların arkasında seyislerin yedeğinde altı beygir, daha geride mertebelerine göre padişaha yakın mülki ve ilmiye ricali gelmiştir. Daha arkada bir müfreze mızraklı süvari askeri ile peşinden askerî erkân ve şeyhler Arap atlarına binmiş olarak ilerlemiştir. Bunları vükela, şeyhülislam, Şûrâ-yı Devlet Reisi Midhat Paşa, daha geride ise Sultan II. Abdülhamid izlemiştir. Yabancı sefirlerin çadırlarının önünden geçerken onların en kıdemlisi olan İngiltere sefirine iltifatlarda bulunan padişah, daha sonra ecdadından Fatih Sultan Mehmed ve Yavuz Sultan Selim ile burada medfun olan Sultan Abdülmecid’in türbelerini ziyaret etmiştir. Ardından Şehzadebaşı, Beyazıt ve Divanyolu güzergâhından Topkapı Sarayı’na gelmiş, burada bir süre dinlendikten sonra saltanat kayığıyla Dolmabahçe Sarayı’na dönmesiyle tören son bulmuştur. Neredeyse sekiz buçuk saat süren bu töreni yaklaşık 300.000 kişi izlemiş; Sultan II. Abdülhamid o günün akşamı çıkardığı bir irade ile tebaasının kendisine teveccühlerinden dolayı memnuniyetini bildirmiştir.18

7- Sultan Abdülmecid’in kılıç alayı (Eyüpsultan, TSM, nr. 17/140-2)

8- Hz. Peygamber’in kılıcı (TSM, nr. 21/130)

Biraz sönük geçen Sultan V. Mehmed Reşad’ın kılıç alayı da benzer şekilde yapılmıştır. Bu olaya bizzat şahit olan Mehmet Zeki Pakalın (ö. 1972) tören hakkında şu önemli bilgileri verir: Eyüp Camii ve Türbesi bayraklarla süslenmiş, türbenin içindeki sandukanın sağına üzeri III. Ahmed zamanından kalma değerli serasker kumaşla örtülü bir taht kurulmuş, karşısındaki süslü levha üzerine Hz. Ömer’in kılıcı konulmuştur. Türbenin dışında yine serasker kumaşla süslü bir yer hazırlanmış, buraya da gösterişli bir bohça içinde II. Mahmud zamanından kalma sırmalı bir seccade serilmiştir. Sultan V. Mehmed Reşad, Dolmabahçe rıhtımından Söğütlü vapuruyla Haliç’e hareket etmiş, bu sırada vapurun grandi direğine padişahın şahsına ait sancak çekilmiş, geminin hareketi üzerine sarayın önünde bulunan ve alay sancaklarıyla donanmış Mesudiye, Âsarıtevfik, Peykişevket, Fethibülent zırhlıları tarafından 21’er pare top atılmıştır. Söğütlü vapuru sürekli alkışlar arasında köprüleri geçip Haliç’e girince, bu defa Tersane önündeki savaş gemileri tarafından yapılan bahri merasimle birlikte 21’er pare top daha atılmıştır. Sultan V. Mehmed Reşad, Gazi Muhtar Paşa ve Ertuğrul gemisi süvarisi Tahir Bey’in yardımlarıyla iskeleye çıkarken Ertuğrul Bandosu yeni bestelenmiş olan Sultan Reşad Marşı’nı çalmıştır. Yeni padişah kendisini alkışlayan asker ve halkın arasından geçerken baştürbedar ve maiyetindeki türbedarlar tarafından tutulan buhurdanlardan yayılan kokular arasında önce camiye, ardından hacet penceresi yanındaki koltuk kapısından türbeye girmiş ve hazırlanan yere oturmuştur. O sırada hünkâr imamları tarafından Fetih suresi okunmaktaydı. Türbe içinde şehzadelerden Ziyaeddin, Necmeddin ve Hilmi efendiler ile Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa, âyandan Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Hareket Ordusu Kumandanı Mahmud Şevket Paşa, Ali Rıza Paşa, Şeyhülislam Sahib Molla ile ilmiye, mülkiye, askeriye ricalinde bazıları bulunmakta idi. Fetih suresinin okunmasından sonra türbeye giren Sultan Reşad sehpa üzerinde duran Hz. Ömer’e ait kılıcı alarak Mevlana Celaleddin Rumî’nin torunlarından Abdülhalim Çelebi’ye uzatmış, o da bu kılıcı padişahın beline takmıştır. Daha sonra Sultan Reşad iki rekât namaz kılmış, Meclis-i Meşâyih Reisi Elîfî Efendi tarafından sakal duasının yapılmasından sonra merasim tamamlanmıştır. Sultan Reşad yanında yüksek rütbeli devlet ricali ile askerin, “Padişahım çok yaşa!” alkışları arasında cami kapısı önünde bulunan arabaya binmiş, Edirnekapı’dan şehre girerek Fatih Sultan Mehmed’in türbesini ziyaret etmiş, yol kenarlarında bulunan halkın coşkulu alkış ve tezahüratları arasında Dolmabahçe Sarayı’na dönmüştür. Alayı halkın daha rahat seyretmesi için Eyüp’ten Edirnekapı’ya kadar yer yer tribünler kurulmuş, fakat çoğunluk duvarların üzerinden izlemiştir. Bir yabancı gözlemciye göre ise, “... Padişahın hassa alayı ile Ermeni ve Rum kadınlarının her tarafı altın yaldızlarla bezeli arabaları ikili bir saf oluşturmuş; bu safın arkasında bazısı sarıklı bir kısmı fesli Türkler, sivri takkeleriyle Yahudiler, uzun kalpaklarıyla Ermeniler, beyaz cübbeleriyle Arap şeyhleri, Ortodoks Rum papazları, Acemler ve dervişler karışık vaziyette yerlerini almışlardır.”19 Son Osmanlı padişahı Sultan VI. Mehmed Vahdeddin için yapılan kılıç alayı da benzer şekilde olmuştur.


DİPNOTLAR

1 Abdülkadir Özcan, “Türkler’de Kut Geleneği ve Osmanlı Hanedanının Kuruluşu”, Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Meseleleri Sempozyumu, haz. Azmi Özcan ve Mehmet Öz, Bilecik 2011, s. 14-21; Abdülkadir Özcan, “Cülûs”, DİA,VIII, 108-114.

2 Ahmed Cevdet, Târih, İstanbul 1309, c. 4, s. 235-238.

3 Evliya Çelebi, Seyahatnâme, İstanbul 1314, c. 1, s. 227 vd.

4 Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekâyiât, haz. Abdülkadir Özcan, Ankara 1995, s. 398; Anonim Osmanlı Tarihi, haz. Abdülkadir Özcan, Ankara 2000, s. 24; Mehmet Topal, “Silâhdar, Nusretnâme”, doktora tezi, Marmara Üniversitesi, 2001, s. 4-5.

5 Solakzâde Mehmed Hemdemî, Târih, İstanbul 1297, s. 139.

6 Silâhdar, Târih, İstanbul 1928, c. 2, s. 580.

7 Mouredgea d’Ohssson, Tableau général de l’Empire Ottoman, Paris 1791-1824, c. 1, s. 305; c. 7, s. 113 vd.; Tayyarzâde Atâ, Târih, İstanbul 1293, c. 1, s. 35.

8 Tayyarzâde Atâ Bey II. Bayezid’in Eyüp’te kılıç kuşandığından söz eder (Târih, c. 1, s. 35).

9 Evliya Çelebi, Seyahatnâme, c. 10, s. 38.

10 Selânikî Mustafa Efendi, Târih, haz. Mehmet İpşirli, İstanbul 1989, c. 1, s. 42, 105-106; c. 2, s. 455-456. Naîma Mustafa Efendi eserinin ilk telif dönemine ait kısım olup daha sonraki telifinde çıkardığı yerde II. Selim’in Eyüp Türbesi’nde kılıç kuşandığını belirtir (Târih, haz. Mehmet İpşirli, Ankara 2007, c. 4, 1909).

11 Selânikî, Târih, c. 1, s. 105-106; Zeynep Tarım Ertuğ, XVI. Yüzyılda Osmanlı Padişahlarının Cülûs ve Cenaze Törenleri, Ankara 1999, s. 77.

12 Osman Nuri, Abdülhamîd-i Sânî ve Devr-i Saltanatı, İstanbul 1327, c. 1, s. 91.

13 Subhî Tarihi, Sâmî ve Şâkir Tarihleri ile Birlikte: İnceleme ve Karşılaştırılmalı Metin, haz. Mesut Aydıner, İstanbul 2007, s. 37-38.

14 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı, Ankara 1945, s. 199.

15 Uzunçarşılı, Saray Teşkilâtı, s. 190-192.

16 Teşrifatçı Defteri’nden naklen Uzunçarşılı, Saray Teşkilâtı, s. 196-198.

17 Fikret Sarıcaoğlu, Kendi Kaleminden Bir Padişahın Portresi Sultan I. Abdülhamid (1774-1789), İstanbul 2001, s. 6.

18 Osman Nuri, Abdülhamîd-i Sânî, c. 1, s. 106-109; Hakan T. Karateke, Padişahım Çok Yaşa Osmanlı Devletinin Son Yüzyılında Merasimler, İstanbul 2004, s. 72.

19 Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1983, c. 2, s. 263; Karateke, Padişahım Çok Yaşa, s. 64.


Bu makale Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi adlı eser içerisinde 2015 yılında yayımlanmıştır.

Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.

ALT BAŞLIKLAR