İklim şartlarının normalin dışında seyretmesi, daha doğrusu aşırı sıcakların bitki örtüsüne verdiği zarar kuraklığı doğurmuş, bunun sonucunda doğal ve bitkisel kaynaklar ani bir tükenişle, insanlar da açlık ve kıtlıkla karşı karşıya kalmıştır. Bu durumu çoğu zaman salgın hastalıklar ve ölümler izlemiştir. Kuraklık ve kıtlık iktisadi ve siyasi hayatı etkilemiştir. Ancak şunu ifade etmek gerekir ki İstanbul’da kuraklık Anadolu’daki kadar yaygın ve yıkıcı olmamıştır.
Yağmur yağmamasının getirdiği başlıca sıkıntı içme suyu problemiydi. 1765-1766 kışı ve baharında yeterli yağış olmaması üzerine yaz mevsiminde susuzluk sıkıntısı çekildi. Bunun üzerine, hükûmet, üst düzey idareci ve zenginlerin yazı geçirmek üzere her yıl olduğu gibi yine Boğaziçi ve Eyüp’teki yalılarına taşınmalarından faydalanarak onların konaklarındaki hamam, fıskiye ve selsebil sularının çeşmelere ve şehir hamamlarına verilmesini kararlaştırdı. Ayrıca halkın susuzluk çekmemesi için sokak çeşmelerinin kesilmemesini istedi. Dahası, su sıkıntısı yaşanmaması için taşradan İstanbul’a misafir gelmesinin yasaklanması yoluna dahi başvuruldu.1 1870 yılında yine benzer bir kuraklık yaşanması üzerine Sultan Abdülaziz’in emriyle Eyüp, Balat, Beyazıt ve Ayasofya hamamları dışındaki hamamların suyu geçici olarak kesilmiştir.2
Kuraklığa karşı devletin başvurduğu başlıca tedbirlerden birisi yağmur duasıdır. Bu uygulamanın kökeni çok eskilere gitmektedir. Eski Yunan, Roma, eski Ön Asya kavimleri, Hindistan, Japonya ve Çin’de ve birçok ilkel toplulukta yağmur yağdırmak için dinî törenler düzenlenmiş, tanrılara dua edilmiştir. Bu ibadet yağış vb. hava değişimlerine hükmeden yahut bereketi sağlayan tanrılara yalvarma şeklindeydi.3 Kökeni çok eskilere gitmekle birlikte, İslam âleminde Hz. Muhammed’in başlattığı ve Müslümanların bir sünnet olarak uyguladıkları yağmur duası toplu eda edilirdi. Genellikle Okmeydanı sahrasına gidilerek üç gün dua edilip gözyaşı dökülürdü. Bu kapsamda nefis terbiyesi için oruç tutulduğu da olurdu. Merasime sadece Müslümanlar katılırdı. Gayrimüslimlerin katılmasına izin verilmemesi, onların dualarının etkili olamayacağı kanaatinden ileri gelmekte, yanlış yolda bulunmalarından dolayı daha büyük felaketlere sebebiyet vereceklerinden endişe duyulmaktaydı.4 Gerlach, 28 Nisan 1575 tarihli günlüğünde, Türklerin törensel bir yürüyüş düzenlediklerini, paşaların en büyüğünün bile bu yürüyüşe yaya katıldığını, birçok caminin ziyaret edilip dualar edildiğini, sonradan bunun, çoktandır hüküm süren kıtlığa karşı çıkılan bir yağmur duası olduğunu öğrendiğini kaydeder. Yağmur duasının 8 Mayıs’ta tekrarlandığını belirten yazar, bundan üç sene önce kendi ülkesi olan Avusturya’daki ekonomik krizde Türklerin kendilerine, şimdi de onların Osmanlı’ya yardım ettiğini ifade etmektedir.5 Osmanlılarda yağmur duasının III. Murad döneminde başladığını belirten d’Ohsson’a göre bu duaya başvurulmasının sebebi, adı geçen padişahın döneminde o tarihe kadar benzeri görülmemiş iç karışıklıkların zuhur etmesi ve İstanbul’u veba salgınının sarmış olmasıydı. Bunun üzerine bir de su kıtlığı eklenince, bütün bu musibetlerin yok olması için 11 Eylül 1582 tarihinde İstanbul ahalisi Okmeydanı ovasına davet edilmişti. Merasime vezirler, ulema, şeyhler ve her rütbeden askerî erkân katıldı. Padişah da çok sayıda kurban kestirip fakirlere dağıtmış, mahkûmlara af getirilmişti.6 III. Mehmed 1596 Ramazan’ının başlarında, Macaristan’da bulunan ordudan gelen yenilgi haberlerinin son bulması ve İstanbul’da hüküm süren kuraklığın bertaraf edilmesi için devlet erkânı ve ahali Okmeydanı sahrasında yağmur duasına çıktılar. Beklenen yağmur yağmamış olacak ki ramazanın sonlarında Fatih Camii’nde yağmur duası tekrar edilmiştir. Şeyh Hızır Efendi kürsüde rüşvetin yaygınlaştığına dikkat çekerek doğruluk ve dürüstlük üzerine vaaz vermiştir. Nitekim Selânikî de akıtılan gözyaşlarına rağmen gökten bir damla yağmur düşmediğini, bunun sebebinin de kulların doğru yoldan ayrılması olduğunu belirtmiştir.7
Kuraklığa karşı yağmur duası merasimi sonraki asırlarda da devam etti.8 Havaların sıcak seyretmesinin kuraklıktan başka yol açtığı diğer tehlike, birtakım hastalık mikroplarının kolay üremesi ve yayılmasına yol açmasıydı. 1848 Ramazan’ında görülen böyle bir durum üzerine hükûmet kazaya rıza gösterip dua etmekten başka çare olmadığını düşünmüş, Sultan Abdülmecid, şeyhülislamla görüşülerek duaya çıkılmasını istemiştir.9 Bu tür dualardan sonuç alınmış olmalı ki sonraki dönemlerde de aynı yola başvurulmuştur. Örneğin 1863 yazındaki kuraklık üzerine devlet, daha önceki dönemlerde denendiği ve faydalı sonuçları görüldüğü için yağmur duasına çıkılmasına ve bu işin Şeyh Necati Efendi’ye havale edilmesine karar vermiştir.10 Nitekim Vakanüvis Lütfi 1281 (1864-1865) olaylarını anlatırken, bol miktarda yağmur yağdığını, İstanbul’daki su bentlerinin tamamen dolduğunu, suların doğal olarak azaldığı eylül ayında bile otuz yıldır görülmeyen miktarda su kaldığını belirtmiştir.11
Şehrin su ihtiyacının karşılanması amacıyla uygulanan geleneksel araç ve usullerin yetersiz kalması üzerine Tanzimat Dönemi’nde modern yöntemlerin denenmesine girişildi. Avrupa’daki çalışmaların İstanbul’a kazandırılması istendi. Artezyen kuyusu açma çalışmaları yapmak üzere Fransa’dan Degousee adlı bir mühendis getirildi. Degousee, sorunu çözmek için birkaç proje hazırlamasına rağmen, o dönemde vuku bulan Kırım Savaşı ve bunun yol açtığı mali güçlükler nedeniyle projeler hayata geçirilemedi. Çalışmalar bendlerin tamir edilmesi ve eskiyen boruların değiştirilmesinden öteye gitmedi.12 Sonraki dönemlerde de büyük projeler üretilmesine rağmen benzer gerekçelerle bunları da uygulama imkânı bulunamadı. Geleneksel yöntemlerin yanında çok etkili olmayan yeni sistemler geliştirildi. Şehrin su isale işi II. Abdülhamid döneminde Fransız bir şirkete havale edildi. Fakat şirket, sokakların sulanması ve yangınları söndürmede dahi yetersiz kaldı. Çıkmaza giren iç ve dış meseleler, mali bunalım ve buna paralel olarak sürekli nüfusun artışının yol açtığı kentsel sorunlar nedeniyle su konusu Cumhuriyet dönemine taşan bir problem oldu. Hayati bir kriz görülmedi ama geçici susuzluklar ve ağır faturaların halkı zorladığı dönemler de eksik olmadı.
DİPNOTLAR
1 İlhami Yurdakul, Aziz Şehre Leziz Su, İstanbul 2010, s. 15.
2 BOA, A.MKT.MHM, nr. 463/33.
3 Pertev Naili Boratav, “İstiska”, İA, V/2, s. 1222.
4 Ahmet Kavas, “Osmanlı’da Yağmur Duası”, Yağmur Duası Kitabı, haz. M. Sabri Koz, İstanbul 2007, s. 228.
5 Stephan Gerlach, Türkiye Günlüğü 1573-1576, çev. Turkis Noyan, İstanbul 2007, I, 186, 189.
6 Kavas, “Osmanlı’da Yağmur Duası”, s. 228.
7 Selânikî Mustafa Efendi, Târih, haz. Mehmet İpşirli, İstanbul 1989, II, 596, 600.
8 II. Mahmud saltanatında 1820 yılındaki yağmur duası ve buna katılan İstanbul, Üsküdar, Galata ve Eyüp’te mevcut mektep çocuklarına 15.000 kuruş ödenmesi hakkında bk. BOA, C.İKTS, nr. 1906.
9 BOA, İ.DAH, nr. 9651, 17 N 1264 (17 Ağustos 1948).
10 27 BOA, İ.DAH, nr. 34955, Ra 1280 (11 Eylül 1863); Kavas, “Osmanlı’da Yağmur Duası”, s. 234.
11 Ahmed Lutfî, Târih, haz. Münir Aktepe, Ankara 1988, X, 125.
12 Yurdakul, Aziz Şehre, 19-20.