Constantinus autem ex se Byzantium Constantinopolim nuncupavit ob insignis victoriae memoriam. Quam velut patriam cultu decoravit ingenti et Romae desideravit aequari.
Bu muhteşem zaferin anısına, Constantinus Byzantion şehrine kendi adını vererek Constantinopolis olarak değiştirdi ve sanki kendi şehriymiş gibi bu kenti büyük bir ihtişamla süsledi ve bu kentin Roma’nın eşiti olmasını arzu etti. (Origo Constantini Imperatoris, 6.30)
İmparator Konstantinos’un ölümünden birkaç yıl sonra onun hayatını yazan anonim bir yazar, Konstantinopolis kentinin kuruluşunu imparatorun 324 yılının sonbaharında kazandığı Üsküdar (Hrisopolis) Savaşı anısına olduğunu yazmaktadır. Bu savaş, o zaman “eş imparatorlar” olan Konstantinos ile Licinius arasında aynı yılın Temmuz ayında yapılan Hadrianopolis (Edirne) Savaşı’nın devamı ve son aşamasıydı. Burada, Byzantion’un yeniden düzenlenerek Konstantinopolis olarak ortaya çıkışında dönüm noktası olan Üsküdar Savaşı’nın sebep ve sonuçları ele alınacak ve söz konusu savaşın İstanbul kent tarihindeki öneminden dolayı betimsel bir anlatısı sunulacaktır.
Roma İmparatorluğu’nun batısının imparatoru Konstantinos ile doğusundaki Licinius’u 324 yılının Eylül ayında Üsküdar’da karşı karşıya getiren karmaşık ilişkiler zinciri aslında yaklaşık on yıl önce 313 yılı başlarında Milano’da başladı. Şubat 313 tarihinde Milano’da buluşan Konstantinos ve Licinius burada Roma İmparatorluğu’nu nasıl yönetmeleri gerektiği hususunda bir anlaşma yaptılar ve hatta Konstantinos, kız kardeşini Licinius ile evlendirdi ve akraba oldular. Milano buluşmasında imparatorluğun Balkan topraklarının kahir ekseriyeti Licinius’un kontrolünde bırakıldı, Konstantinos’a ise İtalya ve batıdaki topraklar kaldı. Ancak Konstantinos, imparatorluğun tamamına hâkim olmak istiyordu ve çok geçmeden Licinius ile ilişkilerin gerilmesine yol açan bazı idari girişimlerde bulunduğu zaman ilk çatışma başladı. Bu çatışma kısa sürede iki imparator arasında savaşa yol açtı ve 8 Ekim 316’da Cibalae (Hırvatistan’da Vinkovci) yakınlarındaki savaşı kaybeden Licinius önce Sirmium’a (Sremska Mitroviça) ordan da Serdica’ya (Sofya) çekildi. Licinius bu savaş sonrasında, Balkanlar’daki kontrolünü büyük ölçüde kaybetti. Yapılan barış ile beraber, Licinius karargâhını İzmit’e (Nikomedia) nakletti ve 324 yılındaki nihai savaşa kadar, yedi yıl burada kaldı.
İki “eş imparatoru” 324 yılında Üsküdar Savaşı’na sürükleyen faktörler arasında Hristiyanlık da vardı. İskenderiye’de Papaz Arius’un yol açtığı ilahiyat tartışması nedeniyle toplanan kilise konsillerinin Licinius tarafından yasaklanması, Konstantinos’u Hristiyanların savunucusu hâline getirmişti. Konstantinos, 320’li yılların başında Serdica’da yaptığı bir konuşmada Licinius’u önceki Hristiyanlık karşıtı imparatorlarla karşılaştırarak âdeta imparatorluğun doğu yarısındaki Hristiyanları Licinius’a karşı kışkırtıyor ve savaş için bahane arıyordu. Beklediği fırsat 323 yılında geldi. O yıl, Konstantinos Selânik’te iken bir grup Sarmat savaşçısı Tuna’yı geçerek Trakya ve Moesia’yı yağmalamaya başladılar. Olanları duyan Konstantinos, Sarmatlara karşı bizzat sefere çıktı ve onları Tuna’nın kuzey kıyısına atıncaya kadar izledi. Konstantinos’un Sarmatlara karşı düzenlediği sefer sırasında, Licinius ile olan sınıra kasıtlı olarak saygı göstermedi ve ordusu zaman zaman sınır ihlalleri yaparak, Licinius’un topraklarına girdi. Bu sınır ihlallerinden rahatsız olan Licinius, Konstantinos adına basılan paraların doğuda dağıtılmasına müsade etmedi. 324 yılında son aşaması Üsküdar’da tamamlanan savaşlar dizisinin tarihsel arkaplanı işte kısaca böyleydi.
Licinius ile Konstantinos arasındaki nihai savaşın ilk kara bölümü Edirne’de (Hadrianopolis) Meriç (Hebrus) Nehri kenarında yapıldı. Licinius, savunma pozisyonu alarak Meriç Nehri’nin doğu kıyılarını tutmuştu, Konstantinos ise karşıda batı kıyısındaydı. 3 Temmuz 324’te Konstantinos nehri geçmeye karar verdi. Licinius, buna direnemeyince savaşı kaybederek geceyle birlikte Byzantion’a çekildi ve ertesi gün ordusunun önemli bir kısmı Konstantinos’a teslim oldu. Bu arada Licinius’un Çanakkale Boğazı’nı kontrol etmekle görevlendirdiği donanması, Konstantinos’un oğlu Crispus komutasındaki deniz gücüne yenilmişti. Konstantinos’un donanması böylece Marmara’ya oradan da Byzantion önlerine geldiği zaman, donanmayı gören Licinius, Byzantion’u elinde tutamayacağını anlayarak, ordusunun çoğu ve hazinesiyle birlikte Khalkedon’a çekildi. Hem karadan hem de denizden Byzantion’u kuşatan Konstantinos ise, Licinius’un karşı kıyıya çekildiğini görünce, güvenli bir şekilde karşıya geçmek için zaman kollamaya başlamıştı. Bu arada Licinius’un boşalttığı Byzantion, kapılarını Konstantinos’a açmamıştı. Licinius’un Anadolu yakasını tutma çabası işe yaramadı, çünkü donanması ile Byzantion önlerinde buluşan Konstantinos, ordusunu Khalkedon’dan kuzeye doğru yaklaşık 200 stadia (ykl. 35 km) uzakta bir noktadan, Karadeniz’in ağzına yakın bir yerden karşıya geçirmeyi başardı. Burası bir tapınaktan dolayı “Kutsal Mekân” olarak anılıyordu. Coğrafyacı Strabon’un da bahsettiği bu tapınak, Boğaz’ın Anadolu yakasının Karadeniz’in ağzına yakın bir yerine kurulmuş olan Khalkedonluların tapınağıydı.
Konstantinos, ordusunu, karaya çıktığı noktadan itibaren bugünkü Beykoz sırtlarından etraftaki tepelere yayarak güneye doğru ilerlemeye başladı. Licinius artık Bithynia’nın da Konstantinos’un eline geçmek üzere olduğunu görünce, Got kökenli bir prensin komutasındaki yedek ordusunu da savaş meydanına sürerek, bütün kuvvetlerini Khalkedon’dan kuzeye doğru harekete geçirdi. Savaş, 18 Eylül 324’te Khalkedon ile Kutsal Alan arasında yer alan Üsküdar’da (Hrisopolis) yapıldı. Kaynakların bildirdiğine göre, Licinius’un askerlerinden 25.000’i öldürüldü, bir kısmı kaçtı bir kısmı da Konstantinos’a teslim oldu. Savaşın Konstantinos tarafından kazanıldığını gören Khalkedonlular hemen kapılarını Konstantinos’a açtılar. Khalkedonlular gibi Byzantionlular da savaşın Konstantinos tarafından kazanıldığını görünce, muhtemelen 130 yıl önceki Septimius Severus ve Niger arasındaki savaşta kaybedenin yanında olmalarının acı anılarını da hatırlayarak derhâl kapılarını Konstantinos’a açtılar. Böylelikle Konstantinos hem Byzantion’un hem de Hristiyanlığın ve dolayısıyla gelecekteki Avrupa’nın kaderini belirleyen Hrisopolis Savaşı’nı kesin bir şekilde kazanmış oluyordu. Konstantinos çok geçmeden imparatorluğun Balkanlar’da ve doğuda İran sınırında yaşadığı sorunlara Byzantion gibi stratejik bir noktadan daha rahat müdahale edebileceğini anladı ve 1 Kasım 324’te Byzantion’un yeni bir başkent olarak genişletilmesini kararlaştırdı.
Zosimus ve Sozomenus gibi V. yüzyıl kaynakları ise Konstantinos’un, Hrisopolis Savaşı’ndan sonra, kendisine başkent olarak evvela Troya’yı seçtiğini ancak daha sonra fikrini değiştirip Byzantion’da karar kıldığından söz etmektedirler. Hatta Sozomenus, Troya’daki genişletme çalışmalarına ait kalıntıların, V. yüzyılda hâlen görülebilir durumda olduğunu belirtmektedir. Zosimus ise, Konstantinos’un yeni başkent arayışının gerisindeki nedenin, sarayda patlak veren bir skandal olduğunu, ancak Troya yerine Byzantion tercihinin ise, stratejik olduğuna işaret eder (Zosimus, Historia Nova, 2.30). Byzantion’un Konstantinopolis’e dönüşümü hakkında mitolojik içeriğe sahip kayıtlar da vardır. Bir Orta Çağ rivayetine göre, Konstantinos, Khalkedon’u yeni başkent niyetiyle tahkim etmeye başladığı zaman bir kartal, inşaatta kullanılan taşlardan birini alır ve Byzantion’a götürür. Bunu ilahi bir işaret sayan Konstantinos ise hemen tercihini Byzantion’dan yana kullanır.
Kaynaklar içerisinde, sadece Origo Constantini Imperatoris’in kaydının gerçeğe daha yakın olduğunu belirtmeliyiz, çünkü Hrisopolis zaferinin anısına, adı değiştirilen Byzantion’u yenileme çalışmalarının 324 yılı sona ermeden başladığını başka kaynaklar teyit etmektedir. Konstantinos’un amacı Konstantinopolis’i Roma’nın alternatifi yapmaktı, bunun için kenti özellikle Ege adalarından getirilen anıtlarla süsledi, Küçük Asya’nın her yerinden insanları Konstantinopolis’e çağırdı. Bir kaynağa göre, Konstantinos kent için öylesine harcama yaptı ki neredeyse hazineyi iflas ettirdi. Konstantinopolis’te bir senato ihdas edildi ve bu senatonun üyeleri clari olarak anıldı, ancak Roma’daki senatörler clarissimi (en muhteşem) olarak anılıyorlardı. Netice olarak Üsküdar Savaşı, Konstantinopolis’in neredeyse gelecek bin yılda Balkanlar’ı ve Akdeniz dünyasını yöneten bir merkez olmasında belirleyici olmuştur, çünkü savaşı Licinius kazansaydı, yeni bir başkente ihtiyacı olmayacaktı, zira sarayını çoktan imparatorluğun doğu yarısının merkezi İzmit’e kurmuştu.
KAYNAKLAR
Barnes, T.D., Constantine and Eusebius, Cambridge 1981.
Kaçar, Turhan, “Üsküdar Savaşı ve Bizans’ın Temelleri”, Üsküdar Sempozyumu I: 23-25 Mayıs 2003, Bildiriler, ed. Zekeriya Kurşun v.dğr., İstanbul 2004, c. 1, s. 21-28.
Millar, F., The Emperor in the Roman World, London 1992.
“Origo Constantini Imperatoris”, Valesius Seçkileri, çev. Turhan Kaçar, İstanbul 2008, s. 28-45.
Pears, E., “The Campaign against Paganism A.D. 324”, The English Historical Review, 1909, sy. 93, s. 1-17.